Okullarda kılık-kıyafet her zaman bir sorun olarak kendini göstermiştir. Günümüzde de bu konunun önemli bir eğitim sorunu olduğunu söylemek, gerçeği ifade etmek olacaktır.

Okulun en temel öğesi olan öğretmenin okulda ‘rol model’ olarak öne çıkması, onun gerçek misyonunu ortaya koymasını zorunlu kılar. Bu zorunluluk, öğretmenin bütün tutum ve davranışları ile yetişmekte olan çocuk ve gençlere model olacak bir biçimde yaşamasını gerektirir. Kılık-kıyafet insanın başkalarına saygısından önce kendisine saygısının bir göstergesidir. Kılık-kıyafet yönetmeliğinin bir askeri dönemin yansımalarını içerdiği doğrudur. Ayrıca bu kılık-kıyafet yönetmeliğinin, son derece katı bir düzeni gerektirdiğini söylemek de yanlış olmasa gerek. Örneğin her gün tıraş olmanın yönetmelikte yer alması, bu katı düzenin bir uzantısı sayılabilir.

Öğretmene her gün tıraş olmasını söylemek ya da dikte etmek, öğretmenin nasıl yaşayacağını bilmediğini söylemekten başka bir şey değildir. Bu da öğretmenin kişiliğine saygısız olarak değerlendirilebilir. Bir okul müdürüne şöyle bir soru sormuştum: “Sizce iyi bir öğretmen nasıl bir öğretmendir?” Cevap: “Her gün tıraş olur, kılık kıyafet yönetmeliğine uygun davranır ve zil çaldığı zaman derse zamanında girer.” Görüldüğü gibi burada iyi öğretmen hep dış görüntüsü ile öne çıkmaktadır. Oysa iyi öğretmenin sınıfta ne yaptığını bilmek, çok daha gerçekçi bir değerlendirme olabilir. Denebilir ki, yönetmelik çok katı kurallarla öğretmenleri sınırlamakta ve öğretmenlerin sadece görüntüsüne önem vermektedir. Bu durum, aşırı bir şekilciliği bünyesinde barındırıyor; doğru. Ama bugün okullarda gelinen durumda, başıboşluğun normal bir durum ve özgürlük gibi algılanmaktadır. Öğretmenlerden neredeyse pijama ile okula geleler var. Kılık-kıyafetin abartılması öğretmenin kalitesini gölgeliyordu.

Ne var ki, öğretmenin bakımsızlığı, onu öğrenci gözünde sorgular hale getirdi. Öğretmenin öğrenci karşısındaki duruşu, öğrenci nezdinde öğretmeni bir yere oturtur. Öğretmenin öğrenci gözünde “pejmürde, bakımsız, vb” bir durumda olması, öğretmenin saygınlığına gölge düşürür. Öğretmen giyimi ile beden diliyle öncelikle öğrencinin gözüne girmiş olmalıdır. Bu da ancak iyi bir kılık-kıyafet ile olabilir. Beden dilimizle öğrencilere, ben sana saygı duyuyorum, sen de bana duy demenin yolu, iyi bir kılık-kıyafetten geçmektedir. Yönetmelik abartılı bir şekilde öğretmeni kısıtlıyordu, ama bugünkü fiili durumda öğretmeni başıboş bırakıyor. Bunun ortasını bulmak o kadar zor olmasa gerek. Bizim kültürümüzde tefrit ve ifrat yok, orta yol vardır. Maalesef bu konuda da kültürümüzün dışına çıkmış görünmekteyiz.