1990’lı yıllardaydı.
Meslekte çok eski değildim.
Adliye Muhabirliği yaptığım dönemlerdi.
Trabzon Ağır Ceza Mahkemesi’nde muhabir arkadaşlarımla beraber bir duruşmayı izliyorduk.
Davaya konu aile içi istismardı.
Mahkeme heyeti kararını verdi.
Kız çocuğu Türkiye’nin bir şehrindeki yetiştirme yurdunda barınmasına, babanın da tahliyesine karar verilmiş.
Sebep;
İşlenen suçun Türk Ceza Kanunu’nda bir karşılığı yokmuş.
Yani yasa eksik.
Sanık duruşma salonunu terk ederken ben ve rahmetli Ali Zengin arkadaşım birer tekme atarak hırsımızı almaya çalıştık.
Mahkeme Başkanı bu hareketimizi gördüğü halde görmezden gelerek onun da vicdan muhasebesi yaparak kararın içine sinmediğinin mesajını verdi.
Yıllardır Türk Ceza Kanunu’nda değişiklikler yapılıyor.
Eksiklikler tamamlanıyor.
Daha doğrusu suç işlendiğinde yasadaki boşluğun farkına varılıp yeni kanunlarla tamamlanıyor. Ek yasalar çıkarılıyor.
Özellikle Avrupa Birliği kriterleri çerçevesinde birçok kanunda yeni düzenlemeler yapılırken ek yasalara yeni ek’ler eklendi, ekleniyor.
Son yıllarda büyük artış gösteren çocuk istismarı ve kadına şiddet olaylarının önlenmesi ve caydırıcılığının yaygınlaşması amacıyla hükümetin yeni düzenlemelerin içerisinde olduğunu biliyoruz.
Adalet Bakanlığı ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın çalışmalarını takip ediyoruz.
Başbakan Yardımcısı Recep Akdağ’ın, gündemde olan çocuk istismarı, çocukların cinsel açıdan istismarı, fiziksel ya da ruhsal açıdan şiddete uğramaları ve bağımlılıkla mücadele meselesiyle Aile Destek Programı'nın çok yakın bir ilişkisinin olduğunu ifade ederken bu riskin önceden doğru belirlenmesi durumunda işin daha da kolaylaşacağını söylemesiyle vahim durumu gözler önüne seriyor.
İçinde hadım cezasının da olacağı yeni yasal düzenlemenin meclis alt komisyonlarından geçerek meclisin onayıyla yürürlüğe girmesini hepimiz bekliyoruz.
Bu kadar hassas bir konuda Hükümet elinden gelen çabayı sarf ederken yasadaki boşlukları doldurmaya çalışırken, önleyici tedbirleri almaya gayret gösterirken, sözde sanat adına yapılan yapımların toplumun psikolojini ne kadar bozduğunu gözden kaçırıyoruz.
Geçtiğimiz günlerde vizyona bir film girmişti.
Başrolde İlhan Şeşen ve Türkü Turan oynuyor.
Filmin adı: Saklı
Selim Evci’nin yazıp yönettiği üçüncü uzun metrajlı filmi Saklı’nın Mahir Bey yani İlhan Şeşen’in, kızının da arkadaşı Türkü Turan’la yaşanan yasak aşk, öpüşme ve yatak sahnelerinin topluma ne fayda sağlayacağını merak ediyorum.
Bide itiraf ediyor.
Kendisinden 36 yaş küçük arkadaşının kızıyla yatak sahnesinde çok zorlanmış.
Türkü Turan'ın çocukluğunu biliyormuş ve babasıyla da arkadaşmış.
Rol icabı her şeyi hakkıyla yaptıklarını söylüyor
Sanatmış;
Ne sanatı be
Geldi Melih Gökçek’in o meşhur sözü.
Tükürürüm böyle sanatın içine”
Sanat; topluma faydalı mesajlar vermekse, bunun neresinde faydalı bir şey var.
Demek ki istismarla mücadele etmek sadece yasa çıkarmakla olmuyor.
İstismarla mücadele toplumun top yekûn görevidir.
Bir taraftan yasal düzenleme yapılırken diğer taraftan istismarı tetikleyen filmlerin çevrilmesinin kime ne faydası var.
Bu tür filmlerle topluma ne mesajı veriliyor?
Nerede denetim mekanizması?
Nerede Radyo Televizyon Üst Kurulu?
Nerede Teftiş Kurulu Başkanlığı?
Marifet sadece yasa çıkarmak değil, uygulamak ve uygulatmak.
Devletin denetim mekanizmaları lütfen göreve.