Her şey tanımakla başlar
Her şey seninle başlar
Her şey anlamak ve anlaşılmakla başlar
Her gün onlarca belki de yüzlerce insanla karşılaşırız.
Ya anlaşılmaktan ya da anlaşılmamaktan, yanlış anlaşılmaktan şikâyetçi olurlar.
Hemen hemen herkeste rastlarız bu durumu.
Zaman zaman biz de yaşarız aynı durumu yani biz de onlardan oluruz.
Ya kimse bizi anlamıyordur ya da kesin yanlış anlıyordur.
Şöyle dönüp de kendimize sormuyoruz, sorgulamıyoruz bile.
Acaba bizde mi bir eksiklik vardırveya karşımızdakinde mi?
Düşünmeyiz pek.
Belki karşımızdaki bizi, biz de karşımızdakini anlamıyoruz.
Veya anlamak istemiyoruz
Hadi iğneyi karşımızdakine batırdık şu çuvaldızın ucunu bir de bize dokunduralım, batırmayalım
Hemen hemen yaşamın her anında bu meyanda düşünürüz. Karşımızdakiler tarafından anlaşılamadığımızdan veya kendimizi ifade edemediğimizden ya datam tersi karşımızdakileri anlayamadığımızdan rahatsız oluruz.
Şikâyetçi oluruz.
Nerede ise her konunun felsefesini yaparız, ahkâm keseriz. En iyi biz biliriz.
Dünyanın en ünlü felsefe ve filozoflarından bile geride bırakırız.
René Descartes, İbn-i Sina, Aristoteles, Sokrates ve Konfüçyüs’tenbile daha iyi düşündüğümüzü sanırız.
Konuşmaya başladığımızda ilk sözümüzün, ilk kelimemizin, ses tonumuzun, ses rengimizin,zamanlamanın, üslup veseçtiğiniz kelimelerin, belki de bizim istemediğiniz biçimde algılanmasınasebep olacaktır.
Ağızdan çıktı bir kere, geri dönüşü de yoktur.
Doğru anlatmak istediğiniz kelime, söz, cümle kısa uzun her ne ise çıkmıştır bir kere önemli olan karşımızdakinin onu nasıl anladığıdır, nasıl algıladığıdır.
Yanlış anlaşıldığımızı anladığımızda düzeltmek için de yığınla kelimelerle toparlamaya çalışırız.
Anlatmak istediğinizi karşımızdaki için anlaşılır hale getirmek için çaba sarf ederiz.
Canımız çıkar.
Yorulursunuz, bitkin düşersiniz belki de.
Oldu oldu, olmadı özür dilemek zorunda kalırız.
Bazen karşımızdakini değiştirmeye çalışırız ki hep biz gibi düşünmeye veya düşünmek istediğimiz gibi düşünmesini isteriz.
Düşündüğümüzün doğrultusunda düşünmesini sağlamaya çalışmak da elbette haksızlıktır.
Bir şeyler ispatlamaya, kendimizi parçalamaya, zeytinyağı gibi üste çıkmaya gayret ederiz.
Buna da bencillik denir
Karşımızdakinin fikrine saygılı (saygısız fikrine değil elbet) davranmalıyız.
Doğal davranmalı, O’nu anlayabilmek için dinlemeli, kendinizi dinlendirmek için de saygılı davranmasını bilmeliyiz.
Çok konuşmak haklı olduğunuzu göstermez.
Empati kurmalıyız
Çoğu zaman kendimizi karşımızdakinin yerine koyup, karşıdan kendimize bakmalıyız.
Buhem kendimize güven duymamızı hem de karşımızdakinin güvenini sağlamamıza etkili olur.
Amerikalı yazar, hatip, kişisel gelişimci ve kişiler arası iletişim uzmanı DaleCarnege’den birkaç bir kaçöğüt ile yazımı tamamlayayım;
-Karşınızdakinin fikirlerine saygı gösterin ve asla “yanılıyorsun” demeyin.
-Eğer hatalıysanız, bunu hemen kabul edin.
-Konuşmaya içten bir iltifat ve övgüyle başlayın.
-İyi bir dinleyici olun, karşınızdakine kendinden bahsetmesine izin verin.
-Yargılamayın ki, yargılanmayınız.
-Eleştirmeyin, suçlamayın, şikâyet etmeyin. Eleştiri boşunadır; çünkü insanları kendilerini savunmaya ve genellikle kendini haklı görmeye iter.
-Karşımızdakilerle ancak, onlar bizimle ilgilendiğinde ilgileniriz.
-Çoğu insan, tek istedikleri kendilerini dinleyecek biri olmadığı zaman doktorunu arar.
-Fikirlerinin yanlışlığı kanıtlanan kişi, hala aynı fikirleri savunur.
-Nefreti nefretle değil, ancak sevgiyle yok edebilirsiniz.
Bugün 14 Şubat Sevgililergünü
Alın sevdiğinizi geçin karşısına oturun,
O konuşsun siz dinleyin.
Siz ne kadar az konuşursanız o kadar az hata yaparsınız.
Dünya Sevgililer Gününüz Kutlu olsun.