Bipolar bozukluk, duygu durumunda yaşanan ani değişimlerle kendini gösteren ve yaşam boyu sürebilen ciddi bir ruhsal hastalıktır. Uzmanlar, erken tanı ve doğru tedavi ile hastaların üretken ve dengeli bir yaşam sürdürebileceğini belirtiyor. Peki bipolar bozukluk nasıl anlaşılır, hangi faktörler riski artırır ve tedavi süreci nasıl ilerler?
BİPOLAR BOZUKLUK NE ZAMAN BAŞLAR?
Psikiyatri Uzmanı Dr. Mehmet Ali Sağlanmak’a göre bipolar bozukluk genellikle 15-25 yaş aralığında başlıyor. Daha ileri yaşlarda da görülebilen bu hastalık, özellikle erken tanı konulduğunda tedavi başarısı açısından daha olumlu sonuçlar veriyor. Toplumda yaşam boyu görülme oranı yüzde 1-2 civarında olsa da tanı almamış vakalarla bu oranın daha yüksek olduğu düşünülüyor. Hastalığın ilk belirtilerini fark etmek, kişinin yaşam kalitesini ve tedaviye yanıtını doğrudan etkiliyor.
BİPOLAR BOZUKLUK BELİRTİLERİ NELERDİR?
Bipolar bozuklukta iki farklı duygu durum dönemi yaşanıyor: mani ve depresyon. Mani döneminde kişi az uyumasına rağmen enerjik hisseder, hızlı konuşur, riskli kararlar alabilir. Depresyon dönemlerinde ise umutsuzluk, enerji kaybı, isteksizlik ve hatta intihar düşünceleri öne çıkar. Dr. Sağlanmak, bipolar bozukluğun depresyonla karıştırılmaması gerektiğini vurguluyor. Depresyonda sadece çökkünlük dönemleri görülürken, bipolar bozuklukta mani ve depresyon dönemleri bir arada bulunuyor.
BİPOLAR BOZUKLUĞUN NEDENLERİ NELERDİR?
Tek bir nedeni olmayan bipolar bozukluğun gelişiminde genetik yatkınlık büyük rol oynuyor. Ailede bu hastalığın bulunması, riski ciddi şekilde artırıyor. Bununla birlikte beyin biyolojisi, nörotransmitter dengesizlikleri, çevresel faktörler, stres, düzensiz uyku ve madde kullanımı atakların tetikleyicileri arasında yer alıyor. Uzmanlara göre, risk faktörlerinden uzak durmak ve yaşam tarzını dengelemek hastalığın seyrini olumlu yönde etkiliyor.
TEDAVİ YÖNTEMLERİ VE YAŞAM TARZI ÖNERİLERİ
Bipolar bozukluk yaşam boyu süren bir hastalık olsa da düzenli tedaviyle kontrol altına alınabiliyor. En sık kullanılan ilaçlar duygudurum düzenleyiciler olurken, atak dönemlerinde antipsikotik ilaçlara başvurulabiliyor. Antidepresanların ise yalnızca dikkatle ve sınırlı durumlarda kullanılması öneriliyor. Psikoterapi, özellikle bilişsel davranışçı terapi ve aile terapisi tedavi sürecine önemli katkı sağlıyor. Günlük yaşamda düzenli uyku, sağlıklı beslenme, alkol ve madde kullanımından uzak durma ve stres yönetimi tedavi başarısını artırıyor. Aile desteği ise kişinin uyum sürecinde kritik bir rol oynuyor.
TEDAVİYİ YARIDA BIRAKMANIN RİSKLERİ
Dr. Sağlanmak, tedaviyi yarıda bırakmanın büyük tehlikelere yol açabileceğini belirtiyor. Tedavi kesildiğinde atakların tekrarlama ihtimali yükseliyor, intihar riski artıyor ve kişinin iş, sosyal ve aile yaşamı ciddi şekilde zarar görebiliyor. Bu nedenle hastaların tedaviye düzenli şekilde devam etmesi ve doktor kontrollerini aksatmaması hayati önem taşıyor.