
Süreya’nın dile getirdiği, Yahya Kemal’in de kullandığı “şiir duygularla değil sözcüklerle yazılır” sözü aslen Malarme’ye aittir. Süreya, şiiri toplumla ilişkilendirir. Şiir toplumun aynasıdır. Toplum dehası şiirde şekillenir. İnsan ve toplumdaki değişim şiire akseder: “Şiir bir toplumdaki ökeliğin en uç, en arı görünümüdür. Geriye doğru bakıldığında bir toplumun öyküsünü şiirde bulup izlemeyi seven düşünürler de çoğalıyor günümüzde. Tarih, insan değişimlerinin ayıklayıcı bir öyküsüyse, şiir de bileşik bir anlatımıdır.”
Süreya, şairin düzene karşı çıkan, onu eleştiren ve yargılayan bir kimse olduğunu söyler. Dolayısıyla şiir de düzene muhaliftir: “Şiir bir karşı çıkma sanatıdır.” Bu muhalif tavır onu yüreklendirir. Kimsenin söyleyemediklerini söyleme cesaretini ona verir: “Şiir, her şeyi söyleyebilmek sanatıydı, her şeyi açabilmek sanatıydı.” Süreya, her şiiri kendi bütünlüğü içinde değerlendirir. Kendisine denemelerinde kendi şiirinin ilkelerini mi yoksa şiirin genel kurallarını mı sergilemeye çalıştığı sorusuna verdiği yanıtta ilkelerden, kurallardan hareket etmediğini açıklar: “Şiirin, yerine getirilen kurallarından değil, bozulan kurallarından söz edilebilir ancak.”
Şiir bir aynadır. Dünyanın veya ülkenin içinde bulunduğu durum şiire akseder: “Şiir bir öncüdür; ama daha doğrusu bir yansı.” Süreya’ya göre şiir halktan kopuk olmamalıdır. Kimsenin anlamadığı bir şiir kabul edilemez: “Aslında şiir, dil içinde bir dildir ama kuşdili değildir.” Şiir, başka şeylere alet edilemez. Diğer sanatlar gibi faydacı bir perspektiften değerlendirilemez. Özellikle eğlence aracı olamaz: “Şiir, eğlence niteliğini hiç taşımayan bir sanat” Sonuç olarak, Cemal Süreya, şiiri insan dahiliğinin yansıması olarak değerlendirirken şairin hayat deneyiminin şiire aksettiğini söyler. Onu, toplumdan, toplum sorunlarından özellikle tarihten ayrı görmez. Ona göre, düzen şiire düşman bir yapıdadır. Şiirse düzene isyan görevini üstlenir.
Hüsran Sokağı
Sonunda ketum bir tarihe göçebe oldum
Adressiz kaldım bu yüzden bir rüzgâr gibi
Takıldım hiç büyümemiş bir çocuğun ardına
Vizem yok kimliğim sahte yollar mayın döşeli
Bir ömürde kaç sokak izi kalır geriye
Saçlarımın ıslaklığından anlıyorum
Orda bir çocukluğun yağmuruna varılır
Karpuz kokusu uğurlar sizi görmezsiniz
Her sokak aslında bir patikadır
Yüzümde bir yama gibi duruyor zaman
Bütün aşkların kan grubu aynı olsa da
Ayrıdır çıkmazları son sözleri farklı
Gözlerinin rengine uymaz intiharları
Zaten hep gönüllüydü yanlışı yazgısına bulaştı
Küçük sevinçlerin büyük kederlerin sahibi
Güneşsiz bir gölge kansız bir yara oldu
Hüsran sokağında bir aşk daha vurdu kendini… A.Hicri İzgören
Yosunun, Kumun, Otanan Yaranın Şiiri
bu fırtına uzaklara bakma özrümdür/ört üstümü
beni doğur, beni kına, beni sahiplen
ıslak tenimde çürüyen, ölüm gülüşünüzdür
terli kaslarımı paylaşamayan simya.
sözü dağlayan usta körüklerin ateşi / kalbimi
eşeliyor, kızgın bedevinin uçurduğu şahin.
miadı bitmiş içli bir söze dokunur gibi
kalbimin her atışında korkunun çetelesi.
ağlamak düşünme özrümdür / sarıl bana!
bakışında saklanan vahşi bozgunun kanattığı sır.
ölü bir martıyım, kanat izlerimi örtmüştü karanlık
nemli duvarlarda çürüyen kaçıncı çığlığımdı?
hangi yağmuru sahiplensem bulut oluyor / öp beni
öp beni iki kaşımın arasından, yorgun bakışında sakla
mumları sönmüş yatırlar,dumanı tütmeyen savaş kuleleri
en son öpmüştü beni.
gülüşün tasviriniz (gibi) mahzundu.
aşk sözcüğünü kanatıyorsun eski mektupların
sigara yanığında... nasıl yokluktu ağlamak
ürkmüş suyılanı gibi akarken boynuma!
siyah-beyaz fotoğrafın kırığından akmak
nasıl intihar? kalbim tasviriniz gibi mahzundur /
dövüşür gibi konuşma öyle
dışarıda alabildiğine sonbahar. sararmış sarmaşık
güncesiydi saçların. hiç konuşulmayan ama hiç
öpülmeyen alnımdan
fırtınanın kanattığı martı çığlığı.
tuzun, zeytinin, hiçbir kızın güz mevsimindeyim
kanaviçesinde erken ayrılığın korkusu
en uzak kıyıda acıyan o yorgun taflan
gül kıvamında yolcunun anılarına aldığı günce.
çiğ damlasının buhar olma korkusundayım
ebruli bakışına saklanan erden düşün salkımı
tuhaf bir gülüş karanlıkseloldu içimdeki çavlan
kalemi kırılmış şairin çığlığına karışıyor.
kavgaya katılamamak yaşama özrümdür / uyut beni!
kadınım kaparolu yeleğime işletmiş yangınını.yolculuk,
heykelleri devrilmiş devrimin nemodası.-
ah gövdem!
gözyaşlarına boğulan bir annenin duasına uçuyor… Yaşar Bedri
Yirmibirinci Yüzyılın İnsanlarına Şiirler
Bir Eyüp sabrıyla bekledim
Sabahı olmayan gecelerde.
Gül dalları yerine demir çubuklar vardı
Münzevî-münzevî pencerelerde.
Dört uzun yıl boyunca
Dışarıda koskoca bir doğa
Baştan çıkaran kokularıyla doldurdu yolları.
Her bahar göğün kapılarında
Şarkılar okudu tarla kuşları.
Apak bulutlar geçti habersiz
Âşıklığımdan, şairliğimden,
Bahar yağmurları bensiz yağdı
Ebemkuşağı açtı bensiz.
Bir Eyüp sabrıyla bekledim
Gübreliğinde günlerimin
İnsanlar olmadı farkında
En küçük hünerimin.
Ne de bir kimsenin haberi oldu varlığımla yokluğumdan.
Yalnız, bir bahar sabahına benzeyen çocukluğumdan
Ebemkuşakları gelirdi
Eğlendirmek için beni
İçinde çırılçıplak çimdiğim dereler
Söylerken kulağımın dibinde ninni
Bir bahar sabahı gibi güzel çocukluğumun
Kırık beşiğine başımı koyar
Uyanmadan günlerce uyurdum.
Umudumu, dudaklarında büyük türküler
Ellerinde gelincik desteleri
Karşımda bulurdum.
Öğrenme
İstemem
Bir Eyüp sabrı nedir
Torunlarımın torunu.
Say ki dedelerin bir masal yaşadı
Say ki acılar masaldı
Öttür ölümsüzlüğe doğru borunu! Hasan İzzettin Dinamo
Gibisin
Bir şiir gibi derin
Bir nehir gibi serin
Sanki dönecek yarın
Gibisin şimdi
Bir çavlan gibi çılgın
Bir yaprak gibi solgun
Bin azap ile yılgın
Gibisin şimdi
Sonbahar gibi kuru
Bir pınar gibi duru
Sanki bin pişman biri
Gibisin şimdi
Bir alev gibi yanar
Az bir sevgiye kanar
Eski günleri arar
Gibisin şimdi… Mehmet Demir
Girinti
Değişti bomboşlukta çözümsüz alışkanlıklar
Sevi avundu kucağında sevisizliğin
İğne iplikle, insan uyuşmazlıkla var
Bilinçsizce sürüklenmesi hiçliğe denizlerin
Dolaşır durmadan uzayda içerilen zaman
Noktalaşan ilişkilerin birdenbire doğuşu
Sıcak soğukla, acı tatlıyla var
Boşuna temizlenmesi çamura batan kişinin
Her şeyimizle varız senle ben
Ot yeşile büründü kupkuru toprakta
Dile geldi acı sevinç tezgahlarında
Zora koştu kolay nasıl da bilmeden
Göz kalır bakışımızdır yok olan
En büyük yalnızlık en büyük kalabalıkta var.
Yıkanırdık aynı ırmakta üst üste iki kez
Sürekli akmasaydı dağlardan sular.
İnancım sana güvensizliğimle vardı
Ve tanımayışı birbirini anılarımın
Bulamamak aradığımı sende
Elbet kendi kendimi bulmaktı… Feriha Aktan
Mümkünüm Yok
plastik tadında yediğim içtiğim
yaz kış gözlerimi örseliyor duvar
paslanıyor demir gelip boyuyorlar
hep aynı renkte ölemem
beton tuttu ayaklarım dışarda kar
karın altında toprak nasıl hasretim
bir kuşun kanatları geçiyor üzerimden
bin kanat bakıyorum parmaklığa
aklı gidiyor nöbetçinin
kırk yıllık yoldan tanırım ben soğukları
ama asıl baharların erbabıyım
yine yorgun argın aşacak dağları
yine kapıma yıkılacak karanfil
elleriyle koymuş gibi bulacaklar
badem mi olur erik mi çağla mı
kendi dalından asacaklar baharı
kaç yıl oldu alışamadım
mümkünüm yok bu kez firarım
aklı gidiyor nöbetçinin tüfek tüfek kalıyor
tezkeresi yakın hırsla parmaklarını sayıyor
göz gez arpacık bakıyor fena bakıyor
gece dehşetli uzuyor duvarı iniyorum
toprağa basmalıyım bir kuşu uçmalıyım
deli esmeli poyraz bir dal parçası azbiraz
mutlak duvarı aşmalı yoksa duramam
gövdemi mıhlasalar bahara kalamam
mümkünüm yok bu kez firarım
hırsla parmaklarını sayıyor baştan sayıyor
tezkeresi yakın düşleri kayıyor
apansız bin basamak nöbetçi kulesi
yapayalnız ağzında uçurumun apansız
kar etmiyor parka ah ne çocukça ıslık
beter üşüyor tetik otomatiğe düşüyor
ben bahara kalamam ay batarken
şafak şafak açarken yaban süseni ben
yalnayak fırlıyorum duvarın dibinden
bir ses canavarlaşacak ardımdan
döne döne sırtımı yakacak
ciğerimi bulacak beni toprağa yıkacak
vu-ra-cak mümkünü yok
bir ödül bir tezkere alacak
karaköy'de bir orospuyla yatacak
kaç bahar büyüğüm ondan
onda hiç bahar açmayacak
mümkünüm yok bu kez firarım… Nevzat Çelik
Deli Kızın Türküsü
Sana büyük caddelerin birinde rastlasam
Elimi uzatsam tutsam götürsem
Gözlerine baksam gözlerine konuşmasak
Anlasan
Elimi uzatsam tutamasam
Olanca sevgimi yalnızlığımı
Düşünsem hayır düşünmesem
Senin hiç haberin olmasa
Senin hiç haberin olmaz ki
Başlar biter kendi kendine o türkü
Yağmur yağar akasyalar ıslanır
Bulutlar uçuşur geceleyin
Ben yağmura deli buluta deli
Bir büyük oyun yaşamak dediğin
Beni ya sevmeli ya öldürmeli
Yitirmeli büyük yolların birinde ne varsa
Böcekler gibi başlamalı yeniden
Bu Allahsız bu yağmur işlemez karanlıkta
Yan garipliğine yürek yan
Gitti giden… Gülten Akın
Barbar Çağ
(Kızım Beyzâ'ya)
Uyuyorsun
Uyuduğunu bilmeden...
Ne kadar aydınlık yüzün, rüyânda,
Acabâ gülüyor musun?
Ya, neler bıraktın ardında,
Ne kadar şanslısın
Biliyor musun?
Bebeğim, kış geldi, gökler ağlıyor;
Mazlûmun âhından kan kırmızı kar
Güneş dünyâmıza değdi değecek;
Son buldu sefâhat: Mahşere beş var
Yarın... Âh...
Yarın... Emin değilim;
Güzel bir dünyâ bulacağından bile
Bilsen, inandığı safsatalar adına
Cana kıyan ne insanlar var
İnsan olmaktan kendisi çoktan çıkmış,
İnsan olmasın diye
Çocukları öldürüyor adamlar
Uyuyorsun
Uyuduğunu bilmeden...
Ne kadar mâsum yüzün
Ne kadar temiz...
Ya artık yetim, ya artık öksüz
Kardeşlerine de huzur
Hiç değilse şu, yüzündeki kadar
Diliyor musun? Selçuk Bekar
Denklem
Bu denklemin bir çözümü olacak
Ben diyemiyorum vay
Ben diyemiyorum ama sen anla
Sen de konuşma gözlerin yeter
Ne çikar dolansa dursa bu kara bulut
Iki akkor parçasidir bana gözlerin
Ne çikar yani konuşmasak da
Bir bakiş aramizda her şeye deger
Hem savaşlar, kavgalar bitiyor mu konuşmakla
Dilersen görme de beni, beni sevme, beni unut
Ama altin aşkina, petrol aşkina
Emekçi alinlardan dökülen ter aşkina
Insanin insana sultanligini unutma
Bu denklemin bir çözümü olacak
Ben diyemiyorum vay
Işte bundandir ki hep böyle yorgun gezerim
Her çagdan sorular yüklenerek
Ne denli yorulsam omuzlarim düşmüyor nedense
Nedense sen hep kolunda kitaplarla gelirsin
Sen gelirsin gözlerime işik gelir, evime renk
Hadi git suya birak elini yüzünü
Bak tarhana çorbasi yaptim bugusu ne hoş
Bir baş da sogan kirarim deme gitsin
Kasaplara darginsam denizle aram iyi
Akşama balikla salata var şarap yoksa neyleyim
Bilirsin seni ben içkilerden açik severim
Bu denklemin bir çözümü olacak
Ben diyemiyorum vay
Kizma dumanlaniyorsam sigaralarla bolcana... nedeni var
Dindiremedigim agri kendimin degil inan
Hani. Şu helva meselesi, şekeri unu bol da
Kendisi bir türlü yapilamayan....
Sen de tutmuş beni oyuyorsun gönlüne... vazgeç
Vazgeç sevdani büyütmekten
Sokaklarda kalan çocuklari büyüt... kivanayim
Insanin insana hakkini ver... insani kotar
Maden ocaklarina gir, kazma salla onlarla
Ya onlara güneşi indir, ya onlara güneşi çikar.
Bu denklemin bir çözümü olacak
Ben diyemiyorum vay
Her sabah gazeteler yaylim ateş ve ben yenik
Her sabah bozguna ugruyorum ezilenlerle birlik
Kanini satişa çikaran bir adam varken çaresizlikten
Bunca dogal zenginligimizde bebekler borçlu dogarken
Ve yirmibirinci yüzyilda cennet yurdumda
Toplumun tortusu insanlarim magaralarda yaşarken
Ben seni sevemem boylu boyunca
Kendimi birakamam havasina sevdanin
Savaş çigliklari uguldarken kulaklarimda
Ancak bunlari ve dahalarini yok kilarsan bana
Işte o zaman ben sana koşa koşa...
Bu denklemin bir çözümü olacak
Ben diyemiyorum vay… Türkan İldeniz
Servet SELVİ
Muhabir: TE Bilisim