Bu hafta aklıma takılanlar:
Bu gün aracımla Beşiktaş’a giderken 2 defa polis tarafından durdurularak ehliyet kontrolünden geçtim.
En az iki polisin olduğu kontrol noktasından geçerken durdurulup ehliyetimin sorulmasına alıştım artık.
Zaten sürekli olunca ister istemez alışıyor insan.
Tuhaf gelmiyor bir süre sonra.
Tuhaf olan, benim aracımı günde iki defa durdurup kontrol eden polis, sınırı geçip, şehir şehir dolaşıp İstanbul’un ortasına misal Bağcılara kadar gelen, içi hınca hınç Afganlılar, Pakistanlı, Suriyeli yabancılarla dolu olan kamyonları durdurup kontrol etmiyor mu?
Madem ediyor, bu insanlar buralara kadar elini kolunu sallaya sallaya nasıl geliyor?
Aklıma bir başka takılan konu:
Dağın başında, site içinde ya da şehrin ortasındaki evin balkonunu plastik pencerelerle kapattığımızda, belediye ekipleri gelip anında bir güzel camı, pencereyi yıkıp balkonu dümdüz ediyor da…
Misal, Marmaris’te el değmemiş bakir koylar - otel yapılacak - diyerek dinamitle havaya uçurulurken, o uçuruluş esnasında ortamda karınca, börtü, böcek, ağaç vs tüm habitat katledilirken, aynı belediyeler neden seslerini çıkarıp müdahale etmiyorlar?
Dandirik balkonlar önemliyken, doğa bu kadar mı önemsiz?
Yine aklıma takılan bir konu daha…
Hepinizin bildiği üzere içeride Suriyelilerle yaşamaya çalışıyoruz. Suriye ülkesinden bize gelenlerle….
Yani içeride Suriyelileri besliyoruz.
Sonuçta artık Suriye de savaş da yok.
Cumhurbaşkanları af da çıkardı…
Kısacası, içeri de Suriyelilerle barış içinde yaşarken, dışarı da neden Suriye ile savaşıyoruz?
Başka bir konu…
Malum, komşumuz Rusya, Ukrayna ile bir savaş içinde.
Bütün dünya neredeyse Rusya’ya karşı birleşerek tepki gösteriyor.
Hatta bizimkiler sosyal medya profil resimlerini çoktan Ukrayna bayrağı yaptılar.
Rusya’ya ciddi bir ambargo uygulanıyor.
Rusya köşeye sıkışsın diye tüm dünya el birliği yapmış durumda.
Fakat gelin görün ki, Rusya’nın para birimi değer kaybedeceğine değer kazanıyor.
Biz de ise savaş yok, ambargo yok, hatta iktidarımızın söylediğine göre her şey şahane… Ama gelin görün ki bizim paramız sürekli değer kaybediyor!
Peki bu nasıl oluyor?
Bir başka aklıma takılan konu.
Hürriyet Gazetesi yazarı Abdülkadir Selvi “ 9 Aralık 2013 tarihli , Hocam Türkiye’ye dön.artık” başlıklı yazıyı Gülen’i kandırmak için yazdım. Amacım onun Türkiye’ye gelmesini sağlayıp hapse attırmaktı” deyince hem güldüm hem düşündüm.
Bu adam 58 yaşında.
Her toplantıya girip çıkabiliyor.
İstediği devlet erkanıyla görüşebiliyor.
Büyük bir gazete de yazıyor.
Ve böyle bir açıklama yapıyor!
Şimdi Abdülkadir Selvi, böyle bir açıklama yapınca, insanların ona inandığında inanıyor mu gerçekten?
Son bir konu daha…
Eminim sizinde etrafınızda da her türlü kötü sözü, işi “ deliliğe “ vurarak söyleyen insanlar vardır. Söylediklerine cevap verildiğinde de türlü bahaneler bulup ortalığı ayağa kaldıran, feveran edip kıyametleri koparan insanlar…
Bir de, ağzı kötü söz dolu insanları “ama aslında kalbi çok temiz “ diye boş yere savunan insanlar var etrafımızda.
Oysa ki dil, kaptekini söyler.
Kalbi iyi olanın dilinden iyi sözler, kalbi kötü olanın dilinden kötü sözler dökülür…
Bu kadar basittir aslında.
Peki bu kadar basit bir konuyu, neden insanlara bir türlü anlatamıyoruz?