Nisan ayından buyana devam eden “Mazideki Trabzon” adlı yazı dizimizin bu bölümünde, Trabzon’un geçmişteki sağlık profili ve bugünkü sağlık altyapısına gelinceye kadar şehrin hali pür melaline dikkat kesiliyoruz;

Trabzon Belediyesinin 1930 Yılına ait Faaliyet Raporu, o yıllarda şehirdeki sağlık çalışmaları hakkında şu bilgileri vermektedir;  Belediye tabipliğince 1.200 çocuk, erkek ve kadın hasta muayene edilmiş ve 2 doğum yaptırılmış, 452 hastaya karşılıksız reçete mukabilinde ilaç verilmiş, 906 esnaf muayene edilmiştir.

28 KADININ TEDAVİSİ YAPILDI!

Meclis tutanaklarından 1930 yılında Trabzon’da bir genelevin mevcut olduğunu anlıyoruz. Zira tutanakta  “umumhane de mükerreren 1420 defa tıbbiye icra kılınmıştır” denilmektedir. Bunlardan başka 28 kadının tedavi edildiği ve sağlık laboratuarında mikroskopla muayene edildiği belirtilmektedir. Bu 28 kadının yukarıda muayenelerinin yapıldığı söylenen kadınlardan farklı ifade edildiğine göre bunların genelevde çalışan kadınlar olduğu anlaşılmaktadır.

1930 yılında 97 ölüm vakası olduğu, 381 nikâh kıyıldığı, 200 sokak köpeğinin zehirlenerek itlaf edildiği, kuduz köpek tarafından 9 kişinin ısırılması ile İstanbul Kuduz tedavi hastanesine,  bir kişinin de akıl hastanesine sevk edildiği görülüyor. 

1937 yılında Trabzon Belediyesi diğer yıllarda olduğu gibi sadece kendi işini yapmamış, o dönemde sağlık teşkilatının zayıflığından kaynaklanan boşluğu da doldurmaya çalışmıştır. Bu amaçla hasta nakli yani ambulans hizmeti yapmış, fakir halkın ilaçlarını temin etmiştir. Ebe, doktor ve sağlık memuru çalıştırmıştır.

TRABZON’A HASTANE ŞARTTIR 

Peki, o yıllarda Trabzon’un sağlık profili nasıldı? Konuya ışık tutması açısından Hikmet Öksüz tarafından aktarılan Jandarma Komutanı Binbaşı Tahir Baykal’a ait 1937 yılında hazırlanan rapora bir göz atalım;   “Vilâyet merkezinde Sıhhat Müdürlüğü ve merkez dışında da Hükümet tabipleri sıhhi işleri idare etmektedirler. Vilâyet bölgesinde sağlık durumu oldukça iyidir. Sağlığı koruma ve tedbir faaliyetleri iyi devam etmektedir. Vilâyetin sahil kısmı ekseriyetle sıtmalıktır. Temizlik hususunda pek ihmalkâr olan köylü tabaka arasında tifo ve verem hastalıkları, sahil bölgede ise sıtma eksik olmamaktadır. Köylünün cehaleti tabipten ziyade mutatabbibe rağbet ettirmektedir. Sıhhi teşkilat ve bilhassa jandarma bu nokta ile de ayrıca iştigal etmektedir. Trabzon’da tedavi müessesesi olarak noksan teşkilli bir Memleket Hastanesi, bir Verem Dispanseri ve Of kazasında da bir Dispanser mevcuttur. Mülhakatta hiç eczane yoktur. Yalnız Trabzon’da dört eczane vardır. İlaç bakımından Trabzon aynı zamanda şark Vilâyetlerinin de ihtiyaçlarını karşılama mevkiindedir.  Vilâyetin sıhhi teşkilatı tam manasıyla ihtiyacı karşılayacak kudrette değildir. Bu itibarla Vilâyet merkezinde 200 yataklı tam teşkilli ve asri tesisatlı bir Numune Hastanesi yapılmakta ve inşaat faaliyeti devam etmektedir. Bu müessese ikmal edildikten sonra yalnız Trabzon’un değil, şarkın da sağlık ihtiyacını karşılayabilecektir. Trabzon’da 20’den fazla serbest hekim vardır. Fakat halk, hekim ve ilaç ücretlerinden ve bakım hususundaki itinasızlıktan dolayı daima şikâyet etmekte ve maddi imkânı daha iyi olanlar tedavi için İstanbul’a gitmektedirler. Tifo salgınının başlıca amili açık akan sulardır. Bu hastalığa karsı mücadelenin kâfi derecede olmadığını itiraf etmek mecburiyetindeyim. Fındığa karsı çok haris olan fareler o kadar çoğalmış ve irileşmişlerdir ki, bugün Trabzon’da her evi bunların yüzlercesi tehdit etmekte olmasına rağmen, bunların itlafı yolunda hiçbir çare ve mücadeleye girişildiğini göremiyoruz. Memleketin kışlık yakacağı fındık kabuğu olduğu için evlerde odunluklara doldurulan bu kabukların içinde kalan fındık parçaları, fareleri evlere çeken yegâne sebeptir. Binaenaleyh memlekette fare çokluğu bu durumunu muhafaza ettikçe veba tehlikesi de her evi tehdide devam edecektir.”  Aslında o yıllarda Trabzonluyu hasta eden iki küçük canlı daha var; sivrisinek ve bit. Birisi sıtma hastalığını, diğeri tifüs hastalığını yayıyor.   

Trabzon’da 40’llı yılların başında en çok görülen hastalık hangisiydi? 

Sorusunun cevabını 25.03.1941 tarihli Encümen ve 14.02.1942 tarihli Meclis kararlarında buluyoruz.  Tutanaklar incelendiğinde o yıllarda; “Trabzon mıntıkasında görülen hastalıkların çoğunluğunun sıtma hastalığı olduğu” anlaşılıyor. Peki, bu durumla nasıl başa çıkılacak, Belediye yönetimi hangi tedbirleri alacak? Encümen kararını incelemeye devam ediyoruz; “Yapılan tetkikat ve müzakerede, sıtma ile mücadele için İmaret ve Dibağhane Dereleri mecralarının bir kanal ile denize akıtılması ve bu dereler içinde su birikintilerine ve dolayısı ile sivrisinek üremesine mahal bırakılmaması” yönteminin Encümence uygun görüldüğü anlaşılıyor.   Sadece bu iki dere üzerinde yapılacak çalışma ile Trabzon’da sıtma önlenebilecek mi? Bir de 1942 yılının daha ilk aylarında, bitlerin bulaştırdığı ve Lekeli Humma olarak da bilinen, tarihte insanların kitlesel ölümüne yol açan tifüs hastalığının Trabzon’da ortaya çıktığı anlaşılıyor.  Nitekim bulaşıcı hastalıklarla mücadele işlerine yardım ödeneğinin “Memlekette zuhur eden tifüs hastalığı ile mücadele işlerine kâfi gelmeyeceğinden” ödenek aktarımı konuşuluyor.  Ayrıca konu ile ilgili Encümen kararında tifüs hastalığını önleyici tedbir cümlesinden olarak fakir halkın yıkanıp temizlenebilmesi için Belediye tarafından üç tane hamam kiralandığı belirtiliyor. Yine1931 ve 1943 yıllarında şehirde çiçek ve tifo salgını olduğunu tutanaklardan öğreniyoruz.   Bu vesile ile tarihte Trabzon’da ortaya çıkan salgın hastalıkları merak ediyoruz o da yarın..

Editör: TE Bilisim