Yazı dizimizin dünkü bölümünde geçmişte “Meydan’la Özdeşleşen Binalar” bölümünde kalmış ve İskenderpaşa Medresesi’nden bahsetmiştik. Meydanla özdeşleşen bir başka alan olan, Meclis Zabıtlarında bazen Belediye Bahçesi, bazen Millet Bahçesi,  bazen de Meydan Bahçesi  denilen Meydan Parkından devam edelim. 


Bu bahçe, Osmanlının son dönemlerinde Türkiye’nin dört bir yanında yapılan Millet Bahçelerinden birisidir. Millet bahçesi ilk olarak Sultan Abdülaziz döneminde Taksim’de açılmış, ardından önce İstanbul’un daha sonra da imparatorluğun dört bir tarafı millet bahçeleriyle donatılmıştı.


Yapıldıktan sonra bir dönem bakımsız kalan bahçe, Belediye Meclisi’nde gündem olmuş ve Bahçenin düzenlenmesi ancak 1934 senesinde yapılabilmiştir; 


“Belediye Bahçesi, Belediyece bu iş için özel getirilen bir bahçe uzmanı tarafından, bütçede kabul olunan ödeneği ile fenni ve bedii zevki tatmin edecek şekilde tarhu tanzim ve ıslah edilmiştir.”  Tutanakta bahçenin güzelliğini muhafaza edebilmek için mütehassısın gözetiminde artık daimi işçilerin çalıştırıldığını da anlaşılmaktadır.


Bir de, Yeniyol Gazetesi’nin 1936 senesinde verdiği bilgiye göre, bu alanın mülkiyeti 1. Dünya Savaşından önce Evkaf İdaresine aittir.   Meclis tutanakları da bunu teyit etmektedir.Nitekim alanın mülkiyetinin uzun yıllar Evkaf (Vakıflar) ile Belediye arasında ihtilaflı olduğu, 1922 senesinde istimlak bedelinin Ziraat Bankasına yatırıldığı, Evkaf İdaresi’nin buna razı olmadığı ve konuyu mahkemeye taşıdığı,  sonuçta 1934 senesinde paranın Vakıflara ödendiği ve parkın Trabzon Belediyesi adına tapuya kaydedildiğini tespit ediyoruz. 


BELEDİYE PARKINDAN MEYDAN’A

Önceleri etrafı duvar ve korkulular ile çevrili olan, hatta geceleri belli bir saatten sonra kapatıldığı söylenen Belediye Parkı’nın Meydan’a dönüşme süreci ile ilgili yine en sağlıklı bilginin alınacağı Meclis tutanaklarına bir göz atalım istiyoruz.    


Konu, 1944 senesinde Belediye Parkının içerisinden geçen beton yolun bozuk olması nedeni ile tamir edilmesine dair, üyelerden Ekrem Organ ve arkadaşları tarafından verilen önerge ile gündeme gelmiştir. Belediye Başkanı Cevdet Akçay, verilen önerge konusunda şu açıklamayı yapar;


“Malumdur ki imar planında Belediye Parkı kaldırılmakta ve sahası umumi meydanlık haline getirilmektedir. İstikbalde vaziyeti değişecek olan böyle bir yerin esaslı olarak tamiri doğru değildir. Tamiri istenen bu yol için tahmini 5.000 ile 6.000 lira harcamak lazımdır ki, bu para yerinde sarf edilmiş olmaz. Bu yolun mümkün olduğu kadar tamiri ile iktifa olunması zaruridir”  der. Demek ki 1944 senesinden sonra park meydana dönüştürülmeye,  etrafı çeviren duvarlar ve korkuluklar kaldırılmaya başlanmıştır. Kaldırılan demir parmaklıklar ise Fatih Parkı’na monte edilmiştir.


Meydan’ı anlatırken 1940 yılı Yeniyol Gazetesi’nde; “Bir gazeteci arkadaşla Şehir gezisi intibaları” başlığı altında verilen bilgileri aktarmazsak eksik olur;


“Bu Meydan’ın [1940 senesinden] birkaç yıl önceki şekli şöyleydi; Şu, tek başına kalan kavlağan ağacının [çınar ağacı] kendisinden daha iri yarı, daha heybetli bir eşi vardı. Belediye’nin şimdi tahsilat bürosuna tahsis ettiği dairelerin her biri birer kahvehane idi. Önlerinde iğri büğrü sık akasya, ıhlamur ağaçları altına sandalye, masalar atılır, her sınıftan sabah, öğle, akşam bütün yaz insanlar gölgelenir. Gelen geçeni seyretmekle istirahat ederlerdi. Aynı vaziyette bulunan Selamet Oteli ve Anadolu Hanı önündeki kahveler de, her çeşit insanla dolardı. Meydan; düzensiz, parkesiz, tozlu topraklı idi. Parke döşeneli henüz iki yıl olmadı. Parkın Meydan’a bakan cephesi beş on metre ileri çıkıktı. Geri alınmak suretiyle o cihette düzene konalı üç beş yıl oldu.


KARGA KAÇIRTAN KAHVESİ


Belediye’nin önündeki kahveye (karga kaçırtan) adı verilmişti. Parke döşenirken kesilen iri yarı ağacın üzerine sürülerle kargalar konar, altında oturanların üstünü başını kirletirlerdi. Bunun önüne geçmek için ağaca büyüyecek bir çan asılmıştı. Kargalar ağaca konunca iple çan çalınır ve kuşlar kaçardı. Onun için bu ad verilmişti. Aynı zamanda adı ile maruf bu kahve randevu, mülakat yeri idi… Şu kapıdan içeri görünen Camiye, İskender Paşa Camii derler. İki üç sene evvel şöyle bir fikir vardı; Onun önündeki medrese odaları yıktırılıp, Cami bütün güzelliği ile meydana çıkarılacaktı. Bu camide asırlardan beri nemazı kılınmış kim bilir ne kadar ölü uğramış geçmiştir…” 


Yine aynı gazetede ve aynı yazı dizisinde, başka bir tarihte Meydan, şöyle anlatılmıştır; “Umumi Harpten önce İstanbul Beyoğlu’su gibi, bu semtte Ermeni, Rum, ecnebi Levanten unsurların en kesif mekânıydı. Bu kozmopolit semtte lüks, fantezi, servet ve refah daha bariz olarak göze çarpardı. Şehrin diğer semtleri daha ziyade islami hayat ve yaşayış üzerine müesses olduğu için, o semtler halkınca bu semte Gavur Meydanı adı verilmişti. 


Bu parkın o zamanki şekli şöyle idi; Bahçeyi ikiye bölen bugünkü beton yolun birkaç metre genişliğinde ortadan bir yol geçerdi; giriş ve çıkış kapıları olmayan o zamanki yolun ikişer metre genişliğinde iki taraflı kaldırımı vardı. Gezintiler bu kaldırımlarda yapılırdı. Kaldırımların iki tarafında kutuları cicili biçili, parıl parıl parlayan boyacılar sıralanmıştı. Üst kısım bir metre kadar alt kısımdan yüksekçeydi. İki kısım bahçe ayrı ayrı iki İranlı tarafından idare edilirdi. 


Boyalı parmaklıklarla çevrili ve beş altı antreli iki bahçe, güzel tarhlar, sık ağaçlar, kameriyeler, havuzlar, sarmaşık güllerle parça parça fonlar halinde çok cazip çok güzel manzara arz eden bahçede, en nefis kahve, çay, dondurma satan bahçeler vardı. Burası adeta Babil bahçelerinde birer parçayı andırırdı. Cuma Pazar günleri bütün Hristiyan kadını erkeği iki bahçe arasında ve bahçelerin ara yollarında ve fonlar içinde cıvıldaşarak kaynaşırlardı” 


İLK ASFALT, MEYDAN  PARKI’NA


Bu parktan bahsetmişken, Trabzon’da ilk asfaltın 1953 yılında parkın ortasından geçen ve bu gün yaya yolu olarak kullanılan yola uygulandığını belirtelim. Hadi ikincisini de söyleyelim; Kavakmeydan Caddesi.   Asfalt denilince finişerle dökülen asfalt aklınıza gelmesin. O günkü teknolojide asfalt, süzgeçli yapma tenekelerle dökülüp, kürekle mıcırın serpilmesi şeklinde uygulanırdı” 


Meydan Parkının ortasından geçen yaya yoluna iptidai bir teknikle dökülen asfalt, ne kadar dayandı? Onu da 1962 yılına ait bir Encümen kararında buluyoruz; “Meydan Parkı ortasından geçen asfalt yolun zamanla aşınması ve yer yer çukurlaşması dolayısı ile yağmurlu havalarda göl haline gelmekte ve suların istilasına maruz olup yayaların geçmesini güçleştirmektedir”  İyi dayandı yine…


SELAMET/MOLA OTELİ


Meydan’da halen yaşayan ve tarihi mirasımızın değerli örneklerinden olarak alanı şereflendiren bir yapı da, bu gün TANSA binası olarak bilinen, şuan meşhur bir Kafe’nin bulunduğu binadır.  Bu bina tam olarak kaç tarihinde inşa edildiğini bilmiyoruz. Ancak binanın kullanımı ile ilgili, 1940 tarihli Yeniyol Gazetesi’nden aldığımız bilgiye göre, 1910 yılında telgrafhane olarak kullanıldı. Sonra hapishane oldu, ardından İdareyi Hususiye tarafından otel olarak kiraya verildi ve Selamet Oteli oldu. 
Bina 1944 senesinde Trabzon Belediyesi tarafından satın alındı.  Ardından geçici bir süreliğine Belediye Sıhhat Dairesine tahsis edildi.  Söz konusu Bina, daha sonra 1973 yılında Mola Oteli olarak isimlendirildi,  sonraki yıllarda altı TANSA olmak üzere İmar Müdürlüğü, ardından bu satırların yazarının da çalıştığı, ARGE servisi olarak da kullanıldı.


 Binanın altında ilk zamanlar bir fırın olduğunu ve daha sonra kiracının sözleşmesi feshedilerek bu katın bölünerek üç dükkân haline getirildiğini de yine tutanaklardan tespit ediyoruz.


Fakat çok ilginçtir; 1939 yılında şehir planını yapan Fransız Lambert, hazırladığı imar planı ile bu binanın birinci derecede ele alınıp, yolun genişletilmesi için yıkılması gerektiğini belirtir. Hadi O Fransız’dı diyelim. Ancak ne hikmetse, Lambert’ten sonra, 1970 yılında Ege Üniversitesi hocaları tarafından hazırlanan yeni İmar Planında da, binanın yıkılması plana işlenmiştir.  Ancak Belediye bu binayı yıkmayarak kiraya vermeye devam etmiştir. 


Bu bina konusunda, İmar planına iyi ki uyulmamış demekten kendimizi alamıyoruz. Zira bu gün gerçekten bu eski yapı,  Meydanı’nı şereflendirmekte ve büyük bir asaletle tarihimizi bize hatırlatmaktadır. 

MEYDAN’DA ŞİMDİ OLMAYANLAR

Eskiden olup ta şimdi olmayan yapıların en önemlisi ve en çok tartışılanı, Opera Binası adıyla da maruf olan sinema binasıdır. Bu binanın tarihi ve akıbeti ile ilgili Trabzon Büyükşehir Belediyesi kültür yayını olan T Dergisi’nin 2. ve 3.sayılarında çok detaylı bilgi verdiğimizden, okuyucuyu oraya havale ederek, şu kadarını belirtelim; Bu bina 1958 yılından itibaren artık yok.

İSKENDER PAŞA ÇEŞMESİ 

 Meydan’da şu anda olmayan ikinci yapı İskender Paşa çeşmesidir. İskender Paşa’nın adıyla anılan çeşme, 1930’lu yıllarda şehrin en önemli su kaynaklarından biriydi. Haşim Karpuz’un verdiği bilgiye göre; Çeşmenin cephesi eyvan şeklindeydi ve oval bir kemere sahipti. Arkasında büyük bir su haziresi vardı. Kemerin içerisinde kitabesi bulunuyordu.

Bu çeşme yıktırılarak yerine bu günkü iki cepheli, mermer kaplı yeni çeşme inşa edilmiştir. Bu çeşmenin kuzey cephesine koyulan eski orijinal kitabeyi H. Edhem Bey neşretmiştir. H.925, M. 1519/1520 tarihli Arapça kitabenin Türkçe tercümesi şöyledir: “Bu mübarek çeşme Arap ve acem ülkelerinin fatihi büyük Türk hükümdarı, Beyazıt Han Oğlu Sultan Selim’in devleti zamanında sancak Beyi Mustafa Oğlu İskender Paşa tarafından iyi niyetle Allah rızası için bina edilmiştir.” 


Meclis görüşmelerinden elde ettiğimiz bilgiye göre, kaynağı Maşatlıkta bulunan bu çeşmenin suyolu zamanla bozulmuş ve yaklaşık yirmi sene akmaz olmuştur. Konunun Meclis’te gündem olmasıyla 1966 yılında suyolu güzergâhı değiştirilmiş ve çeşmeden bol su akması temin edilmiştir.  Yapılan bu çalışma muhalefet Meclis üyelerince de takdir edilmiş; “İskender Paşa’nın vakfı olan suyun mahsus çeşmesine getirilmesi, hem müspet bir hizmet, hem de memleketimize büyük hizmetleri geçmiş bir büyüğün kadrinin bilinmesi vesilesi olmuştur”  denilmiştir. 


İskender Paşa suyunun kaynağını tam olarak tespit etmek mümkün olmamıştır. Ancak konu ile ilgili rastladığımız bazı Encümen Kararlarında  “Suyun membaından Erzurum Caddesine kadar 120 metre mesafe olduğunu”   ve  “İskender Paşa su yolunu tamiri meyanında Arafilboy kuru çeşme mevkiinden İskender Paşa mevkiine kadar pik boru döşendiğini” de not etmiş olalım. 


Yine başka bir Encümen kararında İskender Paşa suyunun membaının 30 m kadar yer altında olduğu, aynı zamanda kemerli bir mahzen içinde bulunduğu belirtilmekte, bu mahzenin içindeki zehirli gazın işçilerin çalışmasına mani olduğu, aynı zamanda kemerlerin tehlikeli durumunun da yapılan onarım çalışmasını güçleştirdiği ifade edilmiştir. 


Daha sonraki yıllarda çeşmenin yanına ve üzerine yapılan ilaveler yıktırılarak 1968 yılında iki cephesi Beyaz mermerle kaplandı. (1984-1989) tarihleri arasında Trabzon Belediye Başkanlığı yapan Orhan Karakullukçu döneminde çevrenin düzenlenmesi ve garaj inşaatı sırasında çeşme temelden yıkılmıştır. Daha sonra Çeşme (1994-2002) tarihleri arasında Belediye Başkanlığı yapan Asım Aykan döneminde eski yerinden biraz daha güneyde ilk şekline benzetilerek taştan yeniden yaptırılmış ve kitabesi buraya konulmuştur. Memba suyu kaybolduğundan şehir şebekesinden buraya su bağlanmıştır. 


ŞEMS OTELİ


Meydan’ın kuzey batı ucunda Gazipaşa Caddesi’nin başlangıcında şehrin o dönemde simge yerlerinden birisidir Şems Oteli. 

Atatürk’ün Trabzon’u ilk ziyareti olan 1924 yılında Belediye Meydanı’nda gezdiği bir sırada, Şems Oteli ile Suluhan arasında durarak; “Buradan denize ulaşan bir cadde açınız” talimatını vermesi ile binanın kaderi değişir. 

Zira o yıllarda bir çıkmaz sokak iken   cadde haline getirilmesi talimatı, Gazi tarafından verilen ve ilk temeli de kendisinin attığı Gazipaşa Caddesi’nin genişletme çalışmaları kapsamında, 1963 tarihinde Belediyece kamulaştırılarak yıkılmış ve arsası yola katılmıştır.  
Şems Oteli, 1943 yılı Trabzon Belediyesi Zabıtlarına göre şehirdeki 1. Sınıf dört otelden birisidir. Hadi diğerlerini de sayalım; Yeşilyurt Oteli, İstanbul Oteli ve Sabah Otelidir. 

YEŞİLYURT OTELİ


Bu gün Meydan’da aynı isimde var olan, bir otel var. Onun reklamını yapmak amacımız değil. Ancak tarihi geçmişi olan bu otelden bahsetmezsek, haksızlık olur düşüncesindeyiz. Çünkü 1940’lı yıların en modern ve tanınmış otelinin Yeşilyurt Oteli olduğunu söylemeliyiz. Yeşilyurt Otelinin o yıllarda “Şehrin en büyük ve misafir ağırlayan lokanta ve oteli” olduğunu ayrıca belirtelim. 


1940 senesinde Yeniyol Gazetesi’nde “Bir gazeteci arkadaşla şehir gezisi intibaları” adlı yazı dizisini hazırlayan Cevdet Alap, dönemin Yeşilyurt Oteli ile ilgili şu bilgileri verir;


Nemlioğulları’na ait olan bu bina Umumi Harpten önce Konstantinoplupalas adı ile o zamanın ecnebi ve zengin yerli Hristiyanlarının ve hatta yüksek seviyeli Türklerin devam ettiği lüks otel, gazino ve lokantaydı.  Bu şehrin ecnebilerine mahfil olan bu otelin şimdiki (1940 yılını kastediliyor)  lokanta salonu gazino idi. Orta yerde bilardo vardı. Usta bilardocular burada müsabakalar yaparlardı. Merdiven başındaki küçük oda ide Sultani son sınıf talebelerinin siyasi mahfili idi. Burada toplanır, siyasetten edebiyattan müsabakalar, münakaşalar yapılırdı. Otel kısmında büyük kumar oynanırdı, Otelin orta katı birer yazıhane idi. En alt katında muhtelif ticarethaneler ve hatta meyhane bile vardı. 


Trabzon’un ilk borsa teşkilatı Yeşilyurt’un otel salonu olan yerde kurulmuştur. 1935-1940 yıllarında bu bina, Belediye bahçesindeki Ferah Lokantası Belediyece yıkılınca, lokantanın meşhur ve mahir aşçısı Anesti ve lokanta çalışanı İbrahim bu binayı kiralıyorlar. 1940 senesi itibariyle Trabzon’da bu otel ve lokantadan daha lüks, daha büyük, daha sermayeli ne otel vardır, nede lokanta. 
FATİH EROL

Editör: TE Bilisim