BELEDİYE VERGİLERİNİ ÖDEMEYENE HAPİS!

Konu tutanaklarda şöyle ifade edilmiştir; “Bir sene içinde 2.069 lira hafif para cezası kararı verilmiş, bunun 36 lirası sulh mahkemesince iptal, 13 lirası suçluların 13 gün hapis yatmaları ile infaz edilmiştir.”

Belediye yasaklarına uymayan bazı vatandaşlara hafif para cezası verildiği, ancak bir kısım vatandaşların Sulh Mahkemesine başvurarak, haksız buldukları bu cezaya itiraz edip, cezayı kaldırdıkları anlaşılıyor. Buraya kadar normal. Ancak Belediye’nin kestiği para cezasını ödeyemeyen vatandaşların 13 gün hapis yatmaları ile cezanın infaz edildiği görülmektedir. Hafif bir para cezası için bu gün kimse hapis yatmaz. Demek ki o günkü vatandaşın fakirliği, hafif bir para cezası için hapis yatmaya neden oluyordu.

Daha sonraki yıllarda karşılaştığımız tutanaklarda da sadece para cezalarının değil Belediye vergilerinin de ödenmemesi durumunda vatandaşın hapis yatmak durumunda kaldığı anlaşılmaktadır. Bu durum Meclis tutanaklarına yansımış ve Meclis üyesi Zekeriya Kefeli bu duruma itiraz etmiştir;

“Tahsisat işine gelince; bu iş adeta zulüm şekline sokulmuştur.  Tahakkuk ettirilen vergilerin hepsi birden mükelleften isteniliyor, tabii verilemeyince hapsi cihetine gidiliyor. Netice; bu tarzı muamele doğru değildir. Halkı bu derecede izhar etmek münasip olmaz.

FAKİRLER İÇİN HAMAM GÜNLERİ

1941 senesinde şöyle bir Trabzon manzarası ile karşılaşıyoruz; o günlerde her evde bir musluk maalesef yok. Su tesisatı yeni yapılıyor ve henüz her eve ulaşabilmiş değil. Peki, fakir halk nasıl temizlenecek? O yıllarda belediye demek şehirde her şey demektir. Yaptığımız incelemeler Trabzon Belediyesi’nin o yıllarda şehre babalık yaptığını gösteriyor.

Zira karşılaşğımız 11.02.1941 tarihli Encümen kararında Trabzon’daki fakir halkın yararlanabilmesi için Belediyeninhamamcılarla bir görüşme yaptığı ve fakirler için hamam günleri belirlendiğini görüyoruz. 40’lı yıllarda Trabzon’daki hamamların isimlerinide içermesi nedeni ile EncümenKararının ilgili bölümünü aşağıya alıyoruz;

“…Encümene davet olunan hamamcılarla ilgili yapılan görüşme neticesinde, fakir halkın ucuz fiyatla temizlenmesi için, fakir erkeklerden (10) kuruş, fakir bir kadından (5) kuruş ve fakir bir çocuktan da yüz para hamam ücreti alınmasına ve fukaranın hamamlardan muntazaman istifadesini temin için Meydan Hamamı’nın Pazartesi, [Pazarkapı Camiinin arkasında] Kahyaoğlu Hamam’ının Çarşamba, Paşa Hamamı’nın Perşembe, Hacıkasım Hamamı’nın Salı, Çifte Hamam’ın Cuma, İmaret Hamamı’nın da Cumartesi günleri fakir halka tahsisine karar veriliyor”.  

Yine 04.12.1942 yılına ait Encümen kararını okuyunca, Trabzon Belediyesinin başka bir babalığına rastlıyoruz. Kararı okuyalım bakalım siz ne diyeceksiniz?

“Halen Trabzon halkı ve efradı arasında tek tük uyuz hastalığı görülmekte ve bu da fakir halkın yatup kalktığı yerlerin gayri sıhhi ve bir çatı altında yaşayan birçok ailelerin izdihamından ileri geldiği ve bu hastalıkla sair bulaşıcı hastalıkların şehre sirayeti muhtemel bulunduğu cihetle, fakir halkın temizlenmesi ve eşyalarının etüvden geçirilmesi için Çömlekçi Hamamı’nın Belediyece kiralanarak fakir halkın meccanen (ücretsiz) temizlettirilmesine dair Vilâyet Makamından yazılan tezkere”Encümenin 04.12.942 tarihli iltimasında okundu;

Yapılan müzakerede; Bayburt, Gümüşhane ve havalisinden çalışmak üzere kış aylarında şehrimize hicret eden fakir ahalini, ikamet ettikleri yerlerdeki yaşayış tarzları itibariyle (Dar mekânda kalabalık olmaları kast ediliyor) her türlü hastalığın çıkmasına ve bulaşmasına müsait olduğu ve bu gibilerin memleketlerine sevkleri Vilâyet Makamınayazılarak bu hususta teşebüsatta bulunulduğu ve Vilâyet Makamının ekli emirlerinde de belirtildiğinden, fakir ahalinin temizlenmesi ve eşyalarının etüvden geçirilmesi için Çömlekçi Hamamı’nın şimdilik bir ay için sahibinden kiralanarakfakir ve bakımsızailelerin bu hamamda temizlettirilmelerine ve hamamın ısıtılması için gerekli (günlük) on çuval kabuğun verilmesine ve bu iş için icap eden bütün masrafların, bulaşıcı hastalıklarla mücadele tahsisatından tesviyesine (ödenmesine) karar verilmiştir.”

TUVALETLER PARALI OLUNCA!

21.01.1941 tarihli Encümen kararında insanı bir yanı ile gülümseten, diğer yanı ile hüzünlendiren bir durumla karşılaşıyoruz. Konu şu: Meydan karakolu arkasındaki asri helânın temiz tutulması için tuvalete gelenlerden 20 para alınmak sureti ile tuvalette bir işçi istihdamediliyor. Bunun neresi garip denilmesin? Zira tutanaklardan anladığımız kararı ile herhalde Trabzon’da ilk defa bir tuvalet ücretli oluyor. Devamını Encümen kararından aktaralım;

“… (Vatandaş) Helâya girmenin paralı oluşunu görünce, etrafın telvisine (pisletmeye) başlanıldığından bu halin önüne geçilmek üzere (bundan sonra) helâya gelenlerden para alınmayarak, buraya konulacak bekçiye bir amele yevmiyesi verilmesinin daha muvafık olacağı” konusu görüşülüyor ve yapılan müzakerede “ hela için para vermeğe alışkın olmayan halkın, hela mevcut iken hela dışını pisletmemesi ve bu helanın daimi temizliğinin muhafazası için şimdilik para alma usulünün kaldırılmasına“ karar veriliyor.

Olayın bugün için insanı gülümseten yanı, tuvalete gelen vatandaşların tuvaletin paralı olduğunu görünce dışarı çıkıp, ihtiyaçlarını muhtemelen tuvaletin duvarında gidermeleri.Hüzünlendiren tarafı ise; sene 1941, insanlar o kadar fakir ki 20 para gibi küçük bir meblağı ödeme durumları yok.

Trabzon Belediyesi Meclis tutanaklarına yansıyan ve o senelerde Trabzon’un içinde bulunduğu durumu ifade eden şu cümleyi de atlamayalım; “Bu memleket fakirdir ve memleketin evlatları, o gün ağır geçim şartları karşısında çimento çuvalından yorgan ve gömlek yaparak yaşamaktadır””

O yıllarda şehirde yaşayanlar yokluk içerisinde idi de, Trabzon köylüsünün durumu farklı mıydı? Dönemin Belediye Başkanlarından Muammer Yarımbıyık’ın deyimi ile “…Haddizatında köylümüz çok acınacak bir vaziyettedir” sözünü not ediyoruz.  Yine üyelerden Temel Öner’in Meclis tutanaklarına yansıyan; 

“Köylü vatandaşlarımızın, dükkandükkan, kapukapu gezerek ve bir kısmı hepimizin de bildiği ve gördüğü gibi üstü başı yırtık, pejmürde kıyafetlerle şehir içinde dört dolaşmaları hiçte hoşa gider bir hal olmadığı gibi, doğrusu yüzümüzü kızartacak bir haldir”sözünü nasıl yazmayalım…

KARNE İLE EKMEK YILLARI

Araştırmacı Çağhan Sarı’nın tespitlerine göre, Türkiye II. Dünya Savaşına girmediği halde, savaş ekonomisinin koşullarını tüm ağırlığıyla yaşadı. Yetişkin nüfusun büyük bir bölümünün askere alınması ile üretim gücü büyük ölçüde yitirildi. Örnek olarak savaş yıllarında buğday üretiminde %50’ye yakın bir gerileme yaşanmış olması söylenebilir. Bu durum; hayat pahalılığı, temel gıda ve tüketim maddelerinde darlık ve savaş öncesi yapılan sanayileşme planlarının ertelenmesi gibi çeşitli sorunları da beraberinde getirdi. (Dönemin Başbakanı) Refik Saydam hükümeti II. Dünya Savaşı sürecinde yaşanan ekonomik sıkıntıların önüne geçmek doğrultusunda Ocak 1940’da Milli Koruma Kanunu’nu çıkardı. Hükümet, Milli Korunma Kanunu’na dayanarak ilk olarak enflasyon ve karaborsacılığı önlemek için narh uygulaması ve fiyat mukabelesi gerçekleştirdi. İkinci olarak bazı ekmek gibi temel malların karneyle dağıtılmasına geçildi.

Peki, Trabzon’da karne ile ekmek konusu Trabzon Belediye Meclisi’nde nasıl gündem oluyor ona bakalım;25.08.1942 tarihli Meclistutanağında İbrahim Ertekin’in yaptığı açıklamalardan dönemin Ticaret Bakanlığı’nın ekmek dağıtım ve fiyat denetleme işlemlerini Belediyelere verdiğini görüyoruz.

Ayrıca ekmeklik hububat bundan sonra Belediyelerce temin edilecek. Yine Meclis tutanaklarından Trabzon’daBelediye tarafından dağıtılacak ekmekler için “kart usulü” kullanılacağını ve kart usulünün ne kadar süreceğinin, o gün için bilinemediğini de anlıyoruz.

Bununla birlikte 13.11.1942 tarihli tutanakta Belediye’nin “ekmek kartı” bastırdığını ancak onun da parasının ödenemediğini Başkan Muammer Yarımbıyık’ın açıklamalarından çıkartıyoruz.

Hatta o yıl ekmeklik buğday temini vazifesinin de Belediye’ye verildiğini, Belediye’nin hububat mıntıkalarına mutemetler göndererek, şehrin ihtiyacı olan ekmeklik unun temin edilmesine uğraşğı, ancak bazen buğday yerine Samsun’dan mısır tedarik edebildiği,  buğday unu temininde güçlükler yaşandığını görüyoruz. Yine bir ara ne mısır nede buğday unu temin edilemeyince, Ziraat Bankası elindeki unlardan Hükümetin müsaadesi ile ödünç 300 çuval un alındığını anlıyoruz.

VAPURLAR UZUN SÜRE GELMESE MEMLEKET AÇLIĞA DUÇAR OLABİLİR

Memlekette un kıtlığı o kadar ileri düzeydedir ki, Meclis üyesi Zihni Can’ın deyimi ile “vapurlar uzun süre gelmese memleket açlığa duçar olabilir.” Bu yüzden hububat mıntıkalarına mesul memurlar veya heyetler gönderilmesi önerilir. Ancak BelediyeReisi bu işin memurlar tarafından yerine getirilebileceğinden pek emin değildir. O yüzden Meclis üyelerine hitaben “Arkadaşlar” der;

Ticaret işlerinde memurların ne dereceye kadar muvaffak olacağı münakaşa getiremez bir iştir. Nitekim Ziraat Bankasının yaptığı teşebbüslerde aldığı neticeler, memurların piyasadan mal satın alamayacağını açıkça göstermiştir… Bu iş memur işi değil ticaret erbabı işidir.”

Başkan’ın memurlar yerine tüccarlarla sözleşme imzalayarak diğer şehirlerden un temin etmeye çalışğını, kısmen de başarılı olduğunu anlıyoruz.  Yine Meclis tutanaklarında ekmek dağıtımı yapan fırınların önünde izdihamlar olduğunu görüyoruz. Evet, ülke savaşa girmemiştir. Ancak memlekette ciddi bir “ekmek kavgası”  olduğu da muhakkaktır. Dönemin Cumhurbaşkanı Milli Şef İnönü’nün “Bizi aç bıraktın” tenkitlerine karşı; “Sizi aç bıraktım, ama babasız bırakmadım” sözü bugün bile hatıralardadır.

Bu arada temin edilen un miktarı yeterli olmadığından;“halkın büsbütün ekmeksiz kalmaması için yeni hububat gelinceye kadar nüfus başına verilmekte olan üç yüz gram ekmeğin 250 grama tenziline” ve “mısır unu ile dörtte bir karışık ekmek çıkartılmasına” dair kararlar alındığını da görüyoruz.

FATİH EROL

Editör: TE Bilisim