Takvimler 20 Ekim 1827’yi gösterdiğinde yaşanan Navarin Faciası, Türk tarihinde vuku bulan acı olaylardan biridir. Zira facianın ardından Yunanistan’ın bağımsızlığının önü açılmıştır.

Facianın öncesinde 1821’de Mora’da başlayan isyan dalga dalga yayılmış ve bir anda Müslüman halk hedef haline gelmiştir. İsyan sürecinde yeniçerilerin yeterli başarıyı gösterememesi üzerine II. Mahmut, Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa’dan yardım istemek durumunda kalmıştır.

Kavalalı, o sırada Arabistan’da patlak veren Vehhabi Ayaklanmaları ile uğraşıyordu. Mehmet Ali Paşa, İstanbul’dan gelen bu istek karşısında oğlu İbrahim kumandasında 25 gemi ve 7.000 askerden mürekkep bir filoyu Mora’ya göndermiştir. İbrahim Paşa ilk iş olarak şiddetli muharebelerden sonra, Navarin’i teslim alarak isyancılardan temizlemiştir.

Yunanistan’ı, Osmanlı’dan koparmak isteyen İngiltere, Fransa ve Rusya bu olay karşısında Osmanlı Devleti’ne açıktan cephe almıştır. İstanbul’a nota gönderen söz konusu devletler, Osmanlı askerinin acilen Mora’dan çekilmesini talep etmiştir.

Bu arada Baltık denizine açılan Rus donanmasından bir filo İngiliz donanması ile birleşip, Akdeniz’e girmiş, Rus-İngiliz gemilerine Fransa da katılmıştır. İngiliz Amirali Cangrington kumandasındaki Fransa-İngiltere-Rusya müttefik donanması, Eylül 1827’de Navarin önüne demirlemiştir.

Burada şunu ifade etmemiz gerekir ki Osmanlı Devleti, bu üç ülke ile savaş halinde bulunmuyordu. Yunanistan da o günlerde Osmanlı toprağı idi. Yani bu olay (Mora’da yaşananlar) esasen Osmanlı’nın bir iç meselesi durumundaydı.

Navarin önlerine gelen koalisyon donanması, bu sırada limanda demirleyen Osmanlı-Mısır donanması ile karşılaşmıştır. Fransız ve İngiliz donanma komutanları, İbrahim Paşa ile görüşerek, 25 Eylül’de bir anlaşma yapmışlardı.

Bu anlaşmaya göre Osmanlı donanması Navarin’i terk etmeyecekti. Yapılan anlaşma sonucunda müttefik donanmaları güvenle Navarin limanına girdiler.

Limana giren müttefik donanmaları Mısır menşeili gemilerinden kendilerine ateş açıldığını ileri sürerek, büyük bir savaşın fitilini ateşlediler. Hiç sebep yokken aniden başlayan saldırılarda 6000 Osmanlı denizcisi şehit olmuş, hilâl şeklinde üç sıra hâlinde demirlenmiş bulunan Osmanlı donanmasının yarısı savaşa dahi giremeden batırılmıştır.

Mora’da başlayan isyanı bastırmak üzere limanda bekleyen Osmanlı donanmasının büyük bir kısmı bu saldırılar neticesinde mahvolmuştur. Uluslararası hukuku hiçe sayarak, savaş halinde olmadıkları bir devlete saldıran müttefikler ise bu olaydan âdeta tereyağından kıl çeker gibi kurtulmuşlardır.

Zira Osmanlı Hükümeti, ortada savaş durumu olmadığı halde, donanmasını batıran bu üç devletten tazminat ve özür talep etse de bu talepler kabul görmemiştir. 6.000 şehidin acısı ise baş başa kalan Osmanlı Devleti, donanmasını kaybetmenin ardından ertesi yıl Rusya ile savaşmış ve neticesinde Yunanistan’ın bağımsızlığını da onaylamak mecburiyetinde kalmıştır.

Bundan 198 yıl önce yaşanan Navarin Faciası, bizlere Avrupalılardan adalet beklemenin ne kadar boş bir hayal olduğunu bir kez daha hatırlatmaktadır. Zira tarih bize şu gerçeği göstermektedir ki Avrupa’nın medeni (?) ve güçlü devletleri için Müslümanların öldürülmeleri asla bir sorun teşkil etmemektedir. Geçmişte Navarin’de, yakın geçmişte Bosna’da, günümüzde ise Gazze’de yaşananlar bu acı gerçeği ortaya koyan gelişmelerden yalnızca bir kaçıdır.

Yıldönümü vesilesiyle bu acı olayda şehit olan askerlerimizi rahmetle anıyorum.