Eğitimci ve eğitim sendikalarının itirazlarına rağmen, “performans değerlendirmesi” nde ısrarcı olan Milli Eğitim Bakanlığı, sistemin yaratılma amacını “öğretmenlerin gelişim ihtiyacını içeren konularda hizmet içi eğitimlere tabi tutulması” olarak öngörse de okullardaki yansıması farklı oldu. Sistemi, “öğretmenlerin zayıf yanları değil, güçlü yönleri de ortaya çıkarmak, bireysel gelişim programı belirlemek, merkezi eğitimler düzenlemek ve eksiklikleri gidermek” olarak açıklayan bakanlığa karşı öğrencilerin sosyal medya ve mesajlaşma programlarındaki tutumu, öğrencilerin form doldurarak öğretmenlere not vermesi ile sağlıklı sonuçlara ulaşılamayacağını ortaya koydu.

Bu uygulama ile öğrenciler tarafından öğretmenlerini, sosyal medyada itibarsızlaştırma aracı olarak kullanılmaya başlandı. Nitekim 2 Kasım 2017 tarihli gazetelerde yansıyan görüşler, bu yazının giriş kısmında yer aldığı gibi idi. 10. Sınıf öğrencisi olan oğlum da bu sabah benzer bir değerlendirmeyi yaptı; yarı şaka, yarı ciddi…

Öğretmenlerin hangi alanda eğitime ihtiyaçlarının olduğunu öğrenmenin yolu, öğretmenleri öğrencilere sormaktan geçmiyor. Bu iş eğitim bilimlerinde “Eğitim İhtiyaçlarını Belirleme” marifetiyle daha bilimsel bir biçimde ortaya konulabilir. Öğretmenlerin hangi alanda eğitim ihtiyacı hissettiklerini öğrenmek hiç de zor değildir. Öğrenci ve velilerin vereceği puanların bilimsel kriterlere uygunluğu çok tartışılacaktır. Çünkü biz toplum olarak duygusal bir milletiz. Çocuğumuzun herhangi bir nedenden dolayı sevmediği öğretmenine, anne-baba olarak intikam duygularıyla not vermemiz kaçınılmazdır.

Günümüz eğitim anlayışında öğrenci merkezli bir eğitimin olması gerektiği konusunda çoğunluğun hemfikir olduğu bilinmektedir. Öğretmeni öğrencinin değerlendirmesi fikri de bu anlayışın bir yansımasıdır. Ancak bizim “vur deyince öldür” anladığımız malum. Öğrenci merkezli eğitimi her zaman yaptığımız gibi bağlamından koparıp, istediğimiz gibi anlamaya çalıştık. Bu anlayışın sonunda öğrenci sınıfın yöneticisi oldu, öğretmen yönetileni!.. Öğrenci merkezlilik öğrenciyi öğretmen, öğretmeni öğrenci yapma işi değildir. Bizim öğrenci merkezli anlayışımız “başı ayak, ayağı baş” yaptı!.. Bu asla iyi bir şey değil.

Öğretmenle öğrenciyi karşı karşıya getirecek bütün uygulamalar öğretmeni itibarsızlaştırmaktan başka bir işe yaramaz. Bu uygulamanın pilot uygulama olması iyi bir şey. Göreceksiniz bu uygulama pilot olmaktan kurtulamadan, eğitim tarihimizdeki yerini alacaktır.

Öğretmenin eğitim ihtiyacını anlamak için okul müdüründen, maarif müfettişinden yararlanmak, en gerçekçi yaklaşım olacaktır. Okul müdürleri ve müfettişlerin de duygusallıktan kurtulmaları tümüyle mümkün değildir. O zaman öncelikle yönetici ve müfettişleri iyi seçmeli, iyi eğitmeli ve kendilerini geliştirecek bir mekanizmayı hayata geçirmelidir. Okul dışı grupların okul ve öğretmenin yönetiminde etkili hale gelmesi, eğitimi ileriye değil, geriye götürür.

Öğretmenlerin performanslarını okul müdürleri değerlendiremiyorsa, o zaman yönetici seçme sistemini yeniden kurgulamaktan başka çareniz yok demektir.
Öğrencilerin öğretmenlere not vermesi zaten iyi olmayan öğretmen-öğrenci ilişkilerini daha da kötü duruma getirecektir. Bu uygulama hem öğrencilerin hem de öğretmenlerin motivasyonunu aşağılara çekecektir. Kendi inisiyatifimizle okulların iklimini bozmak, hiçbir bilimsel bulgu ile açıklanamaz. Oysa eğitim sistemimizin temel ilkelerinden biri “bilimsellik” tir. Bilim, “ortak akıl” olarak kullanılabilecek bir malzeme olarak bizim önümüzü açabilir. Onun dışındaki araçların hiçbiri “ortak aklı” düşünme ihtiyacı hissetmez. Ortak aklın aktif olmadığı uygulamaların faydasız çalışmalar olmaktan kurtulması mümkün değildir.

Öğrencilerle öğretmenleri karşı karşıya getirecek böyle bir uygulamanın ne sisteme, ne öğretmene, ne de öğrenci ve veliye bir yararı olabilir.