Ölüm…
Son günlerde sıkça karşılaştığımız sözcük.
Ülkemizin dört bir yanına olduğu gibi dünyaya da şekli itibariyle hâkim olan ve hiç ama hiç hoşumuza gitmeyen, sevimsiz,  hani mümkün olsa hiç “ duymasaklar “ listesinin en başına koyacağımız sözcük… İçimize bazen derin bir acı, bazen büyük bir boşluk, bazen de sorgu sualler bıraksa da ne yazık ki en büyük ve tek gerçeğimiz!
Herkes bir gün gelir ölür ama biz değil. Sanki hiç ölmeyecekmişiz gibi davranışımızın sebebi de bu. Bize daha var!
Hatta 95 yaşındaki ananemin sloganıdır bu… “ bana daha çok var! ” Nasılda hayat dolu motive eden bir cümle…  Neyse biz yine de böyle düşüne duralım. Bizden uzak olsun. Sevdiklerimizden, toz konduramadıklarımızdan uzak tutalım.
Amma velâkin bir de hayatın gerçekleri var.
Biz bizden her ne kadar uzak tutsak da, hepimizi mutlaka etkileyen yakın çevremizde ya da basından duyduğumuz birilerinin ölümü vardır. 
Mesela beni…  12 Mart muhtırası döneminde Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ı n ölümlerine karar veren Ankara 1 No’lu Sıkıyönetim Mahkemesi Başkanı emekli Tuğgeneral Ali Elverdi’nin ölüm şekli beni çok etkilemiştir.
3 fidan Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın boyunlarına yağlı urgan geçirilmek suretiyle idam kararlarını veren Emekli askeri hâkim Ali Elverdi, yediği yemeğin nefes borusuna kaçması sonucu 86 yaşında boğularak can vermiştir! Şekli ve anlamı itibariyle ya da benim zihnimde oluşturduğum anlam itibariyle hafızama kazıdığım bu ölüm şekli unutulmazlarım arasındadır.
Elem ve acı doludur! İbrettir! Kaderdir! Mazlumun ah’ına şahane bir örnektir.
Bir de hangi sıfata dâhil edemediğim türden ölüm şekilleri var ki, bunlarda Guinness Rekorlar Kitabına geçecek cinsten.
Garip, tuhaf, hayal edilemeyecek derecede uçsuz bucaksız…
Adapazarı-Hendek istikameti TEM otoyolunda seyreden araçta ki 5 kişi radyoda çalan oynak şarkıya daha fazla duyarsız kalamayarak aracı sağa çekmeleri ve otoyolda göbek atmaya başlaması ve 3’ünün de ayrı ayrı araçların çarpması sonucu ölümü…
İstanbul-Sultanbeyli’de midesine sinek kaçan bir kişinin sineği öldürmek için odaya sıkarcasına ağzının içine Sheltox adlı ilacı sıkması sonucu ölümü…
Rize’de elektrik direğine yaslanıp ayakkabısındaki taşı çıkarmak için ayağını silkeleyen kişiyi elektrik çarptığını sanan bir başkasının akımdan kurtarmak amacıyla kafasına kürekle vurup öldürmesi…
Erzurum’da tıraş olurken berberin rahatlatır diye boynu aniden sağa sola çevirmesi sonucu küt diye boynu kırılan müşterinin oracıkta ölümü…
İstanbul Göztepe’de bir lunaparkta kafadar iki gece bekçisinin uçan sandalye adlı dönme dolaba binmeleri ve dönme dolabı durduracak kimsenin olmaması nedeniyle sabaha kadar inememeleri sonucunda kusa kusa ölmeleri…
İstanbul-Esenlerde arkadaşlarıyla iddiaya tutuşan karatecinin mermer blok yerine kafasını kırarak beyin travması sonucu ölmesi…
Bodrum-Yalıkavak da tahtakurularından bunalan bir vatandaşın tahtakurularını öldürmek için yaptığı ilaçlama sonrası uykuya dalarak hayvancıklarla birlikte ölmesi…
Kocaeli’nde bir mühendisin kontrol için geminin buhar kazanına girdiği sırada bu durumdan haberi olmayan bir gemi personelinin kapağı kapatması ve geminin sefere çıkmasıyla gerçekleşen mühendisin ölümü…
Çinli yemek şefinin tüküren kobra adlı çorbayı hazırlamak için kafasını gövdesinden ayırdığı yılanın, tam 20 dakika sonra kafasının harekete geçerek şefi ısırması sonucu zehirlenerek ölmesi…
Ne diyeyim?
Ölümünde hayırlısı…