Aslında mantığın doğruluk (gerçeklik), ahlakın iyilik, sanatın güzellik kavramları üçlü bir sacayağı teşkil ederler yani bir bütündür ve birbirinden ayrı ve bağımsız değildir. Doğrulukta bir güzellik ve iyilik yönelişi de bulunmaktadır. İyilik, güzellik ve doğruluğun ana baba bir öz kardeşidir. Güzellik, iyilik ve doğruluktan ayrılırsa çirkinliğe dönüşür. Kesiştikleri bölgelerin büyük genişliğine rağmen, sadece kendilerine ait alanları da vardır, ama bu durum bizim bunları birbirinden tamamen bağımsız kabul etmemizi gerektirmez.

Güzellik duygusu ve fikrinin dışavurumu ise beğenme, hayran olma ve üretme olarak karşımıza çıkmaktadır ve bunlar birbiriyle ilişki içindedir. Güzelliği üretme, güzelliği beğenip hayran olmakla beraberdir. Kendinden güzel olan ile güzel olsun diye üretilen arasında sıkı bir ilişki vardır. Güzelliğin, genel olarak dışavurumuna sanat diyoruz. Sanat; somutla soyutun, fizikle metafiziğin, insanla doğanın, fikir ile duygunun güzellik için buluştuğu amaç ve ortamdır. Uygarlıkların, güzellik kavramı ile ilgili olarak, birbirlerinden ayrıldığı en temel nokta varlıklara ve nesnelere anlam yüklemede ortaya çıkmaktadır. Örneğin gül, bizim için diğer medeniyetlerden daha anlamlı bir biçimde güzeldir. Gül güzeldir ve herkes için böyledir ama bizde Hz. Peygambere (s.a.v.)'e sembol olmuştur. Şiirimiz ve edebiyatımız gülle donanmıştır. Yani gül gibi bir güzeli, uygarlığımız bir kat daha güzelleştirmiştir.

İnsanlığın temel disiplinleri aynıdır. Bunlar değişik uygarlıklarda birbirinden ayrı kılan, yaklaşım tarzları ve değerlendiriş biçimlerinin farklı oluşudur; Dışavurumlarında ki ayrılık da bundandır. Farklı anlamlar yüklenen nesne ve varlıkların ifadesi ve yeniden üretimi elbette farklı olacaktır. Müslümanlar, sanata sadece güzellik ideasının gerçekleştirilmesi olarak bakmamışlardır. Aynı zamanda bir terbiye biçimi yani ruhu inceltme ve yüceltme, nefsi eğitme yolu olarak da kabul etmişlerdir. İnsanlara hizmet etme, topluma olan borcunu ödeme ve tabii ki sevap kazanmanın bir usulünü de sanatta bulmuşlardır.

Sanatın veya güzelliğin faydalı olup olmaması tartışmak gereksizdir. Lakin sanat da bir üretme biçimidir, dolayısıyla faydaya yöneliktir. Medeniyetleri, devletleri, toplumları ve bireyleri kalıcı yapan olgulardan birisi bilim ve diğeri sanattır. Bu iki alan, birçok bakımdan ortaktır ve kaçınılmaz olarak birbiriyle irtibat içindedir. Bilimsiz sanat kötürümdür, sanattan uzak ilim ise susuz ve katkısız ekmek gibidir. İşin içine bilgi kavramı girince gerçeklik (doğruluk) ideası da karşımıza çıkar. Ortaya konan her insani eylemin doğru ve gerçek olması beklenir. Diğer yandan, ahlaktan yani iyilik fikrinden soyutlanmış sanat da makbul değildir. Sanatın din ile irtibatının gerekliliği de buradadır. Çirkinlik, kötülük ve yanlışlıktan arınmayı kim istemez ki…

Zamanlı Gazel

Kendini yollara vurdun, değişen çevreye kandın bir zaman
İçinde dönen başıbozuk sıkıntı, geçer sandın bir zaman
 
Donmuş kentlerden geldin, sen bu kavruk yangın yerlerine
Ürperen yalnız yüreğini, kızgın gurbete bandın bir zaman
 
Düşündün geceler boyu, peşinden gelen tekinsiz geçmişini
Gönlündeki göçük aşkın oduna, için için yandın bir zaman
 
Sonunda gide gide, adına uygun düşen, yalnızlığına kondun
Yorgun bedeninde zamana karşı, çırpınan candın bir zaman
 
Üzülme altıok metin, hüzünlerle geçen tarazlanmış ömrüne
Sen yoğun sis içinde sesi duyulan, uzak çandın bir zaman…METİN ALTINOK

Geri Gelen Mektup

Ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
Bilmem bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
Pervane olan kendini gizler mi hiç alevden?
Sen istedin ondan bu gönül zorla tutuştu.
 
Gün, senden ışık alsa da bir renge bürünse;
Ay, secde edip çehrene, yerlerde sürünse;
Herşey silinip kayboluyorken nazarımdan,
Yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse...
 
Ey sen ki kül ettin beni onmaz yakışınla,
Ey sen ki gönüller tutuşur her bakışınla!
Hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince
Çehren bana uğrunda ölüm hazzı verince
Gönlümdeki azgın devi rüzgarlara attım;
Gözlerle günah işlemenin zevkini tattım.
Gözler ki birer parçasıdır sende İlahın,
Gözler ki senin en katı zulmün ve silahın,
Vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin;
Sen öldürüyorken de vururken de güzelsin!
 
Bir başka füsun fışkırıyor sanki yüzünden,
Bir yüz ki yapılmış dişi kaplanla hüzünden...
Hasret sana ey yirmi yılın taze baharı,
Vaslınla da dinmez yine bağrıdaki ağrı.
Dinmez! Gönülün, tapmanın, aşkın sesidir bu!
Dinmez! Ebedi özleyişin bestesidir bu!
Hasret çekerek uğruna ölmek de kolaydı,
Görmek seni ukbadan eğer mümkün olaydı.
 
Dünyayı boğup mahşere döndürse denizler,
Tek bendeki volkanları söndürse denizler!
Hala yaşıyor gizlenerek ruhuma 'Kaabil'
İmkanı bulunsaydı bütün ömre mukabil
Sırretmeye elden seni bir perde olurdum.
Toprak gibi her çiğnediğin yerde olurdum.
 
Mehtaplı yüzün Tanrı'yı kıskandırıyordur.
En hisli şiirden de örülmez bu güzellik.
Yaklaşması güç, senden uzaklaşması zordur;
Kalbin işidir, gözle görülmez bu güzellik...
 
Gözler ki birer parçasıdır sende ilahın
Gözler ki senin en katı zulmün ve silahın
Vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin
Sen vururken de öldürürken de güzelsin...Hüseyin Nihal Atsız

Çiçekler Topladım

Gül yüzün rengini yansıtsın diye
Kıpkızıl yemyeşil ve de bembeyaz
Çiçekler topladım kırlarda bu yaz
 
Çöllerde sürdüğüm izindir senin
Sensin aradığım durmadan kış yaz
Halime bir renk ver halinden biraz
 
Seninle olmazsam tuttuğum oruç
Ettiğim dualar kıldığım namaz
Sevgili bilirsin anlam taşımaz
 
Bakma sen perişan halime benim
Sana yakışanı bilirim pek az
Ve belki usulsüz ettiğim niyaz
 
Ama sen bilirsin senin içindir
Böyle gece gündüz hep avaz avaz
Çaldığım türküler inlettiğim saz… Abdülhekim Koçin

Dönemeç
 
Ne zaman sizden yana dönsem
Çiçekli sabahlardasınız
Gelir uykularınız gelir avuçlarınızdaki sıcaklık
Gelir dört yanınızda ak gülüşleri yaşınızın
İyi niyet kuşları uçuşur kirpiklerinizden
Seslenir eteklerinizde yaylı tamburlar
Isınmak nicedir yüreğinizin alevinde
 
Perdeniz aydınlığa dönük değilse
Deve dikenleri açar dört yanınız
Hangi taşlar kanattı parmaklarınızı
Hangi aralık kapılardasınız
 
Ne yana döneyim sizi bulmak için
Nasıl tutunayım damlarına ilk yazın
Rüzgârına kapıldım umulmadık zamanda
Bakışlarınızın… Kerim Aydın Erdem
 
İç Savaş
 
Sana ulaşabilmek adına
Kaç uçurum
Yükledim gözlerine
 
Doymamış ağıtlar bırakıyorum sesime
Biçimine kurallar ekleyen yasak oluşun
Bozulmuş söylemlerin suç ortağı
 
Kaç şiir eskittim yazılmamış
Uç uca eklenmiş uzanıyor boşluğa
İç savaş mağlubu yüreğim
Sana ulaştığımda
Adına söylediğim ne varsa
Uçurum… Aydın Uysal
 
Ne Olur?
 
Ne olur sanki bu zamanlarda,
Beni bu duygular sarmasa
Ilık , tatlı bahar yeli gibi
Hafif bir esinti
Gezinmese başımda
Ne olur ?
 
Ne olur sanki bu zamanlarda,
Hayat suyu koca çınarlara
Yürür ya usulca
Öylesine yakıcı coşkuyla
Sevda yüklü damlacıklar
Gezinmese damarlarımda
Ne olur ?
 
Ne olur sanki bu zamanlarda
Susuz topraklar gibi çorak,
Çatlak, çizik , kavruk
Her zaman mahzun ve buruk
Olan bu kalbim
Böyle delicesine uçuk
Çarpmasa ne olur ?
 
Ne olur sanki bu zamanlarda
Kışa beş kala durmuş,
Bir bozuk saatin akrebine
Takılıp kalsa zaman
Hep sessiz ve soluk olan
Düşlerin özleminde
Duruverse tamamen
Ne olur ?
 
Ne olur sanki bu zamanlarda
Bana yasak olan bu iklimi
Bir sis bulutu gibi gör… Bülent Eraslan
 
Ağla Sevdam
 
Öyle hızlıydı ki adımların
Öylece bakakaldım ardından
İlk kez Belki de ilk kez gerçekten gittiğini anladım
Önümde koşar adım yürürken sen
Ne koşabildim Ne durabildim.
Seslensem;
Hangi sözcüklerle?Ne diye?
Öyle hızlıydı ki adımların
Her basışında betona
Öyle bakakaldım
Adımlarına, yürüyüşüne,Omuzlarına, ellerine
 
Ve koşar adım gidişine..
Biliyordun bilmiyordun
Görüyordun görmüyordun
Öyle önemsiz ki şimdi;
Ne zormuş birinin arkasından yürümek
Haklıymış. Aynen anlattığı gibiymiş meğer.
Ne yanından geçebiliyorsun
Ne de ardında
Yere göğe sığabiliyorsun
O ince uzun yolda
Yuvarlanıp duruyorsun;
Yine kayboldu sözcüklerim
Bazen öyle korkuyorum ki
Bir daha geri gelmezler diye
İfadesiz kalır da
Bir tek kelime edemem diye
Sen yürüyünce öyle
Koşar adım, kaçar adım
Hep gökyüzüne baktım
Hiç bakmadım sana
En olmaları gereken zamanda yoktu bulutlar
Sana bakmadım
Sana bakmadım
Sana hiç bakmadım
Adımlarına, yürüyüşüne, omuzlarına ellerine,
Koşar adım gidişine..
Yemin ederim
Hiç bakmadım… Ecem Akarca
Servet SELVİ
 
Editör: TE Bilisim