1947'de Rize’nin Çayeli ilçesinden başladığı yolculuğu 22 Şubat 2012’de İstanbul’da sona erdiğinde ardında 24  TV dizisi ve sinema filmi, yüzlerce bölümden oluşan 5 belgesel dizi, 12 filmin senaryosu ve bir kısa film yönetmenliği bırakan, yapıtlarıyla ulusal ve uluslararası 13 ödüle değer görülenYusuf Kurçenli ile yapılan bir söyleşiyi Alaettin BahçekapıIı taka okurları için yazdı.

Dostu, yerdeşi, meslektaşı AlâettinBahçekapılı’nın söyleşisi bu. Kurçenli’nin 27. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde Tarık Akan’a “en iyi erkek oyuncu”, kendisine de “en iyi yönetmen” ödüllerini getiren Karartma Geceleri filmi üzerine bu söyleşi 1990’da yayımlanmış TRT Radyolarında. İlk kez Taka’da basılı biçimiyle sunuluyor.

1983 YILINDA İLK FİLMİMİ YAPTIM

TAKA: 27. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde Halit Refiğ ile “En İyi Yönetmen” dalında ödülü paylaşan Yusuf Kurçenli stüdyomuzda. Hoşgeldiniz! Sayın Kurçenli bize önce sinema özgeçmişinizden söz eder misiniz?

YUSUF KURÇENLİ: Tabii ben sinemaya televizyonla başladım diyebilirim. Çünkü 1973- 80 yılları arasında televizyonda çalıştım, yapımcı yönetmen olarak. Televizyondan ayrıldıktan sonra 1983 yılında ilk filmimi yaptım. O günden bu yana da yalnız sinemayla uğraşıyorum.

1960’LI YILLAR SİNEMANIN ÇOK PARLAK DÖNEMİYDİ

TAKA: İlgi nasıl başladı sinemaya?

YUSUF KURÇENLİ: Bizim çocukluk dönemimize denk gelen yıllar, 1960’lı yıllar sinemanın çok parlak dönemiydi. O yıllarda ben de herkes gibi sinemaya bol bol gidiyordum. Orada gördüklerimizin arkasında neler olduğunu merak etmeye başladım. İşte o merak bende bu işi meslek olarak seçmeye

kadar sürdü.

O DÖNEM BİTTİ

TAKA: ‘60’lı yıllarda sizi etkileyen filmler hangileriydi?

YUSUF KURÇENLİ: İsim veremeyeceğim belki ama özellikle Türk filmlerinin çoğu melodram türü filmlerdi. Bu filmler ailemizi, çevremizi ve bizi çok etkiliyordu. Hakikaten o yıllar sinemanın altın yıllarıymış; insanlar o dönem salonları doldurup boşaltıyordu. Sinemacılar iyi durumdaydı çok para kazanıp yeni filmler yapıyorlardı. Fakat o dönem bitti.

TAKA: Sayın Kurçenli, 27. Antalya Film Festivali’nde Halit Refiğ’le “En İyi Yönetmen” ödülünü paylaştınız. Biz biliyoruz ki başka ödülleriniz de var. Bunlardan söz eder misiniz?

YUSUF KURÇENLİ: Yok, benim pek fazla ödülüm yok. Sinemada 1986’da Kültür Bakanlığı Sinema Ödülü almıştı yaptığım film.

TAKA: Hangi filmdi?

YUSUF KURÇENLİ:  Mertoğlu Ömer Bey. Sonra İstanbul Film Festivali’nde Gramofon Avrat filmiyle üstün başarı ödülü almıştım. Yine Karartma Geceleri filmiyle İstanbul Film Festivali’nde ödül aldım. Ben size dört ödül saydım ama sinemada o kadar çok ödül verilir ki benim aldıklarım çok da büyük değildir.

ÖDÜLDEN ÖNCESİ İLE SONRASI ARASINDA PEK FARK YOK

TAKA: Peki, ödüller bir yönetmene neler kazandırıyor, katıyor?

YUSUF KURÇENLİ: Ben bir değişiklik fark etmiyorum. Yani ödülden öncesi ile ödülden sonrası arasında pek fark yok. Ancak filmin duyurulması, seyirciye tanıtılması bakımından tabii ki bazı yararları var. Keşke bunun bir başka yolu bulunsa da, bu tür yarışmalar olmadan insanlara iletilebilen şeyler yapılabilse, konuşulabilse.

TAKA: Ne önerebilirsiniz?

YUSUF KURÇENLİ: Sinema sevgisi, sinema eğitimi; okullardan başlayarak. Artı devletin, belediyelerin filmleri tanıtabilmek için yapacağı bazı kampanyalar, yeni, cazip sinema salonları gibi şeyler olursa, bence yapay bir sıralama doğuran yarışmalara pek ihtiyaç kalmayabilir.

BU SEKTÖR ÖNCE PAZAR SIKINTISI ÇEKİYOR

TAKA: Her işin kendine göre bazı sıkıntıları var. Siz de bir yönetmen olarak zaman zaman bunları yaşıyorsunuzdur. Söz eder misiniz sinemanın sıkıntılı yanlarından?

YUSUF KURÇENLİ: Haklısınız; mutlaka para kaynaklı sıkıntılar bulunuyor. Çünkü Türk Sineması’nın asıl sıkıntısı, yeterince parası olmadan film üretmeye kalkması. Bu halledilebilirse, diğerleri de buna bağlı olarak halledilebilir; ama bu da pek halledilebilecek gibi görünmüyor. Çünkü, bu sektör önce pazar sıkıntısı çekiyor yani bir film ortaya çıktığında, onun geriye getirebileceği para belli. O da işte 200 milyon falan dolaylarında. Dolayısıyla bir prodüktör, film 200 milyonun altında film üretmeli ki, üç beş kuruş para kazanabilsin. Başka ülkelerde ise 200 milyon doların altında bir film tasarlamak çok doğru bir şey değildir, en kıt bütçelerle çalışılan bir filmde, 200 milyon dolar daha film tasarlama aşamasındayken harcanıyor. Bu kadar parayı daha film tasarlanırken harcıyorlar, üretim aşamasında değil. Temel meselemiz para yani. Yakın gelecekte de bunun aşılacağı yok.

ALTYAPI GEREKİYOR

TAKA: Bunun dışında?

YUSUF KURÇENLİ: Para olursa, aksayan şeylere belki sıra gelebilir. Mesela, iyi bir altyapı gerekiyor. Laboratuvar, çekim alanları, eğitim gerekiyor. Oyuncuların, yönetmenlerin, kameramanların, ışıkçıların eğitilmesi… Zaman gerekiyor. Bir ay değil de, altı ay sonra başlayabilmek bu arada film hazırlığı yapabilmek. Yani paraya bağlı bir sürü çözüm söyleyebiliriz.

80’LERİN TÜRKİYESİ İLE 60’LARIN TÜRKİYE’Sİ AYNI DEĞİL

TAKA: Sinemada yeni kuşakla geçmişte bu işle uğraşmış kişiler arasında bir kopukluk var galiba. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

YUSUF KURÇENLİ: Şimdi tabii bu yeni kuşak gökten zembille inmedi. Bu arkadaşlar Türk Sineması’nın mirası üzerinde, ondan yararlanıyorlar; ama 80’lerin Türkiyesi ile 60’ların Türkiye’si aynı değil. Biraz önce de değinmiştik, 60’lı yıllarda belli melodram kalıpları vardı; o yıllarda insanlar o tür filmlere ilgi gösteriyordu. Milyonlar seyrediyordu. Şimdi 60’lı yıllardan bugüne sinema yapan arkadaşlar biraz eski alışkanlıklarını sürdürüyor tabii. 80’li yıllarda film yapan arkadaşlar ise daha farklı şeylerin peşinde. Yani, farklı hedefler, seçilen yolların, amaçların farklı olmasından gelen bir kopuşma söz konusu olabilir, yeni sinemacılarla, eski sinemacılar arasında. Tabii bunlar iç içe geçmiş halde, eski olan ama yeni şeyler yapan, çok iyi yapan ustalar var tabii… Mesela bizim yaşlarda olmasına rağmen eski melodramların peşinde olan insanlar da var.

TARIK AKAN İLE KONUŞTUĞUMDA PROJEYİ BEĞENDİ

TAKA: Sizin ünlü filmlerinizden biri Karartma Geceleri. Oyuncuları nasıl seçtiniz? Sizi düşündüren neydi başlarken?

YUSUF KURÇENLİ: Paradan fazla söz ettim ama, önce bütçemizin kaç para olduğunu gördüm. Karatma Geceleri için bizim bütçemiz yaklaşık olarak 300 milyon lira. O dönem için iyi bir para sayılabilir bu Türk sineması içinde. O zaman 300 milyon lira ile bu filmi kaç günde bitirebileceğimi düşündüm. Yanlış hatırlamıyorsam 30 gün hesapladım. 25 kişilik bir ekip 30 günde ne kadar para harcar, ne kadar negatifle çekilebilir. Bunları yaptıktan sonra sıra oyuncu seçimine geldi. Daha önce Tarık Akan ile bir konuşmamız vardı. Karartma Geceleri filmini yapmayı planlarken oyuncu seçiminde ilk aklıma gelen Tarık Akan oldu. Tarık’la konuştuğumda o da projeyi beğendi. Başlamadan projenin seyirciye ulaşabilmesi için çoğu zaman bir stara ihtiyaç var. Hem böylesi daha uygun, hem de starsa bu insan iş daha kolaylaşıyor. Bizim Karartma Geceleri’nde böyle bir şansımız oldu. Arkadan da 15-20 önemli rol daha vardı, onları da daha çok tiyatrodan arkadaşlarla doldurduk. Bence iyi de yapmışız çünkü bayağı iyi bir performans gösterdiler. Filmin iyiye gitmesinde büyük katkıları oldu.

TAKA: Yönetmen olarak kadronuzdaki kişileri kolayca bulabiliyor musunuz?

 YUSUF KURÇENLİ: Her filmde bulunmuyor tabii. Karartma Geceleri’nde bulabildik. Böyle şeyler başarıldığı zaman bu filme yansıyor tabii. Bir rol için aktörü bulduğunuz zaman zorluğun bir kısmını baştan halletmiş oluyorsunuz.

KARARTMA GECELERİ ILGAZ’IN OTOBİYOGRAFİK BİR ROMANI

TAKA: Sayın Kurçenli Karartma Geceleri Rıfat Ilgaz’ın romanı. Rıfat Ilgaz mizah yazarı. Karartma Geceleri size nasıl geldi?

YUSUF KURÇENLİ: Tabii çok yönlü bir yazar, ama halkımız onu daha çok mizah yazarı olarak biliyor. Şair aynı zamanda. Mizah dışı edebi ürünleri de var. Karartma Geceleri de bunlardan biri. Karartma Geceleri Ilgaz’ın otobiyografik bir romanı. 2. Dünya Savaşı sırasında yaşadığı şeyleri yazmış. Rıfat Ilgaz’ın zekâsı mizah olarak kitapta yer yer ortaya çıkıyor. Buna rağmen roman bir mizah değil, hatta çok daha öte gerçekten acı bir şey. Rıfat Bey’in iliklerine sinmiş olan mizahın izleri de romanda görülüyor.

TAKA: Peki Sayın Kurçenli, bu, filme ne ölçüde yansıdı?

YUSUF KURÇENLİ: Şimdi aklıma gelen bir şeyden kısaca söz edeyim. Filmde bir adam kaçar, bir polis de onu yakalamak için görevlidir. Bunlar birbirleriyle karşılaşır ve dost olurlar. Polis aradığı adamın o olduğunu bilmiyordur. Bu karşıtlıktan hoş bir şey çıkar ortaya. Biz de filmde aynı şeyi yaptık. Polis kovaladığı adamın o olduğunu bilmiyor ve dost oluyorlar. Okuldaki çocuğuna yardım etmesi için, öğretmen olan kaçağa rica ediyor. O da onun oğluna yardım ediyor. Bu karşıtlık insani bir sıcaklıkla birleştiği zaman hoş bir mizah çıkıyor ortaya.

TAKA: Sizin mizah anlayışınız nedir? Ilgaz’ınki ile örtüşüyor mu?

YUSUF KURÇENLİ: Ben pek mizaha yatkın bir insan değilim gerçekte. Ama böyle gerçek zekâ ürünü olan mizah çok hoşuma gidiyor. Ama ben pek mizah yapamıyorum galiba.

TAKA: Beğendiğiniz fıkralar var mı?

YUSUF KURÇENLİ: Laz fıkraları. Bunu rahatlıkla söyleyebilirim, ben Karadenizliyim ve Karadeniz fıkraları çok hoşuma gidiyor.

TAKA: Neden Karadeniz fıkraları?

YUSUF KURÇENLİ:  Öncelikle Karadenizli olduğum için yani, o kültürden yetişmiş bir insan olduğum için, ayrıca biliyorsunuz Karadeniz fıkralarını en çok Karadenizliler anlatır; bu fıkraları Karadenizlilerle dalga geçmek için anlatırlar, Karadenizliler bu fıkraları çokça anlatarak Karadenizli olmayanlarla dalga geçer gibi geliyor bana. Belki o güdüyle ben de Karadeniz fıkralarını seviyorum.

BİR KOMEDİ FİLMİ BENİ ÇOK ÇEKMİYOR

TAKA: Sevdiğiniz, güldüğünüz filmler var mı?

YUSUF KURÇENLİ: Tabii, WoodyAllen bütünüyle. Bazı filmlerde de yer yer gülüyorsunuz. Ama hakikaten ben mizaha çok yatkın değilim. Bir komedi filmi beni çok çekmiyor. Ama iyi yapılmış bir mizah, iyi çekilmiş bir komedi gerçekten olağanüstü bir şey.

DOĞU KARADENİZ’İ İNSANIYLA, DOĞASIYLA ANLATMAK İSTEDİĞİM BİR FİLM OLACAK

TAKA: Şu andaki çalışmalarınızdan söz eder misiniz?

YUSUF KURÇENLİ:  Şu anda, Karadeniz’de, Çayeli’nde geçecek bir senaryo üzerinde çalışıyorum; aslında bu benim yıllardır üzerinde düşündüğüm bir şey, Karadeniz’de ne TRT’de çalışırken, ne de film yönetmenliği yaparken hiçbir şey çekmedim; televizyonda 15-20 drama türü program yapmış olmama rağmen öyle bir olanak bulamadım, nihayet elime geçen bir olayın senaryosunu yazıyorum, sanırım bu kış onu çekeceğim: Doğu Karadeniz’i insanıyla, doğasıyla anlatmak istediğim bir film olacak.

TAKA: Kadrosu belli mi?

YUSUF KURÇENLİ: Tam değil, çünkü mali yön ortaya çıkar o zaman, onu düşünmenin sırası değil.

TAKA: Sayın Yusuf Kurçenli programımıza katılarak verdiğiniz bilgiler için çok teşekkür ederiz.