Tarihimizin son dönemine damga vuran şahsiyetlerden biri olan II. Abdülhamid, tahta geçtiğinde dört yanı ateşlerle çevrili bir imparatorluk devralmıştır.

Balkanlar, Rusya’nın teşvikiyle kaynar kazan haline gelmiş, yaklaşan Rus savaşının etkileri görülmeye başlamıştı. “Ramazan Kararnamesi” ile dış borçların ödenemeyeceği tüm dünyaya ilan edilmişti. Büyük bir prestij kaybı anlamına gelen bu olayla birlikte alacaklı olan yabancı devletler, İstanbul’daki elçilikleri vasıtasıyla devletin bütün gelirlerini ipotek altına almışlardı.

Dış politikada zor günler geçiren Osmanlı İmparatorluğu iç siyasette ise çok daha vahim bir vaziyetteydi. Darbeciler, Sultan Abdülaziz’i tahtan indirerek öldürmüşlerdi. Yerine padişah olarak getirilen Sultan V. Murad ise psikolojik sorunlar yaşıyordu. Murad’ın padişahlık yapamayacağı anlaşılınca yerine II. Abdülhamid getirilmiştir.

Genç padişah ilk zamanlarda, bürokratların dediklerine uymuş, kendisi istemese de Rusya’ya savaş ilan edilmiştir. Fakat bu karar, Türk tarihinin en büyük felaketlerinden birinin yaşanmasına neden olmuştur. 93 Harbinin kaybedilmesi ile birçok vatan toprağı elden çıkmıştır.

Bürokratların teşviki neticesinde alınan kararların sonuçlarını gören Sultan II. Abdülhamid, daha savaş sırasında Osmanlı Parlamentosunu feshetmiş, anayasayı askıya almıştır. Ardından yeni bir anlayışla yetkileri kendinde toplamış, ikamet ettiği Yıldız Sarayı’nı yönetim merkezi haline getirmiştir.

II. Abdülhamid, savaşının açtığı yaraları gördüğünden dolayı saltanatı boyunca bir daha savaşa yaklaşmamış (1897 Yunan Harbi hariç) daha çok diplomasiye ağırlık vermiştir. İngiltere’nin, Osmanlı’yı parçalama fikrini uyguladığını etrafındaki bürokratlardan çok daha önce anlayan Sultan Hamid, dış politikada denge siyaseti izlemiştir.

Bu arada büyük Ermenistan ideali için harekete geçen Ermeniler, Anadolu’yu ateşe vermeye başlamış, Sultan Hamid, bunlar karşısında tavizsiz bir politika uygulamıştır. Kendisine bombalı suikast düzenleyecek kadar ileri giden Ermenilere göz açtırmamıştır.

Sultan Hamid, bir taraftan da tahttan indirilen V. Murad’ın destekçisi olan masonlarla uğraşmak durumunda kalmıştır. Ayrıca kendisine karşı muhalefet yürüten İttihat ve Terakki ve diğer odakların fiili saldırıları ile mücadele etmiştir.

Kendisiyle iki kez görüşerek ekonomik rüşvet teklif eden Siyonistlere aldırmayan Sultan Hamid, atalarının bedel ödeyerek, canıyla, kanıyla aldığı toprakları para karşılığında vermemiştir.

Tüm bu olumsuzlukların içinde memleketi kalkındırmak için de bazı adımlar atılmış, alacaklı olan yabancı devletlerle anlaşılarak Duyun-ı Umumiye kurulmuştur. Böylece tekrar kredi alabilecek hale gelen devlet, bazı yatırımları hayata geçirebilmiştir.

İlk olarak eğitim seferberliği başlatılarak memleketin dört bir yanı okullarla donatılmıştır. Okullar açılırken Müslümanların yoğun olarak yaşadığı bölgelere öncelik verilmiştir.

Sultan Hamid, borç almadan, faize bulaşmadan, halkın yardımlarıyla finanse edilen büyük bir projeye imza atmış,  “Hicaz Demiryolu” bitirildikten sonra kâra geçen ve borçsuz yapılan ilk demiryolu projesi olarak tarihe geçmiştir.

Tahtta kaldığı süre boyunca muhalifleri baskı altında tutan II. Abdülhamid, bunda en büyük araç olarak sıkıyönetim ve sansürü kullanmıştır.