Ermenistan'ı ayağa kaldırarak durduk yere Azerbaycan Türkleri'nin üzerine salanlar; Türkiye ve Azerbaycan'ın bir, beraber, dirayetli ve sağlam bir duruş sergilemesinden ötürü sahada da, masada da kaybetmeye mahkûmlar.
     Dışişleri ve uluslararası ilişkilerde bilinen çok önemli bir gerçek ise; sahada kaybedenin, masada müzakerelere boynu bükük bir şekilde başlayacağı gerçeğidir.
     30 yıldır çözümsüzlükten başka çözüm üretemeyen ve sürekli olarak Ermenileri el altından fişekleyen ve azdıran Fransa, Rusya ve Abd'nin dahi; bu saatten sonra Azerbaycan Türkü kardeşlerimizin ilerleyişinin önüne geçebilme umudu kalmamıştır.
     Sahada büyük kayıplar veren, birçok teçhizatı ve askeri gücü ele geçirilen Ermenistan ise; acziyetinin ve çaresizliğinin kabulünün dışa vurumu olarak, uluslararası hukuka ve insan haklarına aykırı bir şekilde, sivil halkı hedef alma basiretsizliğini göstermeye başlamıştır.
     Aslında bu; sonun başlangıcının vücut bulmuş hali ve neticesidir. Ermenistan'ın naçar kaldığının ve akıl dışı, sonunu dahi hesap edemediği stratejik hatalı bir hamleyle Azerbaycan'a saldırmasının bedelini; en nihayetinde 30 yıllık hasretimiz olan Dağlık Karabağ özlemimizin vuslata dönüşmesi ile sonuçlanacağının bir göstergesidir Allah'ın izniyle. 
     Türk Silâhlı Kuvvetleri tarafından uzun yıllardır eğitilen Azerbaycan Türkü ordusu, yine Türkiye'den temin ettiği başarısı aşikar İHA'lar ve SİHA'lar yardımıyla ilkönce  Ermeni ordusunu püskürtmüş, daha sonra Ermenilerin elinde ki toprakları geri almak suretiyle; yönünü ve rotasını tamamen Dağlık Karabağ'a çevirmiştir.
     Dışişleri ve uluslararası ilişkilerde önem arz eden bir diğer husus ise kriz ortamını fırsata dönüştürmektir.
     Bu saatten sonra olması gereken; 30 yıllık hasretli bekleyişimize binayen ayağımıza kadar gelen bu fırsat ile hız kesmeden ve kış gelmeden, Dağlık Karabağ toprağına Türk & Azerbaycan bayrağını kıyamete değin dikmektir.
     Azerbaycan ordusu şimdi durur ve bu emelinden vazgeçip müzakere masasına oturursa; 30 yıl üzerine gelen bu fırsatı elinin tersiyle tepmiş olur aşikârane.


     Daha sonra Ermenistan da her halükârda masada mecburen geri vereceği Dağlık Karabağ dahil işgal edilen bütün topraklardan çıkma sözünü tutmayacak ve bu sorun tam çözüm noktasına gelmişken tekrar çözümsüzlükle ve sorunun tekrar uzamasıyla neticelenecektir.
     Bir 30 yıl daha bekleyecek ne zamanımız, ne sabrımız, ne mecburiyetimiz, ne de takatımız kalmamıştır.
     İş bu raddeye gelmişken; Allah, Azerbaycan Türkü kardeşlerimizin önüne Dağlık Karabağ topraklarını altın tepsi ile sunmuşken, geri vites yapmak tam manâsıyla stratejik ve geri dönüşü olmayan bir hata olur.
     Zaman, mekân, süreç ve konjonktür tamamen bizden yanadır ve işin seyri tamamen değişmiştir Allah'ın izniyle. 
     Son tahlilde;
     Önümüzde başka bahar yok...
     Bizler...Gururla bütün kainata haykırdığımız Müslüman - Türk kimliğimizin bizlere verdiği kudretle; bugüne kadar binlerce defa cenk ettik...
     Allah'ın yardımı, bileğimizin gücü ve askerimizin kanıyla...
     Kalbimiz ve ruhumuzla binlerce zafer kazandık...
     Rüzgâr bizden yana esmediği vakit durmasını da bildik; lâkin bu defa farklı...
     Dağlık Karabağ'ın bizim için kıymeti büyük. Karabağ; kâfirin elinde ki herhangi bir toprak değil. Karabağ bizim hasretimiz, inancımız, umudumuz...
     Ve; cephede şehit olmak pahasına amansızca çarpışan Azerbaycan Türkü aslanlarımıza duamızdır...
     "  Yüce Allah'ın adıyla silâhını kaldıran; peygamber efendimizin nefesini indiren yiğitler...
     Son bir defa besmele çekip; kâfirin üzerine yürüyün...
     Gün bizim günümüzdür Allah'ın izniyle...
     Yüce Rabbimiz, dualar ve rüzgâr arkamızdadır...
     Zafer ve cennet bize yazılmıştır...
     Biz inanıyoruz...
     Karabağ hasreti muhakkak vuslata dönüşecek...
     Ve bir Türk uğultusu yankılanacak Karabağ'dan Allah'ın izniyle...
     " Aşkımız, sevdamız gönüldedir bizim...
     Derdimiz, dileğimiz derindedir bizim...
     Yazımız bir yazılmış bu ak alnımıza...
     Gücümüz, irfanımız birliğimizdedir bizim..."
 
     Türk Cumhuriyetleri birliği emanetimizdir.
     Elbet birgün bu hasret de vuslata dönüşecektir Allah'ın izniyle...
     O güne değin; umutla, sabırla, aman vermeden çalışacağız...
 
Selâm ve muhabbetle saygılar...