Japonya,  tarihi geçmişi, zengin kültürü, ileri teknolojisi, gelişmiş ekonomisi, eğitim sisteminin kalitesi, doğasının eşsiz güzelliği, insanlarının dürüstlüğü ve samimiyeti ile dünyayı kendine hayran bırakmış bir ülke.  

Türklerin Japonlara olan sevgisine karşılık, Japonlar da Türklere sevgisini göstermiştir tarih boyunca. 

Japonya ve Japon Halkı’na karşı olan ilgim ve sempatim, 14 yıl önce bilimsel çalışmalar yapmak üzere Yamagata Üniversitesi’ne davet edildiğimde başladı. Japonya’da çeşitli üniversitelerde verdiğim konferanslarda, Japon Kültürünü ve Japonları yakından tanıma fırsatı buldum ve hayranlığım bu süreçte kat kat arttı. İki toplum arasındaki benzerlikler de dikkat çekiciydi. İlk gidişimde 2 ay süresince kaldığım Yamagata Şehri’nde, Yamagata Üniversitesi Dekanı, Türkiye Cumhuriyeti'ni tanıtan bir seminer de vermemi rica etmişti. Çok heyecanlanmış ve hemen kabul etmiştim. “Türkiye Cumhuriyeti ve Mustafa Kemal Atatürk” başlıklı seminerimi, özenle seçtiğim fotoğraflarla renklendirmiştim.  Öğrencilerin de katıldığı bu semineri  herkes büyük bir ilgiyle izlemişti; mutluluğuma diyecek yoktu; ülkemi en iyi şekilde tanıtmanın ve temsil etmenin yaşattığı gururla. 

Japonya'ya ve Japonlara karşı olan sevgimin büyüklüğü, beni Japonca dilini öğrenmeye sürükledi. Japonca öğrenmek için kursa gittim. Japonca öğrenmenin matematik çalışıyor gibi çok zevkli olduğunu ve Japonca’nın Türkçe ile benzerlikler içerdiğini fark ettim. İkisi de sondan eklemeli ve cümle yapısı olarak özne, nesne ve yüklem sırası üzerine kurulmuş diller. 

Türk ve Japon Toplumu’nun benzerliklerinden biri de geleneksel aile yapılarıdır. Japon Toplumu da saygı ve sevginin ön planda olduğu ataerkil ailelerden oluşur. Ayrıca Japonların da Türkler gibi misafirperver oluşları ayrı bir benzerlik noktasıdır. 

Çay seremonileri, düğün gününde gelin ve damadın parklarda ve özel mekanlarda fotoğraf çektirmesi, evlerde terlik giyilmesi, banyodaki alışkanlıklar; şaşırtıcıdır birbirinden kilometrelerce uzakta bulunan bu iki toplumun birbirine bu kadar çok benzeyen ortak kültürel unsurlar taşıması. 

Kedileri çok sevdiğimden olacak ki, Japonların kedilere olan sevgileri de ortak noktamız olarak dikkatimi çekmiştir. Öyle ki, Sanrio’nun en tanınmış karakteri bir bayan kedidir ve adı “Hello Kitty” dir. 

İki toplumun bayraklarının renginin kırmızı - beyaz oluşu ve milliyetçi oluşları da Türk ve Japonların ortak yönleridir. 

Bu kültürel benzerlikler Türkiye Cumhuriyeti ve Japonya arasında dostluğun kurulmasının yegane başlangıcı olmuştur; saygı, sevgi ve sempati ile beslenerek.

Türk ve Japon Toplumları arasındaki dostluk köprüsünün bir ayağı da ,Türkiye'de inşa edilen Japon Bahçeleri’dir. Ayrıca bazı şehirlerde Japonca isim verilen sokaklar mevcut. Bunlardan biri de Altunizade'de bulunan “Shibuya Sokak” tır. 

Türkiye ile Japonya arasındaki dostluk, saraylarda da kendini göstermekte. Dolmabahçe Sarayı’nda “Japon Odası” olarak isimlendirilen bir mekan yer almakta.

Bir yüz yılı aşan dostluk mazisine sahip olan Türkiye ve Japonya arasındaki dostluk ilişkilerinin temeli 19. yüzyılın sonlarına dayanmakta. 

1878 yılında Japonya Okul Gemisi “Seiki” nin İstanbul'u ziyareti ile başlamıştır ilk ilişkimiz. 1887 yılında Japon İmparatoru Mikado Meiji’nin yeğeni Prens Komatsu Akihito'nun, Sultan II. Abdülhamit'e hediyeler sunmak üzere ziyareti ile Türk - Japon dostluğu gelişme kaydetmiştir. Daha sonra II.  Abdülhamit ziyarete karşılık vermek ve İmparator Meiji’ye hediyeler göndermek için, 14 Temmuz 1889 tarihinde Komutan Osman Paşa ve Kaptan Ali Bey önderliğinde 609 mürettebatı Japonya'ya gönderdi. Bu yolculuk için seçilen gemi “Ertuğrul Fırkateyni” idi. Misyonunu tamamlayan Fırkateyn, dönüş yolunda 16 Eylül 1890 tarihinde yaşlı ve yorgun vücuduyla Tayfun'a dayanamamış, Japonya'nın Kushimoto Kasabası kıyılarında Kashinozaki Fener’i yakınlarında kayalara çarpıp parçalanarak yüzlerce denizci ile birlikte sulara gömülmüştü.  Yaralı olarak kurtarılan 69 denizci kasabada yaşayan özverili halkın ve imparator Meiji’nin özel ilgisi ile tedavi edildikten sonra “Hiyei” ve “Kongo” isimli iki Japon Gemisi ile İstanbul'a gönderildi. Komutan Osman Paşa ve Kaptan Ali bey de kazada hayatlarını kaybettiler. Kaptan Ali bey, ünlü şairimiz Can Yücel'in babası Hasan Âli Yücel'in anne tarafından dedesidir. Diğer hayatını kaybedenler de kasabaya defnedilmiştir. Bu kazada Trabzon, 71 denizciyle en çok şehit veren ilimiz olmuştur.

Türk- Japon dostluğunun simgesi olmuştur Ertuğrul Fırkateyni. Karşılıklı saygı, sevgi içeren ziyaretlerle başlayan Türk - Japon dostluğu, Ertuğrul Fırkateyni kazasından sonra daha da güçlenmiş ve Japonlar tarafından Kushimoto’da, geminin çarptığı kayayı tepeden görecek şekilde “Ertuğrul sokağı” inşa edilmiştir. Hayatını kaybedenler, bu sokakta yapılan “Ertuğrul Şehitliği” ile sonsuza kadar ölümsüzleştirilmiştir. Sokakta ayrıca Türk Müzesi ve Mustafa Kemal Atatürk'ün at üzerinde tüm ihtişamıyla yer aldığı anıtı bulunmakta ve bu anıtın üzerinde “Yurtta sulh cihanda sulh” yazmaktadır.

Türk - Japon Dostluğu’nun tam anlamıyla başlangıcı olan “Ertuğrul Fırkateyni Kazası” nın, her yıl olduğu gibi 130. Yılı anısına 16 Eylül 2020 yılında da Japonya'da görkemli fakat hüzünlü bir tören yapılmıştır.

1905 yılında Rus - Japon Savaşı’nı Japonların kazanması, Türk Toplumu’nun Japonya sevgisini ve dostça yaklaşımını tam anlamıyla belirlemiştir. Japonya'nın bu zaferi Halide Edip Adıvar da dahil olmak üzere bir çok yazarın eserlerine ilham kaynağı olmuştur. Bu etkilenmeden dolayı, Halide Edip Adıvar oğluna, Japon Deniz Kuvvetleri Komutanı Togo Heihachiro’nun adını vermiştir. 

Uzakdoğu'daki dostumuz Japonya devleti ile aramızdaki ilk diplomatik ilişki 1925 yılında gerçekleşmiş ve Türkiye, Japonya nezdinde ilk resmi elçisini göndermiştir. Japonya devleti de buna karşılık Türkiye'ye elçi yollamıştır. 1930 yılında ise Türkiye Cumhuriyeti ile Japonya arasında ilk karşılıklı “Ticaret Antlaşması” imzalanmıştır. Hemen sonra 1931 yılında Prens Takamatsu, Mustafa Kemal Atatürk ile görüşmeler gerçekleştirmiştir.

19. yüzyıl sonlarında başlayan Türk - Japon Dostluğu, kültürel, siyasi, mali ve diplomatik alanlarda hızlı bir ivme kazanarak günümüzde de devam etmektedir.

Japonya ile köklü ilişkilerin ilerlemesi ve Türkiye Cumhuriyeti'nin tanıtımına katkı sağlamak amacıyla, 2003 yılı “Japonya'da Türkiye Yılı” ve 2010 yılı da “Türkiye'de Japonya Yılı” olarak kutlanmıştır. 

Türk - Japon dostluğu diplomatik ilişkiler dışında sanat dünyasında da yerini almıştır. Bu bağlamda Türk - Japon ortak yapımı olan “Ertuğrul 1890” adıyla tarihi bir film 2015 yılında gösterime girmiştir. 

Ayrıca, hem bir Bilim İnsanı hem de bir Fotoğraf Sanatçısı olarak, Japonya ve Türkiye Cumhuriyeti arasında köprü oluşturmak ve Japonya'yı tanıtmak için birincisi 2017 yılında olmak üzere 3 yerde Japonya ile ilgili “Kişisel Fotoğraf Sergilerim” sanatseverlerin beğenisine sunulmuştur.

Tarih boyunca dostumuz olan Japonya ile ilişkilerimizi ileriye taşıyarak “Türk - Japon Dostluğu” adı altında yeni dostluk çalışmalarına hızlı bir ivme kazandırılması gerektiğine inanıyorum.