Son yıllarda muazzam bir artış var belgesel kanallarında. Aynı şekilde belgesel romancılık ve tarih anlatıcılığını içeren sinema filmleri de pek revaçta. Fakat hepsinin ortak bir gayesi varmış gibi… Hepsi sanki tek bir amaçla ortaya çıkmış veya çıkarılmışlar: “Vurun Hitler’e!”

Ne yana dönsek Nazi kamplarında açlıktan ölen Yahudilerin trajik hikâyelerini konu alan bir sinema ya da belgesele denk geliyoruz. En az iki neslin gözünde Hitler, yaşadığımız gezegenin tek gerçek sorunu ve tek baş belası. Sadece yirminci yüzyılın değil üstelik tüm zamanların tek ruh hastası, tek diktatörü o! Hangi belgesel kanalını açsak karşımızda aynı hikâye: Hitler ve emrindeki Nazi subaylarının gaddarlıkları ve geberip gitmelerinin ne kadar iyi olduğu. Artık gına geldi ve kafamda yine deli sorular dönüyor. Sormadan edemiyorum:

Acaba bütün bunlar, Hitler’den önce ve sonrasını hafızalardan silmek için mi? Hitler’den daha kötü bir adamın ve Yahudilere yaşatılanlardan daha öte bir mağduriyetin olamayacağının zannedilmesi mi amaçlanıyor?

İkinci Dünya Savaşı’na aslında Nazi değil Japon subaylarının neden olduğu gün gibi ortada mesela. Japonya’nın 1937’de başlattığı işgalden Büyük Savaş’ın sonuna yani atom bombasının patlatılışına dek Çin’de yaşayan yaklaşık 6.000.000 insan öldürüldü. Japon askerler ayrıca binlerce savaş tutsağının kafasını kestiler, yine binlerce Çin askerini kazıklara bağlayarak süngüden geçirdiler. Sadece başkent Nankin (Nanjing)’de silahsız üç yüz bin insanı sırf zevk için katlettiler ve bunu gizlemeye gerek dahi görmediler. Sovyetler’i ve ABD’yi savaşa katılmak zorunda bırakan da dönemin Japon Savaş Hükümeti’dir.

Bütün bunlar nesnel ve kayıtlı olmalarına rağmen sokaktaki her on ergenden belki yalnızca bir tanesinin haberdar olduğu gerçeklerdir. Neden? Çünkü sinemanın büyülü dünyası (belgesel de buna dâhil) nesnel gerçeklerin yerini almıştır, almaktadır. Neden? Çünkü ülkemizde olduğu gibi dünyanın pek çok yerinde de basın-medya ve sinema sektörünün efendileri Yahudilerdir ve hiçbir Yahudi sermayedar, Çin Halkı’nın Almanya’daki Yahudilerden daha çok acı çektiğinin bilinmesine sebep olacak belgesellere ya da sinema filmlerine destek olmaz.

Nihayetinde somut bir gerçek, somut bir diğer gerçek kadar tekrar edilmediği ve veya süslenmediği için artık bir masal, bir fantezi hatta uydurma muamelesi görür. Propagandası yapılmayan hiçbir gerçek -ne kadar önemli, yakıcı veya güncel olursa olsun- inandırıcılık kazanamayacağı gibi aksine, çok basit bir gerçek dahi propagandası yapıldığı için esas, mühim ve biricik olacaktır.

Liberallerin yalnız bulup saldırdığı adam da elbette Hitler’den başkası olmayacaktır. Hitler’e saldırmak sosyal bir sınıfa dâhil eder sizi, ayrıcalık kazandırır.

Bu bir modadır. Çünkü henüz Nankin’de, Bağdat’ta, Kudûs’te, Srebrenitsa’da ve Kabil’de ve Rakka’da yapılan katliamların anlatıldığı filmler yoktur(ya da bunlar hiçbir büyük kanalda gösterilmemektedir). Bunların yerine, yıllardır ve Tanrı’nın her günü; Adolf Hitler ve Nazi subaylarının ne kadar da acımasız olduklarını anlatan ve Hitler olmasaymış aslında savaş da olmazmış gibi saçma ve tümüyle yanlış bir düşünceyi beynimize kazımak isterken bize bugünü, bugünün dünyasındaki katliamları unutturmak isteyen binlerce sinema ve belgesel…

Hitler yetmiş yıl önce öldü! Nazi subayları yargılandı, bitti gitti hepsi. Yahudiler şimdi Top On! Hitler’in canına okuyan on bin tane kitap, Yahudiler için yas tutmaya zorlayan bilmem kaç bin belgesel var. Tamam? Kapandı o mevzu yani.

Artık şu belgesel solculuğu takıntınızdan kurtulup bugüne bakmanızın zamanı gelmedi mi? Bizlere bu belgeselleri izletenler şu anda dünyanın canına okuyor! İsrail ordusu misket bombasıyla sivil halkı vuruyor. Bosna’da halâ Müslüman kurbanların kemikleri fışkırıyor topraktan. Ermeni Ordusu, daha geçen yıl ateşkesi bozdu ve utanmadan (evet utanmadan) yakınlarını defneden Azerileri cenaze esnasında vurdu! Halâ yetmiş yıl önce ölüp gitmiş bir diktatörün hikâyelerini izlemeye ve Yahudiler için yas tutmaya zorlanıyoruz.

Bu çok saçma! Saçma olduğu kadar da ayıp. Çün kütarihe ve hayata karşı sorumluluk bu tür bir ayrımı kabul etmez. İyi ve kötü için başkalarınca seçilmiş temsilleri kabul etmez zorunda değiliz.

Tarih 1945’te bitti mi? Hayat yetmiş yıl önce durdu mu? Hayır, aynı filmi tekrar tekrar izliyoruz?