A. Haluk Dursun ömrünü devlet işlerine adamış engin gönüllü bir insandı. İki yıl evvel emekli olduğu halde, kendisine tevdi edilen Kültür Bakan Yardımcılığı görevini hiç tereddüt etmeden kabul etmiştir. Çünkü o, çalışmaktan ve üretmekten haz alan bir gönül insanıydı.

Prof. Dr. Dursun millî, manevî ve kültürel meselelere vakıf; yüzde yüz yerli ve öz değerlerimizle donanmış tam bir kültür adamıydı. Bu sene KTÜ Atatürk Kültür Merkezi'nde, benim de içinde bulunduğum, Cengiz Dağcı'nın eserlerinin konu edildiği "Anadolu Mektebi Yazar Okumaları" programının açış konuşmasını yapmıştı. Malazgirt'ten girmiş, Cumhuriyet'ten çıkmış, kültürel anlamda bir ufuk turu yapmıştı. Bu; abus bir yüzle, resmi bir ağızla yapılan bir konuşma değildi. Tatlı bir sohbetti. Nefis bir konuşma gerçekleştirmişti. Bu konuşmayı yaptıktan sonra apar topar Şanlıurfa'da Göbeklitepe ile ilgili bir programa gitmişti.

Merhum Prof. Dr. Haluk Dursun; memleketini canından çok seven, nesli tükenmeye yüz tutmuş çok çalışkan bir insandı. Yerinde oturduğu yoktu. Bakanlık çalışmaları nedeniyle, Evliya Çelebi gibi yurdu karış karış dolaşıyordu. Onun bakan yardımcısı olduğu bu dönemde kültürel anlamda çok güzel işlere imza atılmıştır. Tabir caizse kültür, turizme galebe çalmıştır.

Merhum Prof. Dr. Haluk Dursun kalemi güçlü olmasının yanında çok da iyi bir hatipti. Her gittiği toplantıda konuşur; özellikle gençlere kültürümüze, tarihimize ve edebiyatımıza dair ince ve derin mesajlar verirdi.  Bu minvalde yurt içinde ve yurtdışında değişik ortamlarda binlerce kez konuşma yapmıştır. Yaptığı konuşmalar muhataplarında yankı bulmuştur. Çünkü o, derdi olan bir insandı. Onun derdi kadim kültürümüzü ve medeniyetimizi genç kuşaklara aktararak onlar tarafından benimsenmesini ve içselleştirilmesini sağlamaktı.

Prof. Dr.  Haluk Dursun; Türk dünyası, Balkanlar, Ortadoğu ve Avrupa gibi bölgelere; buradaki gönül coğrafyamıza da çok değer veriyor; buralardaki eserlerimizin ve tesirlerimizin devam etmesi için gecesini gündüzüne katıyordu. Bu amaçla bu bölgelerde ve ülkelerde adeta bir ömür mekik dokumuştur. Bazı ülkelere ve bölgelere önemine binaen defalarca gitmiştir.

Merhum Haluk Dursun; kaleme aldığı eserlerde daha çok gönül coğrafyamızı konu edinmiş, bizi bize anlatmıştır. Onun eserlerinden "Tuna Güzellemesi" adlı kitabını hüzünle karışık büyük bir keyifle okumuş, nostaljinin doruklarında dolaşmıştım. Yazar "Tuna Güzellemesi"nde gezdiği toprakları hatıra ve gezi yazısı karışımı bir üslûpla anlatmıştı. Kitabı okurken kadim zaferlerimizle mutlanmış, ender de olsa hezimetlerimizle kederlenmiştim. Kitap bizi adeta kolumuzdan sımsıkı tutmuş, kadim diyarları gezdirmişti bize. O esnada dört bir yanımızdan, hiç durulmayan ve akışını kesmeyen kadim tarihin nehri akmıştı. Tuna Nehri etrafında kurulmuş eski ve köklü medeniyet tablolarına ilişmişti gözlerimiz. Yaşayan zengin tarihe, kahraman ecdadımızın mirasına ve Osmanlı'nın o kutlu izlerine tanık olmuştum.   Kitaptan o kadar keyif almıştım ki birkaç yıl sonra eseri tekrar okuma ihtiyacı hissetmiştim.

İstanbul'a ilk defa 1968 yılı sonbaharında geldiğini söyleyen Haluk Dursun, bütün yerli ve halis münevverler gibi bir İstanbul âşığıydı. Ömrü bu şehirde geçmişti. Bu şehrin Ayasofya ve Topkapı Sarayı gibi kadim duraklarında yöneticilik yapmıştı. Onun döneminde Ayasofya Camii'nde ve Topkapı Sarayı'nda önemli yenilikler olmuştu. "Şehir ve Kültür İstanbul, İstanbul'da Yaşama Sanatı, Boğaziçi'nde Kırk Yılım" onun İstanbul'la ilgili birbirinden kıymetli kitaplarıdır. O, "İstanbul'da Yaşama Sanatı" adlı kitabında bu sanatın güzelliklerini şöyle sıralar:  "İstanbul erguvanlarının, mimozalarının açıp açmadığını izlemek; kasım sakalarının gelip gelmediğini, bülbüllerin ötüp ötmediğini gözlemek; Boğaz'da lüfer avına, mehtaba çıkmak; bir eski İstanbul tadını yakalamak için köşe-bucak dolaşmak; bir eski İstanbul Efendisi'nin sohbetine koşmak; İstanbul'un anıt ağaçlarının ölçüsünü almak; Haliç'teki son kayıkçıyı, son Bulgar sütçüyü, son İstanbul bostanlarında ne ekildiğini takip etmek; İstanbul sularını tatmak; İstanbul'da güzel sesli bir müezzinin ezanına kulak vermek gibi İstanbul'da yaşama sanatının bütün güzellikleri..." Şiir tadındaki bu enfes kitabı okuduğunuzda İstanbul'u daha çok sevecek, bu şehirde yaşadığınız halde birçok şeyin farkına varamadığınızı anlayacaksınız.  İlk fırsatta İstanbul'u bu derin gözle gezmeye çalışacaksınız. İstanbul'un içinde henüz farkına varmadığımız bir İstanbul'un daha olduğunu hissedeceksiniz.