Bilindiği gibi 16 milyon öğrenci bu hafta sonu karne alıp tatile girecek. Gerçi karnenin eski gizemli tarafı kalmadı; öğrenci sınavlar bittikten sonra, notlarının tamamını biliyor. Bu da karnenin çok da anlamı kalmadığı anlamına geliyor.

Yıl sonunda öğrencilerin not durumuna bakıp, başarıları hakkında bir yorum yapabiliriz.

Öğretmen merkezli eğitimin hüküm sürdüğü geleneksel anlayışta, başarının faturası hep öğrenciye çıkarılıyordu. Öğrenci merkezli eğitimde de başarının faturası daha çok öğretmene çıkarılıyor. Biz abartmayı seven bir milletiz. Öğretmen merkezli eğitim deyince öğretmeni “kral” tayin etmişiz. Öğrenci merkezlilikte de öğrenciyi “kral” bellemişiz. Halbuki bunların her ikisi de yanlış. Niye biri kral, biri köle olsun ki?..

Ama gerçekten öğrenci başarısının faturasını kime çıkarmalıyız? Aileye mi? Öğretmenlere mi? Okul yönetimine mi? Milli Eğitim’e mi? Bunların hepsinin öğrenci başarısında payı vardır. Yapılan bir araştırmaya göre, öğrencilerin başarısını %50 kendileri, %30 öğretmenleri, %5 ya da %10 aile ortamı ve ilişkileri, %5 ya da %10 arkadaş ilişkileri etkiliyor. Bu araştırma sonuçları aslında malumun ilamı değerindedir; bilinen bir şey bilimsel bir çalışma ile teyit edilmiş oldu. Peki bu sonuçları nasıl okumalıyız?

Öncelikle başarı, öğrencinin kendisinden kaynaklanır. Yani öğrenci başarısızsa, bunun en önemli sorumlusu öğrencinin kendisidir. Öğrencinin kendisi kendi başarısını hazırlar. Kendi kendini içsel motive marifetiyle, başarıya odaklayabilen öğrencinin başarılı olma ihtimali yükselmektedir.

Öğrenci başarısında ikinci etken öğretmendir. Öğretmenlerin etkili oluşu, öğrencinin başarısına önemli oranda etki etmektedir. Öğretmen etkili bir performans ortaya koyabiliyorsa, bu öğrencinin başarısına da yansıyor. O zaman yılsonu değerlendirmelerimizi yaparken, öğrenci başarısına biraz da bu açıdan yaklaşmak yararlı olabilir. Öğrencinin kendi kendine başarılı olmasını beklemek, onlara haksızlık olur. Çünkü eğer öğrenci, kendi kendine başarılı olabilecek durumda olsaydı, okul denilen o sıkıcı ortama gelmesine gerek kalmazdı. Öğrenciler okulu sevmiyorlar. Haksızlar mı? “Evet, haksızlar” diyenlere şunu söylemek isterim: Bir gün sabahtan okula gidin, sınıfa girin ve okul bitimine kadar orada dinlemeye çalışın. Eğer bu işten mutlu olur ve okulu sevdiğinizi söyleyebilirseniz, ben özür dileyeceğim. Ne var ki okulu sevimli hale getirecek olanlar da öğretmenlerdir. Biliyor musunuz? Günümüzde öğrenciler öğretmenlerin ne anlattığı ile neredeyse hiç ilgili değiller; nasıl anlattığı ile ilgililer. Anlatım yöntemleri konusunda sıradanlaşan öğretmenlerin sınıflarından da keyif almak mümkün olmamaktadır.

Demem o ki, öğrencilerin karnelerini değerlendirmeye tabi tutacak herkes, bunun tek sorumlusunun öğrenciler olmadığını bilsin. Evet, öğrencinin kendisi çok önemli ve sorumluluğun büyük oranda sahibi kendisi. Ama ikinci sorumlu olan öğretmenin duruma biraz da kendi açısından bakması gerekir.

Eğitim salt okulların açıldığı, kapandığı veya ulusal sınavların yapıldığı günde tartışılıp kapanacak bir konu değildir. Her gün sporu konuştuğumuz, siyaseti tartıştığımız gibi eğitimi de tartışma konusu yapmadıkça eğitimde istenilen başarı hep hayal olacaktır.
Tüm öğrenci ve öğretmenlere iyi tatiller, iyi bayramlar…