Eğitim, bireyin dünyaya gelişiyle başlayan ve dünyadan göçüşüyle sona eren uzun ve zahmetli bir süreçtir. Fertlerin topluma faydalı bir şekilde yetişmesinde eğitimin katkıları pek çoktur. Kişi aldığı eğitimle yeteneklerini geliştirir, tutum ve davranışlarını değiştirir.
 
Eğitim, fertlerin istendik davranışlar geliştirme sürecidir. Toplumların ilerlemesi ve çağdaş medeniyet seviyesine yükselmesi ancak bu sürecin sağlıklı yürümesiyle mümkündür. Eğitimli insan gücü, milletlerin güven kaynağıdır. Eğitilmemiş insan, patlamaya hazır bomba gibidir. Kültür ve eğitim seviyesi düşük insanların art niyetli kişiler ve kurumlar tarafından kullanılması kolaydır. Eğitimin önemi konusunda Çinli şair Kuan Tzu şöyle diyor:
 
“Bir yıl sonrasıysa düşündüğün, tohum ek;
 Ağaç dik, on yıl sonrasıysa tasarladığın;
 Ama düşünüyorsan yüz yıl ötesini, halkı eğit o zaman;
 Bir kez tohum ekersen, bir kez ürün alırsın;
 Bir kez ağaç dikersen, on kez ürün alırsın;
 Yüz kez olur bu ürün, eğitirsen milleti;
 Birine bir balık verirsen, doyar bir defalık;
 Balık tutmayı öğret, doysun ömür boyunca.”
 
Eğitim, hayatı çepeçevre kuşatan kapsamlı bir süreçtir.  Onun için hayata bakışımızı ve kişisel ilgi alanlarımızı da etkiler. Örgün ve yaygın olmak üzere iki koldan devam eder. İnsanlar, aldıkları eğitime yönelik ilgi alanlarına sahip olurlar. Bu, doğal olan ve olması gerekendir aslında. Bu arada eğitimli insanların hayata daha geniş bir pencereden bakabildikleri, analiz ve sentezlerle olayları daha sağlıklı bir zeminde ele alıp çözüme kavuşturdukları da bir gerçektir. Bu demektir ki eğitim, kişinin basiret gözünün açılmasına da yardımcı oluyor. Eğitimle, okumayla hayat daha da derinleşiyor ve anlam kazanıyor.
 
Toplumun bir parçası olan fertler, aldıkları eğitimle toplumda kendilerine bir yer edinirler. Alınan bu eğitim o kişinin gelecekteki hayatını doğrudan etkiler. Aynı zamanda yapacağı işi, yani geçim kaynağını da ortaya koyar. Onun içindir ki eğitim, hayatın olmazsa olmazları arasında başta gelendir. Öyleyse bu konuda ince eleyip sık dokumak mecburiyetindeyiz. Yarınlarımızın aydınlık ve müreffeh olması için iyi bir eğitim almalıyız.
 
Ülkemiz son yıllarda eğitimde son derece iyi bir noktaya gelmiştir. Artık sınıflarımızda akıllı tahtalar, çantalarımızda tabletler var. Eğitimde modern teknolojiyi dilediğimiz gibi kullanabiliyoruz. Okullarımız arasında eskisi kadar büyük uçurumlar yok. Artık merkezî bir okulda hangi imkânlar varsa köy veya kasaba okulunda da ona yakın imkânlar mevcuttur. Eğitimde fırsat eşitliği konusunda büyük aşamalar kat etmiş bulunmaktayız. Böyle bir noktada olmamız eğitimde kaliteyi ve başarıyı beraberinde getiriyor. Fakat yönlendirme konusunda öğretmenlerin yeterli donanımda olduğu söylenemez.
 
Liseye yeni başlayacak öğrencilerimizin aklındaki ilk soru, gelecekte daha mutlu ve başarılı olabilmek için  “Hangi okula gitmeliyim?” sorusudur. Bu aslında sadece öğrencilerin değil, velilerin de içinden bir türlü çıkamadıkları bir meseledir.  Girdiğiniz baraj sınavında yeterli puanı almışsanız dilediğiniz okulu seçme şansınız ve hakkınız vardır. Şayet yeterli puana sahip değilseniz doğal olarak sizleri sınırlayacak pek çok etken olacaktır.
Türkiye eski Türkiye değil çok şükür. Millet olarak kabuğumuzu kırdık. Geçmişte okullar bugünkü kadar geniş imkânlara, seçeneklere ve çeşitliliğe sahip değildi. Artık neredeyse bütün okullarımızda spor salonları, laboratuvarlar, bilişim sınıfları ve modern kütüphaneler mevcuttur. Bu durumda gelecekte nasıl bir meslek ve nasıl bir hayat düşlüyorsanız tercihinizi o doğrultuda yapmalısınız. Velilerinizin dayatmasıyla okul seçmemelisiniz. Çünkü bu hayatı yaşayacak, bu mesleği yürütecek velileriniz değil, sizlersiniz.
 
Okul tercihi ve meslek seçme konusunda rehber öğretmenlerinizden ve ilgili kurumlardan yardım alabilirsiniz. Sizlere bu konuda yardımcı olmak, okullarımızı tanıtmak amacıyla hazırlanan bu kataloglardan da istifade edebilirsiniz. Sonuçta bu konuda karar sizindir. Sağlıklı bir kafayla düşünerek sizi gelecekte mutlu edecek okullar ve meslekler seçin.
 
Gençlik, gücü ve zindeliği çağrıştıran bir kavramdır. Bu zaman dilimi, ömrün en güzel dönemidir. Türkiye, genç nüfus bakımından Avrupa’da başı çekmektedir. Bu aslında ülkemiz için büyük bir avantajdır. Zira Avrupa nüfusu her geçen gün yaşlanarak hareket kabiliyetini kaybediyor. Türk nüfusu ise her geçen gün daha da gençleşerek adeta göz kamaştırıyor.
 
Gençlik, hiç şüphesiz ki ülkelerin en dinamik gücüdür. Ülkeler bu güce dayanarak aydınlık yarınlara yol alırlar. Ülkeler genç nüfuslarını çağın gerektirdiği bilgi ve teknolojiyle donatmadıkça bu kesimden beklenen faydayı elde edemezler. Zira başarının yolu genç nüfusun iyi ve doğru eğitilmesinden geçiyor. Bunu sağladığınız ölçüde yarınlar güzelleşir.
 
Türkiye’nin 15 yaş altındaki nüfusu toplam nüfusun yüzde 30’u, 60 yaş üstündeki nüfusu ise toplam nüfusun yüzde 5’idir. Fazla söze ne hacet, rakamların dili her şeyi ortaya koyuyor. Bu rakamları AB ülkeleriyle karşılaştırdığımızda Türkiye’nin demografik avantajının ne seviyede olduğu rahatlıkla ortaya çıkabilir. Fakat bu genç nüfusun çağın gereklerine göre eğitilmesi hayatî bir öneme sahiptir. Aksi halde avantaj, dezavantaja dönüşebilir. Gençliği dünyayla rekabet edebilecek donanımda hazır kıta olarak yetiştirmeliyiz.
 
Gençler öncelikle ve özellikle meslekî bilgi ve beceri sahibi olmalıdır. Bununla beraber gençler çoğulcu, katılımcı, özgür düşünceden hakkıyla nasiplenmelidir. Şiddetin karşısında iri ve diri durmak için gençler hoşgörüyle, sevgi ve saygıyla mücehhez olmalıdır. Bu da okulda ve ailede titizlikle verilecek olan ahlak ve terbiye eğitimiyle mümkün olabilir.
 
Türk nüfusu özelde Avrupa’nın, genelde dünyanın en genç nüfusu olarak dikkat çekiyor. Avrupa Birliği ülkeleri genç nüfusumuza gıptayla, biraz da kıskançlıkla bakıyor. Çünkü onlar bu nimetten mahrumlar. Onların nüfusu geçen zamanla birlikte iyice yaşlanıyor.
 
“Derya içredir deryayı bilmezler” deriz ya, bizim durumumuz da öyle… Nüfusumuz genç; ama bunu ülkenin geleceği için avantaja dönüştürebilme becerisinden mahrumuz. Türkiye ne yazık ki genç nüfus imkânını layıkıyla kullanamıyor. Genç nüfusumuzdan istenilen düzeyde yararlanamıyoruz. Onları çağın gereklerine uygun yetiştiremiyoruz. Onlara aydınlık bir gelecek bırakamıyoruz. Onları sokakların (olmayan) insafına terk ediyoruz.
 
Ülkemizde her alanda planlama eksikliği hat safhadadır. Yarınları bugünden planlayamıyoruz. Günübirlik yaşamayı tercih ediyoruz. Yine bu bağlamda Türkiye’de genç işgücü, üretime yönlendirilemiyor. Türkiye’deki işsizlik herkes gibi gençlerin de belini büküyor. İşi ve aşı olmayan gençler, yaşları ilerlemesine rağmen yuvalarını da kuramıyorlar. Yarınlara dair umutları her geçen gün yok olan gençler, ister istemez hayal kırklığına uğruyor. Böyle olunca uyuşturucu, sigara ve popüler kültür gençlerimizi zehirli kıskacına alıyor.
 
Her işin başı eğitimdir. Gençliğin çağın gereklerine uygun olarak, dünyayla rekabet edebilecek düzeyde eğitilememesi bugünkü acılı tablonun oluşmasında birinci etkendir. İlköğretimden başlayıp üniversiteye kadar devam eden eğitim sürecinde ciddi eksiklikler göze çarpıyor. Ülkemizdeki genç nüfus uzun yıllardan beri merkezî sınavların kıskacında kıvranıp durmaktadır. Gençliğinin baharında olan bu insanların hayatı sınava endekslenmiştir. Sabahtan okula giden bu kişiler, okul çıkışında dershanelerden takviye eğitim almaktadır. Hatta bu öğrencilerin hafta sonu tatilleri de dershanelerde geçmektedir. Neticede sistemin eliminasyonu sonucu bu kişilerin çoğu yükseköğrenim şemsiyesinin dışında kalmaktadır. Gerçi son yıllarda öğrencilerin okul kurslarına yönlendirilmesi sorunu kısmen çözmüştür.
 
Türkiye’de lise eğitimini tamamlamak kişiye ciddi bir şey sağlamamaktadır. Yükseköğrenim sisteminin dışında kalan gençler, dershane kapılarında yıllarca üniversite hayaliyle gecesini gündüzüne katmakta, yine de birçoğunun hayali hayal olmaktan öteye gidememektedir. Böylece gençler ruhî travmalar geçirerek hayata küsmekte, gençliklerinin henüz baharındayken umutlarını yitirmektedirler. Böyle kişilerden topluma faydalı olması, insanları sevmesi, umutlarını diri tutması ve devlete güven duyması beklenebilir mi?