“Ekstra” dedi isek, Ahmet Metin Genç, “Alkışı hak etmeyen biri mi?” diye sorarak, sitem edebileceklerin olabileceğini de biliyoruz! İlişkileri, irtibatı, tercihleri ile Trabzon Büyükşehir Belediye Başkanı olarak, alkışları hak etmiyor mu? Ediyor…

Hele hele söz konusu Trabzonspor olduğun da, “Kaşına gözüne bakmam. Zaman ve mekân tanımaksızın, şartlar ne olursa olsun, hesap-kitap yapmadan yanındayım” diyor ve bir kere daha alkışı hak ediyor.

Ama bir yanı da var ki, O yandan bakınca için alkışı ne derece hak ettiği, Trabzonspor Divan Başkanlık Kurulu’nun hafta sonu yapılan toplantısında yaşandı.

Önce salonu dolduranların tümünün istisnasız coşkulu alkışını almasına vesile olan konuşmasının o bölümünü hatırlayalım:

*

“Başta bu güzel Cumhuriyeti bizlere emanet eden, onu ilelebet müdafaa ve muhafaza etmemiz için canla başla mücadele eden Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, silah arkadaşlarını, ecdadımızı ve tüm şehitlerimizi rahmet, minnet ve saygıyla anıyorum.

Gökyüzünde bağımsızlığımızın simgesi olan ay yıldızlı bayrağımız, Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün azmini, kararlılığını ve aynı zamanda Trabzonluların karakterini, duruşunu, benliğini ve hissiyatını temsil etmektedir.”

*

Benzeri ifadeleri aynı gün Yomra’da Efsane Trabzonspor kadrosundan Turgay Semercioğlu’nun kızının nikâhın da sarf eylediğini, orada da aynı takdiri azami alkışlarla aldığını da hatırlatalım

“İyi de bunlar bilinen, yaşanmış, yaşatılmış ve tarihe kayıt edilmiş, herkesin de takdirle ifade edip, bildiği gerçekler. O zaman ekstra alkışı neden?” diye sitem ederek soranlar da olacaktır.

Bugün; “Neden?” sorusuna cevap bulmayı, bir ipucu vererek kamuoyuna bırakıyorum!

Yer aldığı siyasi yelpazenin saflarında, Ahmet Metin Genç’in, geçmişten bugüne demokrasiden yana, “Yılmayarak, sabrederek ve de vazgeçmeyerek,” demokrasi için ortaya koyduğu mücadeleyi bilip, bugün aynı saflardan bu sözleri, O’nun gibi kaç kişiden duyabileceğinizi düşünün, ölçün, tartın…

Sanırım cevabı bulursunuz! Bulamayanlara yardımcı da oluruz!

DÜNDEN BUGÜNE

İmralı da kabine!

Önce; şeytan ile işbirliği yapmanın ne demek olduğunu bilmeyenler için o sözü hatırlatalım:

“Şeytan ile işbirliği yaparsanız, ona ihtiyacınız kalmadığında sessizce çıkıp gitmesini beklemeyiniz.”

Sonra da, 3 gün öncesinde; “PKK Türkiye sınırları dışına çıkma kararı aldı” açıklamasını hatırlayalım.

Ardın da, “Son yarım asırda terör devleti ile ilgili yaşananların tümünün BOP denilen Büyük Ortadoğu Projesi’nde, hem Kürdistan, hem Büyük İsrail Devleti adına yer alanlarla aynı olduğunu” da bir kez daha hatırlatalım.

Ve de, ilk etaptaki hedef olan, ülkemiz sınırları dışında kalan Güney de, PKK zihniyetindekilerle birlikte sözde devletin de ABD desteği ile kurulmaya başlandığını, hatta epeyce mesafe alındığını da bilelim. Bugünlerde olup bitenleri bilmeyenler için (!), 28 Ekim 2009’de yazdıklarımızı hatırlatalım:

*

Dönmekte usta, Prof. Dr. Mümtazer Türköne, “Osmanlı hainleri paşa yaparak, emri altına alıp kontrol ediyordu” dedi diye kıyamet koparılıyor.

Neden koparılıyor ki?

Adam, kendine verilen görev gereği sahne alıyor, lâf ediyor, yol açıyor.

Neyin yolunu?

İmralı’daki bebek katili bölücü başının her konuda sahne aldırıldığı ve yanına da 10 tane daha PKK’lı gönderilme yolunun açıldığını hatırlayın.

Sonra da katili şimdilik lider gören, gelecekte parti genel başkanı yapma hesabı içinde olanları da…

Daha sonra, bunların ilk kabinelerini İmralı Cezaevinde oluşturmak için yanına diğerlerinin gönderildiğini…

Bizimkisi “Şeytanın avukatlığı” cinsinden senaryo diyeceğim ama onca “olmazları” bugün “olmuş” gördükten sonra!

Bunlar “şeytana bile pabucu ters giydirip”, bu olmazı da olur yapabilirler mi?

*

Oldu olacak, Ortadoğu coğrafyası için 16 yıl öncesinden bugüne yansıyanın yukarıdakilerin ardından, bugünden yarına intikal edecek bir tespiti, “iddia” sayarak kayıt altına alalım mı?

O da, şu sıralar Gazze’de konuşlandırılacak BM Gücü ile olsun.

“O yer alacak, bu almayacak. Türkiye olacak, olmayacak!”

Gelin kimlerin olup olmayacağının cevabını, haberlerden, bizatihi şeytanın kendisinin beyanından alalım:

İsrail Başbakanı Netanyahu, Gazze’ye konuşlandırılacak uluslararası güçlere ilişkin, "Hangi ülkelerin kabul edilemez olduğuna biz karar vereceğiz" dedi. Netanyahu, ABD’nin de bu tutumu benimsediğini öne sürdü.”

Mevlana’dan Fındık Oyuncularına…

Kaç kez yazdık, çizdik, söyledik?

Hatırlamıyorum?

Şu fındığı, Çaykovski’nin “Fındıkkıran Balesi” ile karıştırıp, “Tiyatro için yazılmış bir oyun” sayanlara!

Aha; işte önceki gün de, Hacı Bektaş Veli’nin;
“Her ne ararsan kendinde ara” uyarısına zihnini kapatmış, kabahati sürekli başkalarında arayan birileri, yine “Fındıkta Oyun” dan dem vurmayı sürdürüyorlar.

Hem de, daha oyunun 5-10 gün önce, 350-400 kişilik salonda sahneleneceğini söylerken, şimdi bunu 500 ve üzerine çıkararak!

Ben diyeyim; “İşleri-güçleri”, siz söyleyin; “hedefleri-hesapları” sadece kendi çıkarları için fındığı oyun haline getirenlere, gerçeklerden uzak, kayıpları fazla olacak böylesi oyunun senaristlerine “Anlayana sivrisinek saz” diyerek Mevlana Celaleddin Rumi'den bir hatırlatmamız var: "Testinin içinde ne varsa dışarıya o sızar."

KISSADAN HİSSE

Yarın, Cumhuriyetimizin kuruluşunun 102. Yıldönümü.

Birinci Cihan Savaşı,

İstiklal Savaşı,

TBMM’nin kuruluşu,

Ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilan edilişi.

“Bunları ecdadımız, Mustafa Kemal’in önderliğinde nasıl yaptı?” diye soranlara Eski Milli Eğitim Bakanları’ndan, Giresun-Göreleli Hasan Ali Yücel’in (1897-1961) şu kıtası cevap olarak yeter de artar bile:

“Ölümsüz bir milletin tarihe saygısını,

Bakmasını bilirsen burada göreceksin.

Nasıl silmiş ecdadım ölümün kaygısını?

Mezar taşlarına bak ölümü seveceksin!”