Gerçek yaşamı unutup koştukça koşuyoruz bilinmeze doğru!
Yoğun ve stresli bir günün gecesiydi, erkenden yattım her zaman ki gibi.
İlerleyen saatlerde yani sanırım sabaha karşıydı ve bir el alnıma dokunarak uyanmamı sağladı.
Panikle uyandım, o arada rüyamda; dimdik bir yokuşu çıkmaya çalışırken kendimle inanılmaz cebelleştiğimi iyi hatırlıyorum.
Kan-ter içinde kalmışım.
Sisli gözlerimi açmaya çalışırken ayakucumda yakışıklı mı yakışıklı, heybetli birisini gördüm.
Hayal mi gerçek mi arasında kalırken ürkerek doğruldum yattığım yerden.
Gözlerimi ona dikip olayı çözmeye çalışırken bana Selam verdi,başını yere eğerek ve yatağımın ucuna iliştirdiği büyük cüssesiyle.
Başladı benimle sohbet etmeye ve tatlı tatlı sorgulamaya.
Şimdiye kadar yaşamımda ne olduysa her şeye vakıf olan bu kişiyi daha önce hiç görmediğime emindim fakat bir o kadar da tanıdıktı!
Az evvel yokuşu çıkmaya çalışırken neden onca yorulduğumu sordu. Yokuşların her zaman yorucu olması çok normal değil mi dedim, bıyık altı güldü. Haklısın ama: siz ölümlüler vaktinizin ne zaman biteceğini bilmeden neden bu yaşamın tadını değil de eziyetine kapılırsınız ki! Anı yaşasanız ve yıllar yıllar sonrasına hedeflenmeseniz olmaz mı? Ayrıca bunca yorulmak niye, diye sorduğunda daha da ürktüm. “ Siz ölümlüler” diyordu, sabaha karşı odama hatta yatağımın ucuna gelen bu kişi ölümsüzlerden biri ve sanırım benim vaktimin bittiğini bana bildirmeye, beni alıp gitmeye gelmişti! Endişem ve korkum gözlerimin büyümesine aynı zamanda az evvel rüyamda yokuş çıkarken gösterdiğim eziyetimin daha da artmasına vesile olmuştu, kalp ritmimin saniyede kaç attığını hesaplayamıyordum! Sadece SEN KİMSİN? Diyebildim!
Elini başıma götürerek “ ben senin tüm koşuşturmanın bittiğini söylemeye ve son durağa kadar sana eşlik edecek olan kişiyim” dedi. Yani Azrailimsin öyle mi dedim ağlayarak! Evet dedi!
Bir yandan da belimden beni nazikçe kavrayıp yatakta doğrulamamı sağlıyordu! Ama daha çok erken, ben gelemem ayrıca gelmek istemiyorum çünkü çocuklarım bensiz ne yaparlar, onlar daha çok küçük, bensiz ne yaparlar? Ben anne-babamın ilk ve tek evladıyım, benim yokluğum onları perişan eder hayır hayır ben gelemem, sen şimdi buradan git ve çok uzun yıllar yanıma uğrama, defol git odamdan ! desem de söylediğim her şeye mantıklı bir cevabı oluyordu ama ben onu duymamayı tercih ediyordum. Büyük cüsseli adamı odamdan kovmaya çalışırken büyük efor sarfetmiş olmalıyım ki terden bi’su olmuşum. O arada başka bir el başıma dokundu ve beni sarsmaya başladı, kendine gel ne olur kendine gel diye beni hırpalayan adam bu defa kocam dı. Korkuyla açtım gözlerimi ona baktım yaşlı gözlerimle o benden daha çok korkmuş olmalı ki gözbebekleri yerinden çıkacakmış gibi bakıyordu!onu canlı kanlı karşımda görmenin rahatlığıyla kendimi bırakmışım yani kendimden geçmişim, saatler sonra kendimi hastane odasında buldum! Evet, o gece yaşadığım şey rüyaydı fakat Allah’ın bir uyarısıydı.
Azrail meleği gerçek manada yanımıza geldiğinde kovamaz teslim olur gideriz ve ölüm gerçekleşir!
Ölüm için hiç hazır değil değil mi?
Daha yapacak yüzlerce işimiz var!
Sahi ölüm için insan kendini hiç hazır eder mi?
Elbette bunların cevapları yaşamlarımızda gizli! Bu anlatımım bir rüya üzerineydi fakat yarın gerçeğini de yaşayabiliriz, vakitli veyahut vakitsiz! O sebepten çok yormayalım kendimizi ve anı güzelliklerle dolduralım çünkü bu günün yarını meçhul!