Yakın tarihte ne çok ölüme şahit olduk değil mi?

Birer birer göçüp gidiyoruz bu diyardan. Belki de yaşım ilerlediği için fark ediyorum, belki rastlantı, belki algıda seçiciliktir nedeni kim bilir? Her ne olursa olsun nedeni sıkça ölüme tanıklık ettiğimiz bir gerçek. 

Her şey savunmanın bel kemiği namı değer Dozer Cemil’in zamansız gidişiyle başladı. Cebinde 5 lira ile bir mahcubiyet bırakıp gitti kalbimize, aklımıza, vicdanımıza…

Bu zamansız gidiş ile başladı her şey. İlk domino taşında olduğu gibi.

Önce sahnelerin görüp görebileceği en büyük Trabzonsporlu, takımı için birçok marşa imza atmış, bestelemiş güzel insan Kazım Koyuncu ayrıldı aramızdan. Beni derinden etkileyen, yüreğimde iz bırakan bir ölümdür bu. Tribünleri öksüz bıraktı ama marşsız bırakmadı Kazım. Ardında onbinlerin hep bir ağızdan haykırdığı marşlar bıraktı. 

Bu büyük kaybı bir başka büyük kayıp izledi. Efsane kadrodan Kadir Özcan’ı da bir süre sonra kaybettik.   60'ın başlarında idi. Futbolcu iken taktığı şampiyonluk apoletini antrenör olarak takamamıştı daha. Efsane kadronun önemli bir ismi olarak zirveye taşıdığı futbol hayatını mütevazi bir teknik direktör olarak tamamladı.

Durmuyordu ölümler, birer ikişer azalmaya devam ediyorduk. Sahada, tribünde, masada…

Trabzonspor’a mal olmuş kişilerden bahsederken iki gün arayla vefat eden Trabzonspor yönetim kurulu üyesi Sebahattin Çakıroğlu ve Trabzon kanadının güçlü ismi Engin Kara’yı da anmamak olmaz. Sebahattin ağabey kötü hastalığa yenik düştü, Engin Kara ise bir deniz kazasında hayatını kaybetti. Bu ölümleri Gurbetçi Gençlerin kurucularından Erbay Küçük’ün ölümü izledi. Erbay ağabeyi omuz verdiği eski ortağı sırtından vurdu.

Sanki hazan mevsimine girmişti Bordo Mavili renkler. Camiaya mal olmuş kişilerin aramızdan ayrılışı soluksuz devam ediyordu. Birer birer, ikişer ikişer…

Bir sabah 1967 Derneği Başkanı Alaattin Hatayoğlu’nu kaybettiğimizi duyduk sosyal medyadan. Şike sürecinde takımının yanında dağ gibi duran adam sessiz sedasız çekip gitmişti buralardan. Oysa daha bir ay önce kongrede, siyasilerin, bürokratların yüzüne vurmuştu tüm gerçekleri, korkusuzca…

Bir başka gece de Engin Kalafatoğlu’nun göçtüğünü duyduk. Şike sürecinin bir başka kilometre taşı. Sağlığına dikkat eden, kendine bakan, giyinmesini, konuşmasını, oturmasını, kalkmasını bilen bir adamdı Engin ağabey. Unutmadan Ufuk Arslan’ı da  zamanın hastalığı kovide kurban verdiğimiz notunu da düşelim. Kağıthane TS Derneği yönetim kurulu üyesi, TS kongre üyesi, gerçek bir arma sevdalısı..

Trafik terörüne kurban verilen taraftarlar, maç dönüşü eşine "bu senede bizi şampiyon yapmayacaklar" deyip, bu tezatı kalbi kaldırmayalar vs… Bu liste uzar gider.

Haa birde Eren'imiz var bizim. “İyi ki doğdun Eren” Yaşarken adını bilmesek de ölümü sonrası adını efsanelerimizin yanına yazdığımız.

Son olarak da iki gün önce Cevat Kol'u uğurladık sonsuzluğa. Trabzon'a, Trabzonspor'a adanmış bir hayat. Yönetici, futbolcu, sanatçı, taraftar derken bir de gazeteci gönderdik öteki tarafa..

Onlar başardılar. Bedenleri öldü ama isimleri bu yazıyla tarihe kazındı, artık ölümsüz onlar..

Birilerinin beni de hayırla anacağı,  satırları arasına alacağı o güne selam olsun..

Sağlıcakla…