Evimde aylardır “ Hadi orasını da, hadi burasını da değiştirelim, ay şunu da yapsak fena olmaz! ” diyerek süregelen bitmek bilmeyen tadilatım “ Biz bunlarla uğraşıyoruz ama memleket yangın yeri, bir yanda ağlayan analar, bir yanda patlayan bombalar, bir yanda ellerinde olsa birbirlerini havaya uçuracak raddeye gelmiş nefret dolu siyasetçiler “ gibisinden vicdani tepkilerime karşın “ Yarına garantimiz mi var İnci? Boş veeeer git uzaklara! “ diyen beynimi gümbür gümbür yiyip bitiren gezenti psikolojimle elimde yavruşum Melisamla yeniden düştüm yollara… Kociş gelemiyor, çünkü tatilin süresi çok uzun ve o evdeki ustaların başında kalmak zorunda. Canım fedakâr kocam… Biz uzaklara, sen ustalara diyerek bindik uçağa…
Bu defa rotam Hint Okyanusu civarı. Ve ilk durağım Maldiv Adaları…
Türk Hava Yolları ile 8 saatlik direk uçuşu gece yolculuğu olduğu için saatlerin nasıl geçtiğini anlamadım bile.  Çünkü hep uyudum… Pilotun “ Alçalmaya başlıyoruz “ anonsuyla saatler sonar zıpkın gibi uyanan bendeniz aşağıya doğru baktığımda bu kadar muhteşem manzarayla karşılaşacağımı hiç düşünmemiştim. O nasıl bir deniz rengiydi öyle?  - Bu deniz ise bizimkiler ne?-  diyerek bakındım altımızda uçsuz bucaksız uzanan okyanusa.
İnsek mi, yoksa yukarıda saatlerce daha kalsak mı bilemedim. Büyülenmiş gibiydim.
İndiğimiz Male adası,  irili ufaklı yaklaşık 1200 adadan oluşan Maldiv Cumhuriyetinin başkentiydi. Ve ülke Müslüman’dı. İtiraf ediyorum pasaport kontrol noktasında ki türbanlı polis memurunu görene kadar Maldiv’in Müslüman ülke olduğunu bilmiyordum. Normalde bir ülkeye gitmeden önce o ülke hakkında araştırma yapardım. Ama evdeki telaştan olsa gerek bu defa atlamıştım. Sanırım  “ Deniz, kum, güneş, romantizm, aşk adası “ beşlemesinin bir Müslüman ülkeye ait olabileceğini hesaplayamamıştım. Çünkü son gördüğümde bütün Müslüman ülkeleri kan gölü durumundaydı. Oysa Maldiv böyle bir yer değildi. Böyle duru bir yerde dolayısıyla Müslüman bir ülke olamazdı… Durum olağan dışıydı. Yani benim bir suçum yoktu.
Pasaport görevlisinin son kontrollerinden sonra hemencecik çıkış noktasına ulaşıyoruz. Trabzon havaalanın bile daha büyük olduğu bu hava limanında, elinde adım yazan küçük bir pankartla bizi otelimize götürmek üzere bekleyen otel görevlisinin, bizi gördüğü anda tüm samimiyeti ve içtenliğiyle adeta bizi korumak istercesine “ korkmayın burada terör yok, güvendesiniz…” uyarısı ikimizi de şaşırtıyor!  Kızım bana ben kızıma bakıyorum ürkerek. Lanet olası terör belası, korkunç bir şekilde şöhret olmuş ülkemin yurt dışında binlerce kilometre uzağında bile üzerine çökmeyi başarmıştı ne yazık ki!
Elin Maldivlisinin kendimi güvende hissettirmek için bana Male aksanına karışan İngilizcesiyle yapmış olduğu bu uyarı o an büyük bir üzüntü veriyor bana. Burada ülkemiz böyle tanınıyorsa, Avrupa’yı düşünemiyorum bile!
Kalacağımız otele 10 dakika kadar süren bata çıka sürat motoru yolculuğunda bile kameram hep kayıtta. Adı üstünde sürat motoru! Panik atak hastalarına asla tavsiye etmiyorum. En azından yüksek dozda ilaç almadan asla… Hani bazen filmlerde olur… Hiç beklemediğiniz anda muhteşem bir manzara beliriverir gözünüzün önünde... İşte aynen öyle oluyor 10 dakika sonra. Bir yandan bata çıka dalgaların arasından etrafımıza serpiştirilmiş minik adaları, bir yandan da ardımızda kalan başkent Male adasını seyretmeye bakakalmışken pat diye çıkıveriyor önümüze kalacağımız otelin bulunduğu ada. Daha doğrusu otel ada. Çünkü tüm ada bir otelden oluşmakta.
Hava anormal nemli. Soğuk bir ülkeden direk yazın ortasına düşmek vücut ayarımızı bozsa da elinde soğuk bir elbeziyle bizi karşılamak üzere bekleyen personelin cana yakınlığı tüm nemi ve yorgunluğumu unutturuyor bana. Bir kez daha anlıyorum ki – Güler yüz- başka bir şey…
Elimi yüzümü silip, ferahlayarak lobiye geçiyorum. Bu defa elinde soğuk coco suyu içeceği ikramıyla başka bir personel beliriveriyor yanımda. O da – Güler yüzlü-
Sonrasında yerel kıyafetleri içinde Zoo Been geliyor yanımıza. Uşağımız. Evet, evet… Yanlış okumadınız. Otelde böyle bir kültür var. Tüm tatil boyunca bizimle o ilgilenecekmiş. Kendini tanıtıp, gerekli bilgileri aktararak odamıza yerleşeceğimiz shuttle’ye doğru bizi yönlendiriyor…
Bir an önce odama geçip bavullarımdan ve üzerimde giydiklerimden kurtulmak istiyorum. Pür dikkat muhteşem bir doğa manzarasına sahip yeşillikler arasından çekim yapıyordum ki aman Tanrım o da ne! Yoksa sürat motoru battı da ben cennete mi geldim?
( Devamı haftaya…)