Biz üniversite hocaları, üniversiteye gelen öğrencilerin, liseden eksik ve yetersiz geldiklerini söyleriz. Lise öğretmenleri onların ortaokuldan eksik geldiklerini söylerler. Ortaokuldaki öğretmenler öğrencilerin ilkokuldan eksik ve yetersiz geldiklerini savunurlar. İlkokul öğretmenleri de çocukların aileden eksik ve yetersiz geldiklerini ileri sürerler. İş ta ailelere kadar indikten sonra ailelerin de söyleyeceği bir şey vardır elbette… Onlar da söyle bir savunma yaparlar: “Ne yapalım? Allah bana böyle çocuk verdi, ben ne yapabilirim?”
 
Görüldüğü gibi kimse sorumluluğu üzerine almak istemiyor. Aslında hepimiz sorumluyuz; aileler elbette daha çok sorumludur. Çünkü çocuk ilk defa ailede gözünü açıyor ve kültürlenme süreci aile içinde başlıyor. Eğer bu süreç zengin bir etkilenme imkânı sunabiliyorsa, çocuğun okul yaşamı da etkili bir biçimde devam ediyor. Aksi halde çocuğun okul yaşamı sorunlarla iç içe bir hal alabiliyor.  Sorumluluğu ailelerle birlikte bütün eğitimcilerin üstlenmesi, hem bireysel eğitimi, hem de kültürel gelişmeyi sağlıklı bir düzeye getirebilecek sonuçlar doğurabilir. Gelin sorumluluğu biraz da kendi üzerimize alarak, çocuk-aile-okul ilişkilerini tartışalım.
 
Önce ailenin çocuğun eğitiminde çok büyük bir etkiye sahip olduğunu kabul etmek zorundayız. Bir çocuğun hayatının ilk dört yılında ebeveynlerden aldığı eğitimin önemi, dört yıllık bir kolejin verdiğinden çok daha fazladır!.. Öyleyse öncelikle ana-baba eğitimi üzerinde durmak, ana-baba eğitiminin kalitesi ile ilgili sorunları en aza indirgemek için bir çaba içerisine girmek zorundayız.
Evde oturma şansına sahip ve oturmak zorunda olan anneler için en büyük avantajlardan biri de evi sürekli temiz ve derli toplu tutma fırsatına sahip olmalarıdır. Derli toplu bir ev ortamı, çocuğun zihnine düzenli bir dünyada yaşamakta olduğu fikrini yerleştirir. Kirli ve darmadağınık bir ev, çocukta dağınık bir düşünme tarzını geliştirir.
 
Herhangi bir okulda çalışan hiçbir öğretmen, annelerin ihmalkâr davrandığı çocukluk yıllarını telâfi etmekte yeterli olamaz. “Bir baba, yüz erkek öğretmene; bir anne de yüz kadın öğretmene bedeldir”. Buna göre aile eğitiminin temeli sağlam atılmalıdır. Toplumsal sorunların en temel kaynağı aile eğitimine dayanır. Çocuk istismarından, şiddete, bağımlılıktan teröre kadar bütün sorunların kaynağı, bir şekilde aileye dayanır. Öyleyse ailenin sağlam temellere dayanıyor olması önemlidir. Aile artık ‘eğitimsiz’ olmaya uygun değildir. Aile bireyleri özellikle anne-babalar, eğitimin sürekli gücünden yararlanmalı, çocukların eğitimini sadece okula ve çevreye teslim etmemelidir. Okullar da çocukların eğitimine ailelerin eğitimini de katmalıdır ki, eğitimden istenen eğitimsel sonuçlar elde edilebilsin.
Sağlam bir aile geleneğine sahip Türk ailesinin son zamanlarda olumsuzluklar yaşadığını görmek, geleceğimizden ümitsiz olmamıza kadar bizi götürmemelidir. Yapılacak tek şey, eğitimin gereğini yerine getirerek, toplumsal eğitimi aileden başlayarak yeniden inşa etmektir.
 
Toplumun eğitim düzeyinin istenilen yerde olmamasının birçok sebebi var, ama öncelikle aile ve okulun olduğunu da gözardı etmememiz gerektiğinin altını çizmekte yarar vardır.