Eğitimi kutsallaştırarak işlevsiz hale getirdiğimizin farkında değiliz. Üstelik eğitime yanlış anlamlar yükleyerek bu işi yapmışız. Eğitime o kadar çok anlamlar yüklemişiz ki eğitimle ne yapacağımızı şaşırmışız. Bir asır önce eğitimin tek işlevi vardı:

Bütün toplumu okur-yazar yapmak; hiç olmazsa bütün toplumu ilkokul mezunu yapmak, eğitim sisteminin tek hedefi olarak değerlendiriliyordu. Bütün toplum ilkokul mezunu olursa, ülke olarak kalkınmış olacağımıza inanıyorduk. Kalkındık mı? Kalkınmanın ölçüsü ne, ya da kim? Eğer ABD’ni ölçü olarak alıyorsak kalkınmamızın mümkün olmadığını söyleyebiliriz.  

Çünkü biz kalkınırken onlar da doğal olarak daha fazla kalkınmaya devam edecekler. Bir zamanlar kalkınmış olmak için kişi başına düşen milli gelirin belli bir miktarda olması gerekiyordu. Şu anda o miktar daha yukarıya çekildi. Yani biz her zaman “az gelişmiş” ya da “gelişmekte olan” ülke olmaktan kurtulamayacağız. Okuma-yazma oranının yüzde yüze çıkarılması toplum olarak kalkınmış olmamızı sağlamıyor maalesef. Eğitim-ekonomi-kalkınma üçlüsü bu kavramların birbiriyle çok ilişkili olduğunu anlatıyor.

Acaba eğitim mi kalkınmanın sebebi, yoksa kalkınmış olmak mı eğitimin sonucu? “Tavuk- yumurta” meselesi… Şurası bir gerçek ki kalkınmış ülkelerin eğitimleri gelişmiştir; gelişmiş ülkelerin hem ekonomileri hem de eğitimleri gelişmiştir. Şunun altını çizelim. ABD’ni ölçü alarak kalkınmışlık hikâyeleri yazarsak biz hiçbir zaman kalkınamayacağız demektir. Çünkü biz onları yetişme gayreti içerisindeyken onlar daha da ileriye gideceklerdir. O zaman kalkınmayı kalkınmışlığı yeniden tartışmaya açmak gerekiyor.

Dünyanın her yerinde eğitim kalkınmanın ve ekonominin lokomotifi olarak kabul ediliyor. Ama eğitim kavramını anlamlandırmada sorunlar yaşadığımız da bir gerçek… Mesela “İyi eğitim görmüş biri” diye anlatmaya çalıştığımız kişi, aslında iyi öğretim görmüş bir kişidir; iyi eğitim görmekle iyi öğretim görmek arasındaki ayrımı görmek gerekir.

Mevlana “İstidat ve kabiliyeti, veraseti inkâr mümkün değildir fakat bunları terbiye ile ıslah etmek imkânının bulunduğu muhakkaktır,” diyor. Buradan anlaşılıyor ki eğitim(terbiye)in temel amacı ıslah etmektir, öğretmek değil. İnsanoğlu birtakım yeteneklerle doğar. Bu yeteneklerin oldukları biçimde kalması ve kullanılmaması insanoğlunun ıslah edilmemesini ortaya çıkarır. Eğitim insana yeni yetenekler, kabiliyetler kazandıramaz ama var olan yeteneklerini ortaya çıkarır ve insanın ıslah edilmesine katkı sağlar. İnsanın ıslahı insanın “insan” olmasının gereğidir. Yeteneklerini ve kabiliyetlerini eğitim marifetiyle eğitmeyen insan topluluğunun eğitimden yeterince faydalanamadığını söylemek gerekir. Çocuk ve gençlerin sadece öğretimi ile ilgilenerek eğitiminin ihmal edilmesi, eğitimin başarısızlığının en önemli sebeplerinden biridir. Toplumda ortaya çıkan bütün “insanlık dışı” davranışların sebebi eğitim sistemi, dolayısıyla okuldur. Okul “öğretim” merkezli olmaya devam ederse, toplumsal durumun değişmeyeceğini söylemek gerekir. Okul eğitimin ıslah edici gücünü merkeze alarak bugünkü durumundan kurtulabilir.

Eğitimin ıslah edici gücünden yararlanarak eğitim sistemini yeniden inşa etmek zorunluluğu vardır.