Anlatılanlara göre, bir gün genç bir adam Socrates’e gelir
Ve "İrfan ve bilgi kazanmak için yüzlerce mil yol yürüdüm.
Öğrenmek istiyorum, bu yüzden sana geldim. Bana bilgi verir misiniz?"
diye sorar.

Socrates, "Gel beni izle" der.
Tanınmış hoca sahile doğru yollanır.
Kendisi ve genç takipçisi su kalçalarına gelinceye kadar suyun içinde yürürler.
Sonra Socrates yoldaşını yakalar ve başını suyun dibine batırır.
Genç adamın zorlu çabalarına rağmen hoca onu suyun altında tutar.

Nihayet, adamın direnme gücü tükenince, Socrates genç adamı sudan çıkarır,
öğrenci adayını sahile yatırır ve pazar yerine döner.

Genç adam gücünü toplar toplamaz, Socrates’i bulur, ona:

"Sen bir öğretmen ve alimsin," der kızgınlıkla ve protesto ederek
"Neden bana bu kadar kötü davrandın?"

"Suyun içindeyken," diye sorar Socrates, "herşeyden çok ne istedin?"

"Hava istedim" der genç adam.

Bunun üzerine Socrates şöyle söyler,

"Bilgi ve anlayışı hava kadar istediğin zaman,
kimseden bunu sana vermesini beklemeyeceksin.
Buna her yerde ve her zaman sen sahip olacaksın"...
Kıssadan Hisse:  Çocuklarımızı okula biz istediğimiz için değil, onlar okula gitmek istedikleri için göndermeliyiz. Çocuklarımızın öğrenmeye istekli hale gelmelerinde en büyük sorumluluğun öğrenci kişilik hizmetlerinin, yani “rehberlik servisinin- rehber öğretmenlerin” olduğunu unutmamak gerekir.
Çocuklarımızı bizim istediğimiz mesleğe yönelterek, hem onların mutsuz olmalarına neden oluruz, hem de başarısız…Unutmayalım, “Gönülsüz yenen aş, ya mide ağrıtır, ya da baş!..”