Sokağın tozunu üzerinde taşıyan insandan asla zarar gelmez.
Elbisesi kirli olanın ellerinde çoğu zaman alın teri vardır, emeğin kokusu vardır, hayatın ağırlığını taşıyan bir yorgunluk vardır.
Çamuru giysisine bulaşmıştır ama vicdanına değil.
Çünkü kir dediğin şey sabunla çıkar, suyla arınır, güneşe serince de kurur.
Ama düşüncenin karanlığı böyle midir?
Bir kez karardı mı, hiçbir güneş aydınlatamaz, hiçbir sabun temizleyemez.
Biz yıllardır yanlış yerden korkmayı öğrendik.
Cebinde para olmayanı tehlikeli sanıp, gönlü kararmış olanı yanımıza oturttuk.
Üzeri başı dağınık olanı dışladık ama yüzünde tebessüm taşıyan yalancıların peşinden koştuk.
İşin tuhafı, insanı yaralayan da her zaman pırıl pırıl giyinenler oldu; en temiz görünenlerin zihninde en kirli hesaplar saklandı.
Oysa hayat bize sessiz ama çok net bir ders veriyor.
Gerçek kir, pantolona bulaşan çamur değil; zihne bulaşan kötülüktür.
Düşüncesi kirli olan, lafını ipek gibi dokur ama içi zehirle doludur.
Yanına yaklaşır, gülümser, omzuna dokunur ama içinden seni küçümser.
Yeri gelir en tatlı sözlerle kendini anlatır ama geceleri başını yastığa koyduğunda bile o karanlıktan beslenir.
Çünkü kirlenmiş bir düşünce, sahibini de çevresini de zehirler.
Onun yanında durduğunda önce kalbin üşür, sonra güvenin bozulur, en sonunda da insanlara karşı bakışın değişir.
Elbisesi kirli olandan korkmayın.
O, muhtemelen akşama kadar çalışan bir işçidir.
Bir ustadır, bir tamircidir, bir çiftçidir.
Sıcak bir yaz gününde ter dökmüş, kışın ayazında soğukla, karla, kışla kavga etmiştir.
Onun kir dediği, emeğin izidir.
Onun elinin kiri, insanlığın en temiz hâlidir.
Ama düşüncesi kirli olan başkadır işte…
Ne kadar temiz giyinse de ne kadar hoş konuşsa da içindeki lekeleri onu değersizleştiriyor.
Sözünde bir kıvılcım, davranışında bir gölge, bakışında bir iğneli hesap mutlaka kendini belli eder.
Hatta bazen kir, en çok ona yakışır; çünkü zihninin karanlığı yüzüne yansımıştır.
Giydiği en güzel elbise bile onun içindeki kuyuyu kapatamaz.
Bugün toplumun sıkıntısı da buradadır.
Biz elbisesi kirleneni hor görürken, kirli düşünceleri olanları alkışlamaya alıştık.
Gerçek iyinin üzerindeki tozdan rahatsız olup, kötülerin parlatılmış sözlerine kanıyoruz.
O yüzden her anlamda aldanıyoruz; dostlukta, işte, siyasette, günlük hayatta…
Çünkü paketine bakıyoruz, içindekine değil.
Halbuki insan dediğin bir cümledir,
Kurulan değil, okunan…
Görünen değil, hissedilen…
Temiz olan el değil, kalptir.
Temiz olan gömlek değil, zihindir.
Korkacaksan şundan korkun
Gözünün içine bakarken içinden bin tane hesap yapanlardan korkun
Gülerken bile kötülük düşünenlerden korkun
Seni olduğun gibi değil, işine geldiği gibi görenlerden…
Menfaati bittiğinde yüzünü dönenlerden…
Temiz görünmek için kırk takla atıp, içindeki çamuru gizleyenlerden korkun.
Ve sakın unutmayın
Düşüncesi kirli olanın gülüşü bile lekeli olur.
Bu yüzden, kapını çalanın elbisesine değil, niyetine bakın.
Yüzüne değil, yüreğine bakın.
Cebine değil, vicdanına bakın.
Çünkü elbisesi kirli olanı su temizler…
Ama düşüncesi kirli olanı, hiçbir şey temizleyemez. Ne su ne de başka bir şey
Gerçek tehlike, dışarıdan değil içeriden gelir.
Dışı pırıl pırıl görünen ama içi karanlık olan o insanlardan…
İşte onlardan korkacaksınız.