Son göbekten o da döndü.
Ve de acayip Atatürkçü oldu.
Yaptığı son paylaşımda,
"Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.
Atatürk her 10 Kasım’da yeniden doğar.

Bu ne sevgi ah!
Bu ne ıstırap...
Böyle vekillerle
Halimiz harap!
EDEPSİZ HERİF!
Takma adı Can Kemal Özer.
Bu can Kemal Özer denen zat adeta provokatör;
Bir köşe yazısında:
"Atatürk'ü sevenler Müslüman değildir "diyor.
Atatürk'e ve onu sevenlere saldırıyor...
*
"Saçmalamış" derim geçerim.
"Atatürk'ü sevmiyor "derim geçerim...

İyi de "Atatürk'ü seven Müslüman değildir"
Demesine nasıl tahammül edilir ki?
*
Bir insanın Müslüman olmasının,
Ya da olmamasının Atatürk'le ne ilgisi olabilir?
*
Öyle ya,
Bir Gayri Müslim,
Müslüman olmak için kelimeyi şahadet getirdiğinde biz onu Müslüman oldu biliriz.
Şimdi adama,
"Kelimeyi şahadet getirdin ama yetmez.
Atatürk'ü seviyor musun?"
Şayet ,
"Seviyorum" derse,
O şahadet kabul değil öyle mi?
*
Vay münafık seni vay.
Vay ahlaksız seni vay.
Vay Allah’ın dinini dahi tahrif eden ilim düşmanı İblisin angolofu.
Nasıl da şımardınız böyle.
Nasıldı haddi aştınız.
Nasıl da doldunuz taştınız böyle?
SUYA ZAM KÖYLÜYE EZİYET!
Önceki gün bizim politik kuliste,
"Düzköy'ün su sitemi " başlığı ile haklı bir yakınmaya yer vermiştik.
Şimdi konuyu biraz daha açalım.
Suyun metre küp olarak maliyeti hesap edildiğinde,
Köylüye gelen su makbuzları en az 150-200 lira civarında.
*
Bu dediğim gibi en az tutan miktar.
300-400 lirayı bulan faturalar söz konusu.
Oysa köylü devletinden hiç beklentisi olmaksızın zor şartlarda ayakta kalmaya çalışan insanlarımızdır. Her birinin en az 2 veya üç ineği var.
Tarım ve hayvancılık yapmaktadırlar.
Kendi imkanlarıyla vakti zamanında buldukları köze sularını Köy Hizmetlerinden temin ettikleri borularla evlerine getirmişlerdi.
*
Ancak TİSKİ bu suları artık kullandırmıyor.
Oysa tarla/bahçe sulamaları köylü için zorunludur.
Bu suların kullanılması engellenirse tarım biter.
Köylü gider.
*
Zaten köylerde adam kalmadı.
Herkes kentlere çöreklendi...
Bu gidişat gidişat mıdır?
*
Evet, ver emri;
Tak sulara sarfiyat saatlerini.
Kes faturayı ödesinler parayı.
Ne ala Mualla!
*
İyi de bırakın köylüyü koruyup/kollamayı,
Köylüyü küstürmektesiniz...
Bunun bedelini şehirde çok daha fazla ödeyeceksiniz.
Bu arada, Tarım ve hayvancılık bitecek.
Amaç bu ise, süper bir proje...
Suya zam,
Köylere paydos!
AYA BAK MÜDÜRE BAK
Bir lise müdürü,
10 Kasım’da okula Atatürk Tişörtü giyen öğrenciye kızarak;
"Ne demek Atatürk tişörtü?
Ben de okula donla gelmek isterdim."
*
İşte diyalog bu.
Ve güya bu müdür haklıymış gibi de bir CHP'li zattan o müdüre destek gelmiş.
Allah'ım tişörtün muadilinin don olmadığını anlayamayan bir müdür.
Ya da anladığı halde zırvalayan bir müdür.
Zırvaladığı halde ona destek veren bir cehapeli zirzop.
Bence o çocuk bu iki çapsızdan çok daha değerlidir.
İşte o kadar...
HEPİMİZ PİR'İMİZ İÇİN
Herkes bir kişinin sevdiği müziği dinlerse,
Herkes bir kişinin sevdiği okula giderse,
Herkes bir kişinin keyfine göre giyinirse,
Herkes bir kişinin görüşüne göre hayatını dizayn ederse,
O bunun adı:
Entarisi dım dım yar.
ERSUN NE DERSUN!
Ya Ersun Hoca!
Nedir bu son beyanların?
Aziz Yıldırım’a üzülmelerin...
Sahi Trabzonspor'dan kovulalı daha bir ay olmadı,
Derdin ne senin?
Bu laflarınla açıkça:
Aziz başkan,
Aykut'u at,
Topu tut.
Bana at.
Yaşa Aziz yaşa...
MİSFAK
Bedri Rahmi İlkokulu’nda bir din dersi öğretmeni çocuklara din derslerinde çocuklara dişlerini fırçalamanın ağız temizliğinden ziyade misvak üzerine tavsiyelerde bulunmuş.
Yahu be adam!
Senin zekan yok mu?
Misvak o günün koşullarında çaresiz ve alternatifsiz gerekliydi.
Ve her ne olursa olsun ağız temizliğine vurgu yapılması muhteşemdi.
*
Ama bu gün kalkıp misvak tavsiye etmek,
Arabaya değil, deveye binmeyi önermek gibidir.
Bu gün "misvak da misvak" demek,
Her yönüyle o yılların koşullarıyla yaşama rıza göstermek,
"Çamaşır makinesi,
Buzdolabı,
Radyo/televizyon vs.
Kullanmayın" demektir.
Yapmayın Allah aşkına!
Biz çocukları okullara gelişsinler diye gönderiyoruz,
Siz onların ruhunu karartıyorsunuz...
Ayıptır!
Hadi ayıp diye bir derdiniz yok ise,
Günahtır günah!
*
Öte yandan bu zat,
Çocuklara bu dünyanın önemli olmadığını öneriyor.
Bu dünyanın önemli olmadığını anlatmak için adam öğretmen olmuş.
Şu düştüğümüz hallere bakın...
BİR TAKA BİR EKMEK
Hüseyin Cuhadar,
Trabzon Araklı’dan.
Kocaeli'nde ticaretle uğraşıyor.
"Memleket sevdam bitmiyor.
Bir Taka,
Bir ekmek alarak güne başlıyorum.
İyi ki Taka ve sizler varsınız.
Trabzonspor bizi kanser etti.
12 Bin Lira verdim Digitürk aldık,
Ama artık kimse izlemeye de gelmiyor.
Hem ne izleyecekler ki?
Şampiyon olacağız diye yola çıktılar,
Borç bini aştı.
Hiç kredi kartıyla yatırım yapılır mı?
Yazık batırdılar Trabzonspor'u.
CAFEDE SÜT İÇMEK GÜZELDİR.
Şu Cafelerde neden süt içilmez?
Öyle ya,
Çay var.
Kahve var.
Ada çayı var.
Neskafe var.
Ama süt yok.
Üstelik kış geldi.
Sıcak ve besleyici süt içmek gibisi varken.
Al çay/ver kahve...
Yok gerçekten bu özellikle cafe işletmecilerine öneriyorum.
Artık süt içmek isteyenlere süt verin!
Hem müşterisi,
Hem de getirisi çok uygundur.
ŞEHİR BİTTİ!
Artık "cek/caklı" cümleler istemiyoruz.
Artık Trabzon turizm şehri olacaak!
Çevre yolu yapılacak.
Artık Yatırım Adası yapılacak,
Demiryolu geleceek!
Gibi ucu açık vaatlere karnımız tok.
Artık vaktimiz yok.
Şehir bitti şehir...
FIKRA
Adolf Hitler henüz çok küçüktür.
20. yüzyılın başında bir evde babasına sormuş:
"Baba!,
Kedilerin kuyruklarını kesip kemer yapmak günah midir?"
Baba ilgisizce;
"Günahtır evladım" demiş
Peki baba zencilerin derilerinden paspas yapmak günah midir?"
"O da günahtır evladım"
"Peki baba Japonların beyinlerinden çorba yapmak günah midir?"
"Ooofff!
O da günahtır evladım"
" Peki baba Yahudilerin yağlarından sabun yapmak günah midir?"
Baba en sonunda dayanamaz:
"Değildir ulan!
Oooff bee Adolf ,
Nerden aklına gelir böyle sorular sormak?!..."