Milli Eğitim Bakanlığı, yurt içinde ve yurt dışında yerli veya yabancı kurum ve kuruluşlarla veya başka ülkelerle işbirliği anlaşmaları çerçevesinde kurulan ve ulusal veya uluslararası proje yürüten okul ve kurumlar ile belirli eğitim reformu ve programları uygulayan okulları “proje okulu” olarak belirleyen bir yönetmelik çıkarmıştır.  Aynı yönetmelikle bu okul ve kurumlara yapılacak öğretmen atamaları, yönetici görevlendirmeleri ile bu kapsamda tanımlanan proje okullarının bünyesindeki ortaokullara öğrenci seçilmesine ilişkin usul ve esasları düzenlenmiştir.
 
Bu yönetmeliğin “öğretmen ve yönetici atama usulü” yazılı ve görsel basında çokça tartışılmış ve tartışılmaya da devam etmektedir. Bu tartışmalar çerçevesinde 24 Kasım Öğretmenler Günü’nde Ankara’da bir yürüyüş yapılması da planlanmaktadır. Bu yönetmeliğin karşı çıkılan uygulaması, öğretmen ve yöneticilerin atama usulüne ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Oysa bu uygulamanın öncelikle kuruluş mantığına karşı çıkılması gerekirdi.
 
Milli Eğitim Bakanlığı, uzun yıllardan beri eğitim sistemindeki okul türlerinin fazlalığından bahisle bu okul türlerinin azaltılmasına ilişkin çalışmaları yürütmeye çalışmakta idi. Ancak bu “proje okulu” okul türlerinden biri olarak literatüre girmiş bulunmaktadır. Bu durum, Bakanlığın uygulamaya çalıştığı “okul türlerini azaltma” çalışmaları ile çelişen bir durum olarak değerlendirilmektedir. “Proje okulu”, Bakanlığın önceki yıllarda uyguladığı ve sonra da vazgeçtiği “süper lise” deneyimine benzemektedir. Süper lise de çocukları ve öğretmenlerini “süper” diye yaftaladığımız bir proje olarak akıllara kaldı.
 
Öte yandan, bu okullardaki “kaliteli” öğretmenlerin başka okullara atanmak istenmesi, çok yadırganacak bir durum değildir. Öğretmenin kalitesi, sınıfında bulduğu öğrenciyi, bulunduğu düzeyden daha üst bir düzeye getirip getiremediği ile anlaşılır. Yoksa öğrenciler arasında “kaliteli” öğrencileri alıp, onların kalitelerinden kendi kalitesini yükseltmek, öğretmenlerin kaliteli olmasına yetmez. Örneğin TEOG’ ta en üst sıralarda bulunan öğrencilerin okuduğu okulda başarılı olan bir öğretmen, daha alt sıralardan öğrenci almış bir okulda da başarılı olabiliyor mu? Esas marifet üst performansa sahip öğrencileri daha üst sıralara götürmekten çok, aşağı sıralardaki öğrencileri, bulunduğu düzeyden daha üst düzeye götürebilmektir. Ama sistem sanki “çalışkanların” tarafını tutmaya göre kurgulanmıştır.
 
Bu proje okulu uygulaması, çocukları sınıflama kriterlerinden bir kriter olarak gündeme gelmiştir. Bu uygulama, öğrenci kitlesi içinde var olan sınıflara bir sınıf daha eklemiştir. Öğrenciler arasında sınıflar yaratmak, öğrencilerin kişiliklerine zarar verir. Hani 3 çeşit okul olacaktı: Akademik Fen Liseleri, Akademik Sosyal Bilimler liseleri, Meslek Liseleri… Proje okulu uygulaması, yeni bir sınıf yaratmış olması bakımından pedagojik sorunlar taşımaktadır. Kaldı ki, bu uygulamanın geleceği de “süper lise” gibi olmaya mahkumdur. Ne var ki, bu okullarla ilgili itiraz edenlerin derdi, kendileri lehine yaratılmış sınıfsal durumun bozulacağı endişesidir.
 
Bakanlığın üzerinde düşünmesi gereken önemli bir soru da şu: Bütün öğretmenleri nasıl daha kaliteli hale getirebilirim? Bütün öğretmenlerin kaliteli hale getirilmesi, daha pedagojik bir tutum olarak görünmektedir. Aslında öğretmenlerin de okul çeşidine göre tasnif edilmesi de onların kişiliklerine bir saygısızlık olarak da değerlendirilmelidir.
 
Proje okulu uygulaması, eğitim sisteminde var olan sınıf düzenini daha da karmaşık hale getirmeye uygun bir uygulama olarak değerlendirilmektedir.