Psikolog Merve Ak, danışan örnekleri ve bilimsel verilerle "Gerçekten mutlu olmayı bilmeyenler"in psikolojisini mercek altına aldı. "Zorba, kendisine acı veren yetişkine dönüşen, sevilmeyi tatmamış çocuktur" diyerek, sahte mutluluk tuzağına dikkat çekti.
Taka: Hocam, en temel sorumuzla başlayalım. Bu iğneleyici, alaycı mizah ve başkalarını küçümseyerek gülme eğilimi, bireyin kendi iç dünyasındaki hangi temel eksikliği işaret eder?
Psk. Merve Ak: Bu durumun temelinde, gerçekten mutlu olmayı bilmeyen insanların kullandığı bir savunma mekanizması yatar. Onlar da neşe ve kabul görme ihtiyacı duyarlar, ancak bunu sağlıklı bir öz-değerden üretemedikleri için, dışarıdaki bir 'hedef'i aşağılayarak geçici bir "güç ve üstünlük" illüzyonuyla telafi etmeye çalışırlar. Bu, mutluluğun en zehirli biçimidir.
Taka: Bu bizi akran zorbalığına getiriyor. Zorba çocuk, kendi evindeki şiddeti veya mutsuzluğu okula nasıl taşıyor? Zorbanın motivasyonu nedir?
Psk. Merve Ak: Zorba bir çocuk, evli bir şekilde aşağılanan, şiddet gören ve sevilmeyi tatmadığı için mutsuz olan bir çocuktur. Bu travmatik mutsuzlukla okula gelir. Okul, onun için bir sahnedir; kendisini iyi hissetmek için başka çocukları zorlayarak, onlarla dalga geçerek diğer çocukları güldürür ve geçici bir kabul elde eder. Bu, aile içinde kendisine yapılan şiddeti, döngüsel olarak akranına uygulamaktan başka bir şey değildir. Danışanlarımdan biri, ortaokulda sürekli zorbalık yaptığını, ancak eve döndüğünde babasının kendisine yaptığı aşağılamaları hatırladığında derin bir utanç duyduğunu itiraf etmişti. Bu çocuklar içten içe kendi de bilir; kendisinin de acı veren o yetişkine dönüştüğünü ve bu eylemin hiç komik bir tarafı olmadığını... Bu, "kurbanın celladına dönüşmesi" nin en trajik örneğidir.
Taka: Zeki insanların bu alaycılığı bir kalkan olarak kullanmasını nasıl açıklıyorsunuz?
Psk. Merve Ak: Bu kişilerde zekâ, mutsuzluğa karşı kullanılan bir silahtır. "Ben mutlu olamamış olabilirim ama zekiyim, sizi alt edebiliyorum" der gibi, birilerini iğneleyerek, kendi benliklerindeki mutsuzluğu veya boşluğu görmezden gelmeye çalışır. Zekâ, öz-şefkat yerine, başkalarını yargılamada kullanılan toksik bir silaha dönüşür.
Taka: Başarı, unvan veya diğer insanlardan üstün kılan bir şeye duyulan ihtiyaç neden sahte mutluluk yaratır? Neden buna kıyaslama bağımlılığı diyoruz?
Psk. Merve Ak: Çünkü bu mutluluk, dış koşullardan bağımsız değil, diğer insanlarla karşılaştırmaya dayalı bir yerden gelir. Eğer yükselmenin size kendinizi iyi hissettirmesi, diğer insanların sizden aşağıda olması anlamına geliyorsa, o zaman o mutluluk temiz değildir. Başkalarının üstünde olma gücüne bağımlı bir mutluluk, her an yıkılabilecek bir illüzyondur.
Taka: Sosyal medya ve popülist siyaset, bu zehirli kültürü nasıl besliyor?
Psk. Merve Ak: Sosyal medya, herkesin "en iyiyim" illüzyonunu sergilediği bir vitrindir ve bu, devasa bir sahte mutluluk rekabeti yaratır. Politikada da benzeri görülür: Liderler, kendi güçlerini, sürekli bir düşman yaratarak, "ötekileştirme" yoluyla sağlama alırlar.
Birini aşağılayarak gülmekten alınan anlık tatmin, beynin ödül merkezinde dopamin salgılanmasını tetikler. Bu, bir tür toksik haz bağımlılığıdır. Birey, bu "dozu" almak için sürekli yeni birilerini aşağılama peşinde koşar. Çalışmalar, sosyal reddetmenin (aşağılanmanın) beyindeki fiziksel acı bölgelerini tetiklediğini göstermektedir.
Taka: Son olarak, bu kıyaslama ve aşağılama döngüsünden çıkmak için önerileriniz nelerdir? Gerçek mutluluğa nasıl ulaşılır?
Psk. Merve Ak: Çıkış, dışarıdan kazanılan unvanlardan değil, içeriden inşa edilen değerden geçer. Bu, koşulsuz kabulü deneyimlemektir.
Ne zaman birini eleştirirken veya biriyle alay ederken bulursanız, anlık durun. Kendinize dürüstçe sorun: "Şu an neyden kaçıyorum? Bu eleştiriyi başkasına yöneltmeden önce, kendi iç dünyamdaki hangi boşluğu doldurmaya çalışıyorum?" Bu iç gözlem, iyileşmenin başlangıcıdır.
Çocuklara sadece bilgi değil, duygusal okuryazarlık öğretilmelidir.
Dr. Kristin Neff’in Öz-Şefkat (Self-Compassion) üzerine çalışmaları, kendine karşı anlayışlı olan bireylerin, empati kurma ve sağlıklı ilişkiler geliştirme yeteneklerinin çok daha yüksek olduğunu gösterir. Ebeveynler, çocuklarına koşulsuz sevgiyi sunarak, onlara kendi içlerindeki zorbanın sesini kısmayı öğretmelidir.
Zekanızı başkalarını eleştirmek yerine, kendi iç gözleminize, kendi duygularınızı ve savunma mekanizmalarınızı anlamaya yönlendirin. Zeka, başkalarını değil, kendini iyileştirmeye hizmet etmelidir.
Unutmayın, ne kadar çok başarı biriktirirseniz biriktirin, eğer içten gelen bir neşe yoksa, bu sadece bir maske olur. Gerçek mutluluk dışarıdan kazanılmaz, içeriden inşa edilir. Bu konuşmanın, okuyucularımızın kendi mutluluklarını dışarıda değil, içeride aramalarına vesile olmasını dilerim. Kendinizi kötü hissettirdiysem üzgünüm ama bunun böyle olduğuna inanıyorum.
Taka: Değerli vaktiniz ve bu önemli konudaki çarpıcı, bilimsel temelli tespitleriniz için Taka Gazetesi ailesi olarak teşekkür ederiz.