Ak Parti Trabzon Milletvekili Salih Cora ve arkadaşları TAKA Gazetesi yönetim kurulu üyelerinin kahvaltı programında bir araya geldi.
 
Salih Cora 1981 doğumlu… Erken yaşta siyasete atıldı. Önemli görevler üstlendi. 1 Kasım seçimlerinde 5. sıradan Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) milletvekili olarak meclise girdi. Başarı adımlarını bir bir çıkıyor. Kendisiyle Türkiye gündeminde yaşanan olayları konuştuk. İşte o röportaj:
 
TAKA: 15 Temmuz senaryosunu arka planı sizce nedir?
 
SALİH CORA: Son 1 yıl içersinde Türkiye’de çok konuşulan konulardan bir tanesi de üst akıl. Bu üst akıl Türkiye’nin Ortadoğu’da etkin olmaması için önce PKK kartını sürekli kullandı. PKK kartıyla beraber Kürt halkının isyan etmesini ve Türkiye’nin belirli bölgesinin bölünmesi ayrı bir devletin orada kurulmasının ortamını hazırlamak istedi. Ancak çözüm sürecindeki kazanımlarla beraber Kürt halkı buna prim vermedi.
 
Açmış oldukları hendeklere kendileri gömülmüş oldular. PKK burada ciddi bir güç kaybetti aynı şekilde HDP’nin siyaseti de büyük bir irtifa kaybetti. Daha sonra bunun konsepti tekrar değiştirildi. Üst akıl tekrar PKK’ya belirli süre eylem yapmama talimatı verdi. Bu talimattan sonra FETÖ’cü askerlerin darbenin hazırlık aşamasına geçtiler. 15 Temmuz’a kadar bu hazırlık sürecini netleştirdiler ve buradaki amaç darbeyle beraber demokratik siyaseti ortadan kaldırmak yerine orada Türkiye’nin dış politika perspektifine rol vermeyi hedeflediler. Darbe gerçekleşmiş olsaydı Suriye’deki IŞİD militanları Türkiye’ye toplu şekilde giriş yapacaktı.
 
Çünkü sınırda askeri bir tedbir yoktu bunun hazırlığı yapılıyordu. IŞİD militanları Türkiye’de sivillere gelişi güzel ateş açacak ve kaos ortamı yaratılacaktı. Böyle bir ortamda PKK bu sefer ben Türkiye ile savaştan vazgeçiyorum IŞİD’le mücadele kararı alıyorum diyecekti. Oluşan kaosla beraber Doğu’da bir Kürt devleti geri kalan yerlerde de sömürge bir devlet oluşturulacaktı. Böyle bir hain plan vardı. Milletimiz hiçbir zaman esarete teslim olmamıştır. Milletimiz 15 temmuz’da ne bir duruş ortaya koydu. Onların yüreğinden hainlik fışkırırken milletimizin yüreğinden cesaret fışkırdı. Tıpkı Çanakkale’de, Kurtuluş savaşında yazılan destanın aynısı 15 Temmuz’da yazılmış oldu. İstiklal marşının her mısrası tekrar vücut buldu. Bir çok kahramanlık olayları oldu. Demokrasimizi, vatanımızı, ezanımızı, bayrağımızı koruduk. Şehitlerimizin, gazilerimizin kahramanlarımızın anlamı çok büyüktür.

 
Terörün Hukuk Sistemindeki Karşılığı Suçtur
 
TAKA: HDP Milletvekillerinin gözaltı ve tutuklanma kararlarıyla ilgili neler söylemek istersiniz?
 
SALİH CORA: Türkiye siyasetçilerin milletvekillerin tutuklanmasını geçmişte acı bir tecrübe yaşamıştı. Ama geçmişte Türkiye’nin konvektörüyle, konumuyla şimdi ki Türkiye’nin konumu birbirinden farklıdır. Türkiye’deki önemli bir dönem yaşıyoruz. Şunu bilmeliyiz ki Türkiye demokratik bir hukuk devletidir. Demokratik hukuk devletinde insan haklarına dayalı her türlü söylemde bulunmak hem evrensel insan hakları ilkelerine uygun hem de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin bir gereğidir. Yani şok edici söylemleri bile söyleyebilirsiniz.
 
Demokratik hukuk devletinde bunların kabul edilmesi gerekiyor. Ancak bütün uluslar arası sözleşmelerin burada sınır olarak koydukları tek bir unsur vardır o da terördür. Terörün hukuk sistemindeki karşılığı suçtur. Terörü övmek, propagandası yapmak, terör unsurlarını desteklemek suçtur. Şimdi siyasetin dışına çıkıp şiddeti teşvik eden bu tür söylemlerde bulunmak teröre destek olarak kabul edilmektedir. Bunu bir hukuk devletinin kabul etmesi mümkün değildir.
 
Terör ortamının şakşakçılığın yapılmasını hiçbir hukuk devletinin kabul etmesi mümkün değildir. Suç varsa karşılığında yaptırımın da olması gerekir. Devlet içersinde devlet kurmaya çalışanların, özerklik ilan etmeye çalışanların, devletin arabalarıyla devletin kurumlarını bombalayan patlayıcıları taşıyanların, bütün kaynaklarını teröre finanse edenlerin, canlı bombanın taziyesine gidenlerin, terörist cenazesinde tabutun altına girenlerin, sırtımızı PKK’ya dayadık diyenlerin, sizi tükürüğümüzle boğarız diyenlerin her biri terörün destekçisidir. Bunlar şiddet ortamını meşru olarak bu millete dayatma çabasıdır. Bunların suç olup olmadığını verecek olan yargıdır.
 
Bahçeli İfade Veriyorsa Demirtaş Da Vermelidir!
 
SALİH CORA: Millet bize dokunulmazlıkları kaldırın dedi. Millet böyle bir görev yükledi. Dokunulmazlıkları mecliste kaldırdık. Bundan sonra yapılması gereken herkesin hukuk önünde hesap vermesidir. Devlet Bahçeli mahkemeye gidip ifade verecek ama Selahattin Demirtaş ifade vermeyecek böyle bir şey olabilir mi? Diğer bizim Ak Partili vekillerimiz mahkemede ifade verecek ama HDP’li vekiller ifade vermeyecek, hakimin davetine icabet etmeyecek ve gelsin bizi alsınlar diyerek cesaret okuyacak. Hukuk bunun gereğini yapmamış olsaydı, devletin otoritesi, hukunun gücü, yargının bağımsızlığı gibi hiçbir şeyden bahsetmemiz mümkün değildi. yargıya hiçbir seçenek bırakılmamıştır. Gözaltı kararları da yargıya uygun şekilde cereyan etmiştir. Tüm vatandaşlarımızla bir aradayken alınan kararın tamamen haklı ve yerinde olduğunu, hukukun işlemiş olmasının vermiş olduğu memnuniyeti gözlemiş olduk.
 
TAKA: Davete icabet etmemeleri Türkiye Cumhuriyetini tanımamak anlamına geliyor?
 
SALİH CORA: Geriye dönüp baktığınız zaman HDP liderlerinin sık sık Amerika’ya gitmesi, PKK’nin bir terörist örgüt olmasına rağmen sanki meşru bir zeminde mücadele eden bir örgüt olarak Avrupa ülkeleri tarafından alan hazırlanmış olmasının hep bir sebebi vardı. Ama buna fırsat vermedik.
 
 Rusya’yı Korku Sardı
 
TAKA: Rusya ile ilişkilerimiz sıkıntı bir süreç yaşadık. Ardından önemli adımlar atıldı. Türkiye ve Rusya’nın iş birliğinin perde arkası nedir?
 
SALİH CORA: Bizim aslında Suriye’de, hem Rusya’nın politikasıyla, hem de Amerika’nın politikasıyla menfaatleri çakışıyor.  Rusya Esad’la birlikte hareket etme stratejisi vardır. Bir yandan da dost olarak gördüğümüz Amerika’nın bizim terör örgütü olarak nitelendirdiğimiz PYD ile birlikte yürüme hareketi var. Aslında iç siyasette şunu söylüyorlar, Siz PYD’ye niye karşısınız, sonuçta PYD orada Kürtleri temsil ediyor. Ama bizim duruşumuz şu kavramsal bir saptırma yapıyorlar. Bizim DAEŞ’e karşı olmamış Araplara karşı olmamız anlamına gelmiyor. Bizim PYD’ye karşı olmamız Kürtlere karşı olmamız anlamına gelmez. Dolayısıyla bize göre PYD terör örgütüdür.
 
Amerika’nın onlarla yürümesi ülkemizi tehdit eden bir durumdur. Tabi Rusya ile Suriye politikasında hale istenilen düzeyde anlaşma sağlanmış değil. Menfaatlerimiz çakışmaktadır. Bunun dışında hem Rusya’nın Türkiye’de hem de Türkiye’nin Rusya’ya ihtiyacı vardır. Hem ekonomik, hem sosyal hem de ticari hayatta önemli ilişkilerimiz var. Rusya açısından Türkiye’nin yalnızlaşması ve güçsüz bir Türkiye’nin onlar açısından tehlike saçtığını onlar da görmektedir. Varsayın ki darbe gerçekleşmiş olsaydı Türkiye NATO’nun müdahalesine maruz kalmış olsaydı bu Rusya’nın işine gelir miydi? Yanı başında stratejik bir korku içersinde kalacaktı. Rusya bunu gördü. Henüz Putin Erdoğan görüşmesi gerçekleşmeden Darbeyle alakalı sizin ülkenizle Amerika arasında ciddi bir yazışma trafiği var bu neyin nesidir diye uyarılarda bulundu.
 
Onun ardından da Türkiye’nin bölgede varlığının Rusya açısından ne kadar önemli olduğunu gördüler. Rusya’daki muhalefet partisinin liderleri, Putin’in Erdoğan’la bir araya gelmemesi için ilişkilerin tükenmemesini politik bir malzeme haline getirdiler. Uçak düşürme hadisesi oldu. Bu egemenlik hakkıyla ilgili bir durumda. Bunu çok sert söylemlerle beraber iç siyasette kullanmamış ülkeler arası iletişimi etkilediği doğrudur ancak şu bir gerçektir ki Rusya ile Türkiye arasında ilişkilerin düzelmesi gerekiyordu. Bu iki ülkenin menfaatine uygun olandı. Şu anda tam anlamıyla gerçekleşmiş olduğunu kabul edemeyiz ama çok önemli bir mesafe alındı. Yeniden bir birimizin değerini anlamaya başladık. Her iki lider de soru işaretlerini düzelmesi zaman alacaktır. Uçak düşürme olayı onlar açısından ne kadar kırıcıysa, Esad’ın desteklenmeye çalışması bizim için de o kadar kırıcı bir durumdur.
 
Milletin Vicdanı İdam İstiyor
 
TAKA: İdam cezası gelir mi? Gelirse kimleri kapsar?
 
SALİH CORA: İdam cezasının milletimizin vicdanında önemli bir yeri var. Sayın Cumhurbaşkanımız, 'eğer idam önüme gelirse ben onu onaylamaya hazırım' diyor. Ben de diyorum ki o idam yasası hazırlandığında ona ilk imzayı atan milletvekili olmak istiyorum. Bunu her yerde tekrarlıyorum.
 
Eğer terörist eylemler devam ettirilirse idam cezasına mahkum olabilir. Ayrıca terörist başı Abdullah Öcalan ve hainliklerine devam ederlerse FETÖ’nün başı Fethullah Gülen’e de idam cezası uygulanması söz konusu olabilir.
 
Bakanımız Cesur Ve Kararlı Bir İnsan
 
SALİH CORA: Sayın Bakanımız İçişleri Bakanı olmadan önce de ciddi müktesebatı bulunmaktaydı. Bölge ile alakalı olarak büyük bir birikimi vardı. Hem daha önce genel başkanlık yaptığı siyasi parti de hem teşkilat başkanlığı yaptığı dönemde o bölgeyi çok iyi derinlemesine incelemiş etüt etmiş, çözüm yöntemlerini kafasında şekillendirmiş bir bilgi ve birikime sahip birisi. Dolayısıyla İçişleri Bakanı olmasıyla beraber orada vatandaşın neyi beklediğini, devletin ne istediğini, Doğu’da ki vatandaşın ne isteğini, Batı’da ki vatandaşın ne istediğini iyi hesap ederek hareket etti. Cesur ve kararlı bir insan. Çok çalışkan, çok tecrübeli bir insan elbette ki daha önceki bakanların terörle mücadelede katkıları var görevlerini layıkıyla yerine getirmişler. Süleyman Soylu’nun karalı tutumu ve çalışkan yapısıyla beraber halkla bütünleşmiş bir görüntü ortaya koyup bir taraftan da mücadeleyi ortaya koymalısıyla çok farklı bir atmosfer oluştu.
 
Terör Propagandalarına Prim Vermeyiz!
 
SALİH CORA: Terör örgütünün yaptığı eylemlere anında karşılık verilmesi, Terörün propagandalarına prim verilmemesi orada ki vatandaşımızda ki güven duygusunu geliştirdi. Özellikle olayların olduğu yerde bizzat olay mahalline gidip olayın nasıl gerçekleştiğini yerinde tekrar gözlemlemesi güvenlik güçlerimizin de moral ve motivasyonunun artmasına neden oldu. Bu mücadeleyi tabandan tavana kadar aynı ruhla yerine getirilmesi hususunda bir duruş ortaya koydu.
 
Bu konuda da çok şükür ki nereye gidersek aynı övgülere mahzar olmaktadır. Bu konuda da başarılı olacağına yürekten inanıyoruz. Bizim için Sayın Bakanımız bu mana da bir fırsattır. Çünkü Kürt raporlarıyla alakalı olarak Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ki tüm Kürt raporlarını inceledi. İsmet İnönü’nün raporundan, Celal Bayar’ın raporuna, Abidin Özmen’in raporundan Alp Doğan Paşa’nın raporuna kadar hepsini inceledi. HDP’nin geçmişteki deklarasyonlarını, CHP’nin ve MHP’nin raporunu inceledi. Bu bütün raporların özetinde genel de güvenlikçi bir konsept vardı. Yani mücadeleye dayalı bir konsept vardı. Ama AK Parti İktidarı döneminde sadece güvenlik konsepti değil ekonomik sosyal reformlar yapıldı.
 
Özellikle Kürt vatandaşlar;  kendi dillerinde konuşmalarından, propaganda yapmalarından, Kürtçe basın yayın haklarını elde etmesinden birçok sosyal hakları kazandılar. Aynı zaman da o bölgeye çok büyük yatırımlar yapıldı. GAP (Güneydoğu Anadolu Projesi) başta olmak üzere bunun dışında yollar, havalimanları ve birçok sosyal hakların kendilerine verilmeleri ile beraber aslında çözüm sürecinde ki elde edilen kazanımlardan vatandaşımız memnundu. Aslında bizim bu politikamız orada çok kabul gördü. Bu politikamız sayesinde vatandaşımızın ve esnafımızın zenginleşmesine ve refah düzeyinin artmasına neden oldu. Yani önceden bir kazana esnaf bin kazanmaya başladı.
 
6-7 Ekim Kobani olayları ile beraber yani bir anlamda onların ifadesine göre serhildana davet etmeleri ile beraber sokakları tekrar böyle kan gölüne dönüştürme çabaları sonucunda kamu kurumlarının yakılması, bombalanması burada vatandaşın o dönem de tekrar kepenk kapatmak durumunda bıraktı.
 
 Anahtarlarını gidip HDP Binalarına bıraktılar. Yani biz burada bire on kazanıyorduk. Tekrar bu barışın, çözüm sürecinin bütün meyvelerini toplamaya başladığımız bir anda bu neyin nesidir dedi. Yani bize ne Kobani’den dedi.  Biz burada Türkiye’den artık zenginleşmeyi ve sosyal haklarımızı aldık. Ekonomik yönden de bir refaha kavuşma durumundayken bu neyin nesiydi. Aslında HDP’nin kırılma noktası orada. Kürt halkının PKK ile arasında ki mesafenin açılması orada başlamıştı. Daha sonra tüm bunlara rağmen yine 7 Haziran seçimleri öncesinde onların Türkiye siyaseti izleme noktasında yaptıkları propaganda, bütün şer güçlerinin onları desteklemesi, onların yanında yer alması. Hepsi bir tarafa böyle bir beklenildi kabul edilmeye başlanıldı.
 
Ama 7 Haziran’dan sonra ben Seksen Milletvekili aldım istediğimi yaparım anlayışı ile beraber tekrar silaha sarılmaları bunun 22 Temmuz’da ki olaylarla beraber daha geri dönüşü mümkün değildi. Tüm bunlar aslında bu dönemin siyasetinin içerisinde olan Süleyman Soylu tarafından yakından gözlendi etüt edildi. Büyük bir tecrübe oldu aslında. Bunu çok iyi bilmekteydi. Vatandaşın orada ki beklentilerini iyi biliyor. Şuan da bizim uyguladığımız politika ile beraber hem Kürtler memnun hem orada ki vatandaşlarımız memnun, askerimiz, polisimiz bu duruştan memnun. Hem de ülkemizin her tarafında ki vatandaşımız şuan ki bu gelişmelerden memnun.
 
HAKAN ŞENER