Beni en çok duyan, hiç konuşmadığım cümlelerdi. Yazar Songül Güney ve Hoş Geldin Ben’in içsel yolculuğu

TAKA Gazetesi’nin eski çalışanlarından Songül Güney ikinci kitabını da tamamladı. Güney, yeni kitabıyla ilgili sorularımızı istenlikle cevaplarken ortaya hem duygulandıran hem düşündüren bir yolculuk çıkardı:

TAKA: Songül hanım, kendinizden bahseder misiniz?

SONGÜL GÜNEY: "Beni en çok duyan, hiç konuşmadığım cümlelerdi." Bu cümle aslında beni en çok ele veren sessizlikti.Çünkü ben konuşmayı değil, hissetmeyi seven biriyim. İç sesimle aram gayet iyi, hatta çoğu zaman dış seslerden daha gür. Yazarken kelimeleri sadece başkalarına değil, kendime de anlatıyorum. Günlük hayatımda sessiz biriyim ama zihnimde tam bir “talk show” dönüyor. Kahvemi alıp kendimle uzun uzun konuşuyorum; bazen güldürüyor, bazen düşündürüyorum kendimi. Kimi sabahlar güne “Bugün hangimizi yazalım bakalım?” diyerek başlıyorum. Bazen kırgın Songül Güney çıkıyor ortaya, bazen çocuk gibi hevesli olan… Ama hep gerçek bir ben var satırların içinde.

89-5

TAKA CESARETİM OLDU

TAKA: Sizi kelimelerin peşine düşüren o ilk his neydi?

SONGÜL GÜNEY: Sessizliğin içindeki kalabalığı susturmanın bir yoluydu yazmak… Anlatamadığım her şey içimde büyüdükçe, kelimelere sığındım. Yazmazsam susmam gerekecekti, ama ben hep içimde konuşan cümlelerin sesini duyurmak istedim.

İşte tam o dönemde, Taka Gazetesi sayfalarını açtı bana. Yalnızca yazma cesareti değil, yazdıklarımı görünür kılma umudu da orada yeşerdi. İlk köşe yazılarımın orada yayımlanması, kelimelerime "evet, burada kalabilirsin" denmesiydi adeta. Bugün bir kitap yazmışsam, kelimelere inancımı ilk kez yüksek sesle söyleyebildiğim yer Taka Gazetesi olduğu içindir. Bu yüzden her cümlemde onların emeği ve desteği vardır.

‘GECE YİYEN KADIN’ YAZMA GÜDÜMÜ ARTIRDI

77-5

TAKA: Gece Yiyen Kadın’ın hikâyesini ne şekilde anlatırsınız?

SONGÜL GÜNEY: Geceyiyenkadın, aslında kelimelerle değil, duygularla yazılmış bir itiraftı. Dışarıdan bakıldığında bir kadının gece buzdolabına yürüyüşü gibi görünse de içeride suskun kalmış pek çok duygunun ayak sesleriydi onlar. O kitapla birlikte şunu fark ettim. İnsan bazen karnını doyurmak için değil, içindeki boşluğu bastırmak için yer. Yazarken düşündüğüm şey şu oldu: “Acaba biz geceyi mi yiyoruz, yoksa gece mi bizi?” Okurların birçoğu “Ben de böyle hissediyorum” demedi ama gözlerinde o cümleyi gördüm. Zaten yazarlık biraz da budur; herkesin sustuğu yerden konuşmak ve hiç tanımadığın birine “seni anlıyorum” demek.

YALNIZLIKLA YÜRÜMEYİ ÖĞRENDİM

TAKA: Kitabın Hoş Geldin Ben’in kalbinizdeki yeri ne, yazma sebebiniz neydi?

99-6

SONGÜL GÜNEY: Bu kitabım bir nevi içsel selamlaşma; Kendime “Hoş geldin!” dediğim ve yeniden merhaba dediğim bir yolculuk. Dış dünyanın gürültüsünden uzaklaşıp kendi iç sesimi yeniden duyduğum, kendime “Geç kaldın ama olsun, hoş geldin” dediğim bir içsel selamlaşma bu. Yalnızlıkla kavga etmeyi bırakıp, onunla yürümeyi öğrendiğim bir dönemdi.

Kitapta şöyle bir cümle var:

“Dış dünyanın karmaşasında kaybolduğumda, kendi sessiz köşemde kendime hoş geldin dedim.”Bu satır hem kitabın hem de hayatımın kırılma noktasını anlatıyor.

Bir diğer bölümde diyorum ki:

“Beni en çok duyan, hiç konuşmadığım cümlelerdi.”

Çünkü bazen en güçlü bağ, sessizlikten geçiyor. Bu kitapta sustuklarımı yazdım, kaçtıklarımı kucakladım.

Yalnızlıkla baş etmeyi değil, onunla oturup konuşmayı öğrendim.

Yalnızlık, bir tabak tatlıyla hafifler; ama kalp, gerçek huzuru içsel bir yolculukta bulur.” dediğim yerde, biraz gülümsedim aslında. Çünkü yazmak, kendime en tatlı masayı kurmaktı.

67-8

Hoş Geldin Ben, bir sonucun değil, bir fark edişin hikâyesi. Kendini nihayet duymaya cesaret eden herkesin içine dokunacak bir metin olsun istedim. Hâlâ eksik hissettiğim anlar var ama artık eksiklikle savaşmak yerine, onunla yaşamayı biliyorum.

TAKA: Yazım süreci nasıldı ne keyif verdi. neresi zorladı?

SONGÜL GÜNEY: En çok keyif aldığım bölüm, içsel dönüşüm anlarında hissettiğim özgürlük oldu. Zorlandığım nokta ise, zihnimin derinliklerinde gizli kalmış kırılganlığı yazıya dökmekti. Özellikle yalnızlıkla yüzleşme sahneleri inşa ederken her cümle üzerinde özenle düşündüm.

TAKA: Trabzon sizin için ne anlam taşıyor?

12-37

SONGÜL GÜNEY: Trabzon’un hem hareketli hem dingin ruhu, duygularımın alt yapısında hep vardı. Taka Gazetesi'nde yazmaya başladığım yer olması da ayrı bir gurur kaynağı oraya geri dönüyor olmak duygusal bir bütünlük sağlıyor.

BABASIZLIĞA KELİMELER YETMİYOR

TAKA: Babanızın vefatı hayatınızı ve yazılarınızı nasıl etkiledi?

SONGÜL GÜNEY: Bence bir kaybın acısı ya da yası zamanla geçen bir şey değil. Sadece onunla yaşamayı öğreniyoruz. O acı, içimizde sabit bir yerde duruyor; bizse onunla birlikte devam ediyoruz hayatımıza. Baba kaybı, kelimelerin yetmediği ama yazının sığınılacak tek liman olduğu bir süreç oldu benim için. Ardından hayatın sesi azaldı, dünyam biraz daha sessizleşti. Yazmak, o sessizliğin içinde kendimi ifade etmenin, içimdeki kırılganlığı açmanın yolu oldu. Artık yazılarımda sadece kelimeler değil; o sessizlik, o özlem, o derin hüzün de var. Babamın yokluğunu tarif etmek mümkün değil ama onun bıraktığı izler, her satırda yankılanıyor.

YAZMAK YALNIZLIĞI HAFİFLETİYOR

45-15

TAKA: Anma yazılarınızda babanıza her yıl sesleniyorsunuz. Bu yazılar sizin için ne ifade ediyor?

SONGÜL GÜNEY: O yazılar benim için bir ritüel, bir hesaplaşma alanı. Her yıl o satırlarda, kelimelerle ona dokunmaya, onu anmaya çalışıyorum. Yazmak yokluğun soğukluğunu bir nebze hafifletiyor, kalbimde onunla konuşmak için bir köprü oluyor. O yazılarla hem kendimle hem de babamla yeniden bağ kuruyorum.

YENİDEN KENDİME DÖNMEK

TAKA: Kaybın ardından gelen sessizlikle nasıl baş ettiniz? Yazmak bu süreçte nasıl bir rol oynadı?

11-64

SONGÜL GÜNEY: Sessizlik, en önce boğazda düğüm oldu. Konuşmak anlamsız, susmak zor geldi. Yazmak ise o düğümü yavaş yavaş çözmemi sağladı. Kalemimle sessizliğin içine girdim, onu dinledim. “Hoş Geldin Ben”de yazdığım gibi, yalnızlıkla kavga etmek yerine onunla oturup konuşmayı öğrendim. Yazmak, sessizliğin içinde kendi sesimi bulmak yeniden kendime dönmekti.

TAKA: Babanızdan size kalan en büyük öğreti nedir? Bu öğreti yazılarınıza nasıl yansıyor?

SONGÜL GÜNEY: Babam bana sabrı ve sessiz gücü öğretti. Konuşmadan, büyük sözler etmeden var olmanın, sevginin sessizlikte de varlığını sürdürebileceğinin en güzel örneğiydi. Yazılarımda da o sessiz gücün izlerini görmek mümkün. Onun öğrettiği gibi, kelimeler bazen değil, anlamlar konuşur; ben de satırlarda onun sesini ararım.

‘SİZİ ÖZLEDİM CÜMLESİ BENİM İÇİN ÇOK AĞIR

TAKA: Hiç yazamadığınız bir baba cümleniz var mı?

SONGÜL GÜNEY: Evet, var. “Seni özledim” cümlesi. O kadar basit ama o kadar ağır ki… Yazıya dökemiyorum çünkü o kelimelerle bütün acıyı sığdırmak mümkün değil. Belki de o cümleyi en çok kalbim söylüyor satırlarım değil.

TAKA: “Yokluğuna değil, bıraktıklarına tutunuyorum” diyorsunuz. Babanızdan geriye kalan sizi en çok ayakta tutan ne oldu?

SONGÜL GÜNEY: Onun bana bıraktığı en büyük miras, “varlık” değil “etki” oldu. Fiziksel yokluğu sarsarken, geride bıraktığı sevgi, hatıralar ve öğretiler bana güç verdi. Gözlerimde, kalbimde hep onun sesi var. Bu ses zor anlarda bana umut, cesaret veriyor ve ayakta tutuyor. Yokluğun değil, bıraktıklarının gücüyle yaşıyorum.

3.KİTABIMIN RUHU ŞEKİLLENİYOR

TAKA: Geleceğe dair planlarınız neler?

SONGÜL GÜNEY: Şu sıralar “deneme” formuna kayarak, yaşamın küçük ama derin anlarını içeren bir çalışmanın taslağı üzerinde çalışıyorum. Üçüncü kitabın ruhu orada şekilleniyor diyebilirim.

KENDİNİZE KARŞI NAZİK OLUN

TAKA: Okurlarınıza ne söylemek istersiniz?

55-5

SONGÜL GÜNEY: Yalnız değilsiniz, içsel yolculuğunuzda kendinize karşı nazik olun. Ve unutmayın: Merhaba demek kendinize, hayatın en güçlü başlangıcı olabilir.

TAKA: Günümüzde sosyal medya ve dijital içerik yazarlığı çok yaygın. Sizce “yazar” ile “içerik üreticisi” arasındaki fark nedir?

SONGÜL GÜNEY: Bana göre ikisi arasında en büyük fark derinlik ve niyet.İçerik üreticisianı yakalamaya çalışır.Hızlı tüketilen dikkat çekmeye odaklı bir üretim yapar. Yazar ise zamanın ötesine seslenmeye çalışır. Yazdığı şeyin bugün okunup geçilmesinden çok, bir yerde bir kalbe dokunmasını ister. Elbette her içerikte emek var ama yazar, kalemiyle yalnızca bir şey anlatmaz. Aynı zamanda kendini de anlatır. Ben sosyal medya çağında yazmayı seçtim ama kalemimi algoritmalarla değil, duygularla yönlendirdim. Yazarlık, görünürlük değil sessizliğe yazı fısıldamaktır. Ve ben o sessizliğe güveniyorum.

TAKA: Eserlerinize bakıldığında bir nevi içsel bir terapi süreci gibi ilerliyor. Yazmak sizin için bir şifa yöntemi mi?

SONGÜL GÜNEY: Kesinlikle. Her cümle bir iç çekiş, her paragraf bir yüzleşme gibi… Özellikle “Hoş Geldin Ben”de bunu daha çok fark ettim. Çünkü ben o kitabı bir başkasına değil, kendime yazdım. Yazarken kırıldığım yerleri fark ettim. Ve sonra onları yeniden kurmaya çalıştım. İçimde yarım kalmış cümleleri tamamladım.O yüzden yazmak, benim için sadece üretmek değil iyileşmek, nefes almak, susmadan anlatabilmek demek. yazmak benim terapim değil tam anlamıyla Kendi İçimdeki Terapistim.