31 Mart yerel seçimini geride bıraktık. Esasen Van’da meydana gelen olaylar dışında genel olarak sakin ve huzurlu bir seçim süreci yaşandı.  Bu arada şunu ifade etmek gerekir ki Türkiye, seçim güvenliği konusunda gerçekten büyük bir mesafe kat etmiştir.

Seçimin sonucuna bakıldığında Cumhur İttifakı’nın istediği neticeyi elde edemediği anlaşılmaktadır. Bilhassa iktidar partisi olan Adalet ve Kalkınma Partisi ilk defa bir seçimden ikinci parti olarak ayrılmıştır.

2019 seçimlerinde %44 oy ile 20.584.029 oy alan Ak Parti’nin oy oranı, bu seçimde % 35.49’a gerilerken oy sayısı ise 16.339.771’e düşmüştür. Bu kayda değer düşüşün, elbette bazı gerekçeleri bulunmaktadır.

AK Parti’nin seçim yenilgisini açıklayan uzmanlar daha çok sıkıntılı durumda bulunan ülke ekonomisini ön plana çıkarmaktadırlar. Ayrıca sabit gelirlilerin (bilhassa emekliler) yaşadığı sorunlar seçimin kaderini direkt olarak etkilemiştir.  Bunun yanında aday gösterilen kişilerin durumu, Yeniden Refah Partisi’nin ortaya çıkışı ve Ak Parti tabanından aldığı oylar ve katılımın düşük olması gibi sebepler de bu sonucu doğuran diğer etkenler olarak açıklanmaktadır.

Tüm bu sebeplere bütüncül bir gözle bakıldığında Türk Milleti’nin klasikleşen seçim davranışını sergilediği görülmektedir. Zira Türkiye’nin 100 yıllık yakın tarihine bakıldığında milletin, tepkisini seçimler yoluyla ortaya koyduğu görülmektedir.

Halk hareketi, isyan veya darbe gibi olağan dışı yöntemleri uygulamaktan imtina eden Türk Milleti, demokratik yollarla uyarı yapmayı tercih etmektedir.

Bu durumun tarihte de emsalleri mevcuttur. Mesela 1961 genel seçimleri yukarıdaki tespitimizin en tipik örneğini oluşturmaktadır. Adı geçen tarihte askeri müdahalenin etkileri devam ediyordu. Askeri yönetim Demokrat Parti’yi kapatmış, 10 yıllık başbakan ve 2 bakanı idam edilmişti. Yassıada yargılamaları neticesinde DP iktidarı tasfiye edilmişti.

Bu şartlar altında girilen seçimlerde herkesin favorisi ana muhalefet partisi CHP’nin büyük bir başarı kazanacağı yönündeydi. Askeri yönetim de bu beklenti içindeydi. Fakat 27 Mayıs darbesine ses çıkarmayan, Yassıada zulmüne tepki vermeyen, idamları sessizce takip eden Türk Milleti, tepkisini sandıkta ortaya koymuştur.

Bir önceki seçimlerde yani 1957’de %41 oy alan CHP bu seçimlerde beklenilenin aksine oy kaybı yaşamıştı. Zira %36 oyda kalan CHP, tek başına hükümeti kuracak çoğunluğu elde edememişti.

Asıl şok edici gelişme DP’nin kapatılmasının ardından onun mirasını paylaşan 3 partinin çoğunluğu ele geçirmesidir. Bu durum 27 Mayıs müdahalesini gerçekleştiren cuntacıların tepkisini çekmiş ve MBK üyesi Suphi Karaman’ın da ifade ettiği gibi seçim sonuçları “karşı darbe” olarak görülmüştür.

Neticede darbeye ve sonrasında yaşanan hukuksuzluklara tepki vermeyen halk, gelişen süreci onaylamadığını demokratik yöntemlerle ortaya koymuştur. Siyaset uzmanlarına göre “Menderes intikamını sandıkta almıştı”.

1961 seçimleri darbeci askerler arasında da bölünmeye neden olmuştur. Talat Aydemir başta olmak üzere yeni hizipleri ortaya çıkmış ve Türkiye yeni askeri müdahalelerle yüzleşmek zorunda kalmıştır. İsmet Paşa’nın sağduyulu tavrı sayesinde tekrar demokratik düzene geçilmiştir.

Neticede 1961 yılı ile geçtiğimiz hafta yapılan 31 Mart seçimlerindeki şartlar farklı olsa da Türk Milleti, haddini aşan ekonomik sıkıntılara, enflasyona, halktan uzak görüntü içinde giren siyasetçilere mesajını yine büyük bir olgunlukla tıpkı eskiden olduğu gibi yine sandıkta vermiştir.