Ziyad Nemli deyince öncelikle ve özellikle onun adeta bir tiryakilik oluşturan "Oltaya Vuranlar" köşesi akla gelir. Bu isim bilinçli gazete okurlarının hafızasına kazınmıştır. Bu köşe, okurlardan çok büyük bir ilgi görmüştür. Merhum Nemli, bu isimle tabir caizse şehrin atan nabzını tutmuş; siyasî, içtimaî, edebî ve sportif  gündeme dair tutarlı, isabetli yorum ve değerlendirmelerde bulunmuştur. Ziyad Nemli "Oltaya Vuranlar" köşesini Türksesi'nden Hizmet'e, Karadeniz'den Kuzey Haber'e kadar her g

Biz Ziyad Nemli'yi gazeteci olarak bilsek de aslında o, yazı hayatına gazeteci olarak değil, hikâyeci olarak başlamıştır. Onun kaleme aldığı birbirinden kıymetli hikâyeler 1953-1963 yılları arasında tam on sene boyunca başta, yayımlandığı yılların tanınmış pek çok aydınını bünyesinde toplayan İstanbul dergisi olmak üzere, Türk Sanatı, Yenilik, Türk Yurdu, Yelken, Ezgi, Varlık ve Kıyı dergileri ile Dünya ve Vatan gazetelerinde yayımlanmıştır.

Merhum Ziyad Nemli, saygın ve seçkin bir kuruluş olan Trabzon Gazeteciler Cemiyeti'nin kurucusudur. 1980-1990 yılları arasında bu cemiyetin on yıl başkanlığını yapmıştır. Bu süre içerisinde asla hizipleşmeden, herkese aynı mesafede durarak, nasıl herkesle dost ve sarmaş dolaş başkanlık yapılacağını herkese bizzat göstermiştir.

Merhum Ziyad Nemli, İstanbul'daki müstakbel şöhreti ellerinin tersiyle iterek, ömrünü verdiği Trabzon basınında ekol olmuş bir muallimdi. O, kelimenin tam karşılığıyla bir mektepti. Bu basın mektebinde okuyup da başarısız olan yoktu. Bu yönüyle herkesin saygısını kazanmıştı. Trabzon'da gazetecilerin duayeni olan Nemli ne biliyorsa onları başkalarına öğretmekten büyük bir keyif almıştır. Gazetecilik alanında birçok kıymetli ismin yetişmesinde önayak olmuştur. Bunu yaparken de "ben bilirim" havasına girmemiş, hiç kimseye tepeden bakmamıştır. Bugün adı hâlâ yaşıyorsa, basında otorite (duayen) sayılıyorsa bundan dolayıdır.

Trabzon gibi köklü bir futbol şehrinde yaşanılır da futbola bulaşmadan olur mu? Olmaz tabii ki. Bu belki eşyanın da tabiatına aykırıdır. Zaman göstermiştir ki Trabzon demek biraz değil, ekseriyetle futbol demektir. Başta futbol olmak üzere, sporla da içli dışlı olan Ziyad Nemli, bir ara İdmanocağı Kulübü'nde yöneticilik yapmış, daha sonra da (1967'de) şehrin gözbebeği olan Trabzonspor'un kuruluşunda kurucu üye olarak yerini almıştır. Onun o engin ve tarifi muhal Trabzonspor sevdasını anlatmaya sanırım kelimeler kifayet etmez.

Merhum Ziyad Nemli, çocukluğunu Trabzon'da geçirse de delikanlılığını kalabalık bir metropol olan, adeta Nuh'un gemisini andıran İstanbul'da geçirmiştir. İstanbul tecrübesi ona çok şey katmıştır. Orada kaldığı süre içerisinde çok çabuk olgunlaşmıştır. Bulunduğu velût edebiyat çevresi ona çok şey katmıştır. Tabir caizse bu çevre onu edebiyat kazanında pişirmiştir. Eğer o çevrede kalmaya devam etseydi gelecekte büyük bir hikâyeci olacaktı.

Güçlü bir kalem erbabı olan Ziyad Nemli'nin edebî açıdan zengin bir muhiti bırakması ve karlı bir kış gecesinde doğduğunu ifade ettiği memleketi Trabzon'a dönmesi, edebiyattan elini eteğini çekip sadece gazetecilikte yoğunlaşması normal şartlarda anlaşılır ve anlatılır gibi değildir. Çünkü dört bir tarafınızda birbirinden kıymetli edebiyatçılar var. Siz o çevreyi bırakıp, o zaman itibariyle küçük bir Anadolu şehri olan Trabzon'a yerleşiyorsunuz. Şöhretli bir edebiyatçı (hikâyeci) olacakken hayatın size altın tasta sunduğu bu nimeti elinizin tersiyle gerisin geri çeviriyorsunuz. Bunu sırf memleket sevgisiyle de izah etmek mümkün değildir.

Merhum Ziyad Nemli'nin edebiyat çevresinde olanlardan biri de şair, hikâyeci, romancı ve edebiyat tarihçisi kimliğiyle tanıdığımız Ahmet Hamdi Tanpınar'dı. O, "Dünyamızda dostları için, dostluklarını pekiştirmek, dostluklarına dostluk katmak için yaşayan az rastlanır örnek insanlardan biri, belki de birincisi" dediği Tanpınar'la ilgili duygu ve düşüncelerini "İnanılmaz Bir Ayrılık" adlı hatıra türündeki yazısıyla anlatmıştır. Bu yazıda Türk edebiyatı binasının köşe taşlarından biri olan Tanpınar'la ilgili yaşadıklarına ve onun ölümünden duyduğu derin üzüntüye yer vermiştir. Bu yazı, derin bir üslûbun ve samimi bir anlatımın eseridir. Bu metnin başında ölüme dair dile getirdiği şu ifadeler şiirsel bir hava taşımaktadır: "Ölüm acı, ölüm korkunç ama kaçınılmaz son olması bizi ufuksuz kanatları altında barındıran tek avuntu. N'aparsınız ki yine de ölüm sevip saydıklarımızın gözlerine o ışıksız, o karanlık, o yokluk örtüsünü indirince daha bir acı daha bir korkunç..."