Trabzonluymuş, ama Trabzon'u bilmezmiş.
Trabzonluymuş aslen; ama Trabzonsporlu değilmiş.
Hatta Fenerbahçeliymiş, Fenerbahçe'nin Kongre üyesiymiş.
DYP'yi yüz üstü bırakıp, Ak Partiye geçmiş.
Ayrıca da Ak Partide hiç tutunma şansı yokmuş.
Evet bu ön yargılarla başladı Süleyman Soylu'nun Ak Partideki siyaset macerası.
Önyargıları yıkmak zordu ya,
Kırdı geçti...
Çıktı meydanlara gümbür gümbür gösterdi hatipliğini,
Söz ustalığını,
İçtenliği ile,
Güler yüzüyle,
Hızla sevildi...
Seçimler sırasında sırtladı Trabzon'u.
Kucakladı ve kucaklandı adeta...
Ak Partide teşkilat Başkanıydı;
Milletvekili oldu.
Ardından Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı oldu.
Gelir gelmez önemli hamleler yaptı, göz doldurdu.
Ama asıl göz doldurması darbe kalkışması gecesiydi.
Öyle/böyle değil.
O gecenin asıl sivil kahramanı Süleyman Soyluydu.
Hiç durmadı...
Yılmadı.
TRT'yi darbecilerden geri alması unutulur gibi değildi.
Hele o yaptığı muhteşem konuşmalar onu adeta halk kahramanı yapmıştı.
Bu yürekli, cesur ve enerjik hemşerimiz önceki gün sürpriz bir değişimde İçişleri Bakanlığına getirildi.
 
Efkan Ala neden gitti ?
Bu çok tartışılacaktır.
Ama Soylu geldiği o makamı hak etmişti.
Hemşerileri olarak kendisini kutluyoruz.
Eksikleri gördüğümüzde hiç tereddütsüz  eleştiri haklarımızı zevkle kullanacağız.
Ama öncelikle yürekten başarılar diliyorum...

Bilgin Aygün'ü Küstürmeyelim.

Bu yıl Trabzon Günlerinin 11.sini yapmaya hazırlanan Bilgin Aygün oldukça dertli.
Bakın ne diyor Başkan,
"Çalışıyorum.
Trabzon'u,
Trabzonluyu;
Kültürüyle/ sanatıyla,
Sanatçısıyla,
Folkloruyla Türkiye'yi hatta dünyaya tanıtmaya çalışıyorum.
Çünkü ben katıksız bir Trabzonluyum.
Trabzon'da öleceğim.
Trabzon'a gömüleceğim.
Çünkü, Trabzon sevdamdır benim.
*
Evet, Trabzon için her yıl çırpındığım gibi bu yılda aynı heyecanımı devam ettiriyorum.
Lakin susmama bakmayın dertliyim.
Mesela hemşerimiz olan sayın Bakanımız Süleyman Soylu'dan günler haftaları,
Haftalar ayları kovaladı da hala bir randevu alamadım.
Oysa ikimiz de Trabzonluyuz.
Görüşlerimiz ne olursa olsun,
İkimiz de Trabzon sevdalısıyız.
*
Ama dedim ya kendisine bir türlü ulaşamıyorum.
Sanırım birileri bizi kendisine fena geçmiş.
Hem de dindar geçinenlerin,
Din kardeşlerini gammazlamaları çok ağırıma gidiyor.
*
Çarpıldığım ırmağı biliyorum.
Ayasofya Müzesinin o haliyle kalmasını savunuyorum diyedir, bana duyulan bu husumetler.
Oysa aynı fikrimde ısrarlıyım.
Camilerin en büyüğünü yapalım Trabzon'a.
En ihtişamlısını yapalım.
Zaten bize de bu yakışır.
Ama Osmanlı bakiyesi olan bir millet,
Kala kala Ayasofya müzesini cami yapma gereksinimi duymamalıydı.
*
Kaldı ki, günahımız kadar sevmediğimiz o Avrupalılar bizim yaklaşık 1000 camimize ses çıkartmamışlardır.
İsterdim ki, Mazhar Yıldırımhan bu konularda Bakan Bey ile diyalogların kurulmasında katkı versin.
Ama tam tersi oluyor kanaatindeyim.
*
Ankara'da Trabzon Etkinliklerini 25 Eylülde kesinlikle yapacağız.
200 kanaat önderiyle görüştüm.
Bunların yüzde 95'i "kesinlikle yapılmalıdır" diyor.
Biz de bu isteklere karşı isteksiz kalamazdık.
Etkinliğimiz 25 Eylülde başlayacak ve 4 gün sürecek.
*
Bu arada Trabzon Valimiz ile de ancak bir kere görüşebildik.
Daha sonrası tüm çabalarıma rağmen mümkün olmadı.
Oysa Trabzon Valisinin olmaması benim açımdan olduğu kadar kendileri için de önemli bir eksikliktir görüşündeyim."
*
İşte böyle diyor Trabzon Dernekleri Federasyonu Başkanı Bilgin Aygün.
Tüm yetkililerden ricam, kendisini ait olduğu şehrinin kültürüne, sanatına ve bu yönüyle tanıtımına  adamış Bilgin Aygün'leri küstürmeyelim.
Zaten sayıları hiç de çok olmayan bu kendini yetiştirmiş azimli, tecrübesinin zirvesine çıkmış şahsiyetlere değer verelim ve ilgi  gösterelim görüşündeyim.
Destek olunmuyor  ise, bari köstek olunmasın görüşündeyim.

Ne Yaptı Size 30 Ağustos!

Sahi neden bu 30 Ağustoslarla aramız açıldı?
Hissettirilmemeye çalışılsa da açık seçik nefret anlaşılıyor işte.
Sevmez olduk 30 Ağustosları...
*
Kurtulmak ister gibi,
İlk fırsatta bozuk para harcar gibi harcıyoruz onu vakti gelince.
*
Vakti gelince "Yağmur yağmış ıslanır 30 Ağustos."
Ya da "Hava sıcak ise, yanar 30 Ağustos."
Yani her türlü musibet bu zafer bayramının başına geliyor...
"Peki ama neden, neden bu husumet?" Diye soruyor vatandaş...

Ülkü Önal

Artvin Ardanuçlu
Hiç evlenmemiş.
Yani kendi başının sultanı.
Sosyal bilimlerden ön lisans mezunu.
Bir süre kütüphane müdürlüğü görevinde de bulunan Ülkü Önal,
toplam 11 kitaba imza atmış bir yazar.
İşte Ülkü Önal özetle,
 " Artvinliyim.
Memleketimi her şeyden çok seven biriyim.
Bu güne kadar toplam 11 kitabım yayınlandı.
*
Halk Kültürüyle ilgilenmekteyim.
Ayrıca çeşitli gazete ve dergilerde 200 civarında makalelerim yayınlandı.
*
Ahıska ve  Ardanuç yörelerinin mani ve türkülerini kitaplaştırdım.
Mesela Ahıska Masalları'nı yazdım.
Ahıska Osmanlı zamanında 250 yıl eyalet başkentliği yapmış bir merkezdir.
Şimdi maalesef bir ilçe konumunda.
*
Evet, 1944 yılında zorba Stalin'in Ahıska Türklerini öz yurtlarından sürgün edişini yazdım.
Komik ama en çok yöresel yemek kitaplarım sattı.
*
Annem yaşıyor.
Hala annemin kızıyım.
"Neredeydin" diye hala soruyor, sorguluyor...
Yani demem o ki annem, "hala kontrol bende"" diyor.
*
Evet, Ülkü Önal en çok üzüldüğü şeylerden de bahsetti bize.
Çalışmalarımız, toplumsal  sorunlarımız paylaşacak gazete ve televizyon bulamıyoruz.
Mesela 'Artvin Evleri' aldı başını gidiyor, ama kimsenin umurunda değil.
Bu huzurun simgesi tarihin izleri  gün gün siliniyor dünyamızdan.
Biz ülkemizin en huzurlu kentiyiz.
Son yıllarda ilimizde yaşanan terör bize ait değildir.
Bu görüntüler  Artvinliye iftiradır.

Ülkü Önal;

"Artvin Belediyesinin neden 'kültür yayınları' olmaz?
Neden bir kent müzesi bulunmaz.
Kent müzesi kurmaya karar versinler,
*
Kurmaya karar verdiklerinde yanıma gelsinler.
Elimde onlara verecek çok sayıda etnografik araç/gereçler var.
*
Lütfen insanlarımız ve kurumlarımız kültür ve sanata ve sanatçıya duyarlı olsunlar...
Ülkem insanları mutlu olsun.
Memleketimizin refahı yükselsin.
Huzur ve barış olsun.
Bütün isteğim budur" dedi.
*
Ne güzel söylemiş yazar Ülkü Önal!
Yüreğine, kalemine sağlık...

Vedat Türkali 5 Gün Önce Geldi Bir Gün Önce Gitti

Vedat Türkali de veda etti.
O da vaktiyle aç kalanlardandır.
O da Türkiye'nin itilip kakılanlarındandır.
Çünkü o da fikrinin kahramanlarındandı.
Bilge insandı.
Yazar,romancı ve senaristti.
1919 Yılında Atatürk gelmeden birkaç gün önce Samsun'da doğdu.
30 Ağustosa bir gün kala veda etti.
Sanki görmek istememiş gibi.
Sanki 30 Ağustosun itibarsızlaştırıldığına dayanamamış gibi bir gün öncesinden çekti gitti yurdundan.
Ruhun şad olsun usta...