Eğitim sisteminde halâ “sınav odaklılık” tüm hızıyla devam ediyor. Meselâ genellikle öğretmenler için “iyi öğrenci” “çok test çözen” öğrencidir. Kimse öğrencinin konumunun gerektirdiği iyi davranışları gösterip göstermediği ile ilgilenmiyor gibi… Oysa ülkenin geleceği böylesi öğrencilerin sayılarının çoğalmasına bağlıdır. Gerçek dünyanın insanlarını yetiştirmeyi bırakıp “sanal gerçekliğin” peşine koşmaya başlamak, eğitim sisteminin amaçlarına ulaşmaktan vazgeçmek anlamına geliyor. Eğitim sistemi bütün etkinliklerini “sınavlara” odaklamış görünmektedir. Bütün Milli Eğitim Bakanları bunun farkında olmalarına rağmen, bu işten kurtulmak mümkün olmamaktadır; eğitim sistemimiz “sınav odaklı” olma özelliğinden hiç taviz vermiyor, maalesef… Kalkınmanın temel lokomotifinin “eğitim” olduğunu bilmek ve seslendirmek yetmiyor, öncelikle kendi olabilen, çağın gereklerine ayak uydurabilen insan yetiştirmek, eğitim sisteminin temel hedefi olmalıdır. “Sınav odaklı” bir sistemle bu hedefe ulaşmak güç hatta imkânsız görünmektedir.
Okullar, “okuma alışkanlığı” kazandırmada kendilerini sorumlu kabul ederlerse, okuyan ve yorum yapabilen öğrenciler yetiştirme keyfini yaşayabilirler. Bunun böyle olabilmesi için yeni nesil öğretmenlere ihtiyaç vardır. Yeni nesil öğretmen yetiştirmeden yeni nesil sorular sorarak gençliği geleceğe hazırlamak mümkün değildir. Yeni nesil öğretmenler, öğrencilere, her konuda olduğu gibi, okuma alışkanlığı konusunda da “esin” kaynağı olmalıdır. Ne var ki sınav odaklı bir eğitim sisteminde, kitap okutmayı da ulusal sınavlarda başarılı olmak için kullanıyoruz. Oysa kitap okumak, kendimiz olmak ve kimliğimizi inşa etmek için kullanılacak bir yöntem olmalıdır.
Eski alışkanlıklarımızı bir tarafa koyup, “aktaran, ezberleten” öğretmen konumundan çıkmalı ve öğrencilerimizin “okuyan”, “soru soran” ve en önemlisi “yorum yapabilen” bireyler olarak yetişmesinde üstümüze düşen görevi hakkıyla yerine getirmemiz gerekir.Kitapla dost olan öğrencinin sınavlarla da dost olma ihtimali yüksektir. Ancak kitap okumayı sınav odaklı eğitimin bir parçası gibi düşünmek, kitap okumanın işlevini zayıflatacaktır. Okullar olarak öğrencilerimizi kitapla dost etmeliyiz ama bu işi sınav odaklı sistemin bir parçası olarak düşünmek işi amacından saptırır.Kitap okumak, her öğrenciye “top oynamak”, “çizgi film izlemek” gibi keyif verirse, okulların işlevselliği artabilir.
Bu hafta yine liselere giriş sınavı var. Yine “yeni nesil sorular” la öğrencilerin bilgileri sınanacaktır. Yeni nesil sorular iyi de yeni nesil öğretmenlerin olmadığı okullar, bu işi nasıl başaracaktır? Bütün mesele çocukların “kitap okumayı” bir hobi haline getirmelerinin yolunu bulmaktadır. Ders kitabı dışında kitap okumayı alışkanlık haline getirmeyen öğretmen ve öğrenciler, sınavlarda başarısız olmaya mahkûmdurlar.
“Kitap okuma alışkanlığını nasıl kazandırabiliriz?” sorusu çok makul bir sorudur. Ama bunun tek bir cevabı yok!
İşte bir cevap: Bir ilkokul öğretmeni olarak, her hafta öğrencilere bir kitap okutarak, her gün, zaman elverdiğince birkaç öğrenciye, okuduğu ile ilgili bir sunum imkânı vermekle bu yolu başlatmak mümkündür. Bir Türkçe öğretmeni olarak bu yolu izleyip uyguladığımı söylemekte bir sakınca görmüyorum.