Masum bir çevre hassasiyetiyle başladı önce. Sonra çeşitli terör örgütlerinin de içerisinde bulunduğu, hatta başını çektiği toplumsal bir olaya dönüştü Gezi Parkı olayları. Birçok kişinin ölümüne, çok sayıda vatandaşın yaralanmasına ve ülkenin milyar dolarlarca zarara uğramasıyla son bulmuştu, haftalarca süren tüm yurda yayılan protestolar.

Taksim Platformu adı altındaki grubun daha sonra dönemin başbakanına sunduğu talepleri hepimizin hafızalarındadır bugün. 3.Havaalanı, 3.Köprü ve Kanal İstanbul yapılmasın dedikleri şartlar yedi şartın içerisindeydi. Yani “muasır medeniyet” sloganlarının atıldığı memlekette mega projelerinin yapılmasını istemiyordu bu grup.

Tüp geçitlerin yapılmaması, İzmir Otoyolun durdurulması, nükleer enerji santralinin yapılmaması gibi birçok istekleri vardı bu platformun, ağaçları bahane ederlerken. Zaten meselenin ağaç olmadığını da kendileri de ifade etmişlerdi.

En çok da sinirleri hoplatan duvara yazılı o slogandı “zulüm 1453’te başladı” yazısı. Masum göstericiler bir tarafta şöyle dursun, içerisinde ne kadar Bizans artığı varsa kinlerini kusmuş ortalığı yakıp yıkmıştılar haftalarca.

Şimdi bunları hatırlatmakta amacım şudur ki; o dönemde Türkiye’nin ilerlemesini istemeyenler ile bugün dünyanın en büyük havalimanının açılmasını istemeyenler ve yine ısrarla “Türk’üm doğruyum, çalışkanım diyenler” aynı safta aynı tarafta, ne tuhaf değil mi?

Haftalardır süren andımız tartışmalarına ilginç Cumhuriyet kutlamaları da eklenince kafamda deli sorular türedi gerçekten. Bir tarafta Kurtuluş Savaşında çarşafını başörtüsünü ıslanmasın diye top mermisine sarıp ülkeyi kurtaranlar ve Cumhuriyet’in temellerini oluşturan gerçek Anadolulu Cumhuriyet kadını, diğer tarafta da Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanımın da örtündüğü başörtüsünü, çarşafını gerici ve yobaz diye göstermek isteyenler. Bu muydu, gerçekten anlatılmak istenen Cumhuriyet?

Elbette Türklüğümüz çalışkanlığımız övünç kaynağımızdır fakat, bir taraftan “doğruyum, çalışkanım” diyeceksin diğer tarafta da “Avrupa’nın 50 yıl gerisindeyiz” diye de yine sen söyleneceksin, ne ilginç! Türklük olsun, çalışkanlık olsun, doğruluk olsun hele de günümüz dünyasında, Ortadoğu Coğrafyasında asla sloganlarla olmayacak bir durum.
Siyaset politika şöyle bir tarafta dursun, bugün büyük dünya devletlerinin bile gıpta ile baktığı yıllardır yapamadığı bir havalimanı açılışımız oldu, fakat katılım ana muhalefet tarafından ve özellikle doğru ve çalışkan olduğunu söyleyenler tarafından olmadı. İnanın bu durum pek tuhafıma gidiyor. Böyle bir yatırımın istenmemesi hatta dava konusu edilmesi zoruma gidiyor açıkçası. Hiç ama hiç inandırıcı bulmuyorum bu slogancıları.

İlkesi küçüklerini korumak, büyüklerini saymak olanların sosyal medyada devlet büyüklerine yaptıkları saygısızlıklarını gördükçe bu işlerin lafta olduğunun herkes farkına varıyor bence.
Samimi olalım, gerek Cumhuriyet kutlamalarında gerek andımızı okumak ve anlamını idrak etmekte lütfen gerçekçi olalım. Lafta ve sadece sloganlarda değil, özde ve gerçekte çalışkan olalım, doğru olalım, bir olalım.

Sahada en iyi oynayan, top koşturan ve en çok gol atan üç puanı alıyor. Unutmayalım; amigolar gol atmaz, gol atamaz. O yüzden sloganlarda değil gerçekte var olalım, üretelim çalışalım, her kademede bu ülkeyi gerçek muasır medeniyetler seviyesine çıkaralım.

Hangi milletten, hangi cinsiyetten olursak olalım Türkiye’de olmanın idrakine varalım. Başka Türkiye Cumhuriyeti yok. Bu vatana, bu bayrağa, bu cumhuriyete her zaman her yerde sahip çıkalım. İyi haftalar.