Rahmetli Oktay Sinanoğlu’nun yıllar önce yapmış olduğu harika bir tespiti vardır.
Der ki “ Önce tohum sattılar, bu tohum böcekleri çekti. Böceklerden kurtulmak için “Al şu ilacı sık” dediler, ilaçlı bitkileri yiyen insanlar hasta oldu; Hastalanan insanları iyileştirmek için de “ Al şu aşıyı ol” dediler! Üstelik tüm bunları yapan aynı şirketti.”
 
Şimdilerde Çin’den yayılan bir hastalığa karşılık, Çinlilerin bulduğu ama Çinlilere yapılmayan bir aşıyı bekliyor gözler yolda...
Akıllar karmakarışık, ruhlar arapsaçı olmuş bir durumda bekliyoruz.
 
Covid’den çekip kurtardığımız ama uzaktan eğitimle bütün gün ekran karşısında radyasyona maruz kalan çocuklarımızın almış olduğu bu büyük zararı görmezden gelerek bekliyoruz.
 
Covid’din saldığı korku sayesinde, aslında tam da istedikleri gibi asosyal, itaatkar, her şeyi internetten öğrenen, digital köle özlemiyle yanıp tutuşan o şirketlerin istediği gibi çocuklar, gençler yetiştirmek üzere bekliyoruz.
 
2018 yılının ilk beş aylık döneminde yani Ocak, Şubat, Mart, Nisan, Mayıs aylarında sadece İstanbul da evet sadece İstanbul da 31 bin 831 kişinin vefat ettiğini, bilmeden bekliyoruz.
 
2019 yılında, 800 civarında doktorumuzun vefat ettiği haberini duymamış bir halde bekliyoruz.
 
Sayın Cumhurbaşkanımızın ifade ettiği gibi “ Bireyi bir isim veya numaradan ibaret gören dijitalleşme sonu faşizme çıkar. Digital faşizme karşı hep birlikte mücadele etmeliyiz.” Sözlerine rağmen, HES kodu alarak bekliyoruz.
 
Eskiden tüm dünyada ve bizde görülen İnfluenza (grip) ne hikmetse artık bizde görülmeden bekliyoruz.
 
Her yıl mutant coronavirüsler nedeniyle ülkemizde 4100 ile 11.480 arasında kayıplar olduğunu atlayarak bekliyoruz.
 
2017 yılında yüzde 73.8, 2018 yılında yüzde 74.2 doluluk yoğun bakım oranı olan hastanelerin, o yıllarda ki doluluk oranlarını farkına bile varmadan bekliyoruz.
 
 
10 gündür Danimarka da halk “ aşı mecburiyeti getiren “ kanunu protesto ediyor. Portekiz- Lizbon İstinaf Mahkemesi PCR testinin  (Corona Testi) sonuçlarının güvenilmez olduğu gerekçesiyle alınan tüm karantina kararlarını hukuka aykırı bularak iptal edilişini tartışıyor. Dolayısıyla hiç bir haber kanalında, hatta HalkTv de bile duymadığınız, göremediğiniz “ zorunlu aşı direniş “ görüntülerinden bihaber sinmiş bir halde bekliyoruz.
 
Gökyüzü semalarımız Chemtrail uçakları ile kimyasal püskürtmeye tabi tutulmakta. Tüm sosyal medya da bu görüntüler yayınlanırken, biz hiç bir ciddi haber kanalından ya da yetkili merciden bilgi alamadan bekliyoruz.
 
Nüfus ortalamasını aldığınız da nüfusun yüzde 0,0188’ini öldüren yüzde 99,981’ini hayatta bırakan bir hastalığa teslim olmuş bir durumda bekliyoruz.
 
Küresel Güçler, 5G, Yok edilmek istenilen nesiller, Uluslararası Nüfus Kontrolü ve azaltılma planı, aşı Biyolojik Kitle İmha Silahıdır, sözleri arasında bekliyoruz.
 
1931 yılında ülkemizden kurulan ve  BCG, kuduz, tifüs, çiçek vs aşılarını üreten Hıfzısıhhanın, 2011 yılında neden kapatıldığını anlamaya çalışarak bekliyoruz.
 
Nefesimizi, umutlarımızı, aile bağlarımızı, hayallerimizi, özgürlüğümüzü, işimizi, aşımızı, yasal haklarımızı, ruh sağlığımızı kaybetmiş bir şekilde, korkuyla bekliyoruz.
 
Ülkece aşıyı bekliyoruz...
İyi birşeyler olsun, diye bekliyoruz.
 
 
Bu bekleyiş sırasında, bir önceki yıllara ait verileri açıklayıp, tıp otoritelerinden, bilim insanlarından aldığımız bilgileri paylaştığımızda  Zorunlu Aşı ve Maske aşıkları tarafından yerden yere çalınıyoruz...
Hatta Sosyal Medya Platformlarından İnstagram ve türevlerinden Covid-19 hakkındaki yazılarımız, videolarımız ve paylaşımlarımız kaldırılıp,  sansür yiyoruz.
Neden bu kadar sansür? Diye sormadan geçemiyor insan pek tabi...
 
Sonra, tarihi düşünüyorum...
Galileo Galilei, Dünya’nın Güneş’in etrafında döndüğünü söylediğinde kilise onu ölümle yargılamıştı ... 
Ama dünya dönüyordu...