Adamın birisi camiye giderken her gün önünden geçtiği virane bir yapının yıkıldığını görünce sevinmeye başlamış, bu durumu da cami arkadaşlarına sevinçle anlatmış. Arkadaşları da virane bir yapının yıkılmasına sevinen bu kişinin bu kadar sevincine bir anlam verememiş ve bunun sebebini sormuşlar.

Adam da virane yapı meyilli olduğu tarafa yıkılmıştı, benim meylim de Allah’a doğru. Virane binanın meylini kabul eden Allah inşallah benim meylimi de kabul eder ben de imanımla bu dünyadan göçerim demiş.

Genelde insanlar meyilli oldukları yaşama uygun olarak hayatlarını sonlandırırlar. Bu da onların istek ve emellerinin sonucunda oluşur.  İnsanın gittiği yol, göreceği sonucu doğurur.

Mutluluk da mutsuzluk da sevinç ve hüzün de gittiğimiz yoldan gelir.

Platon erdem ve bilgi arasında kurmuş olduğu bağlantıda bir kişinin tercihinin altında erdeminin yattığını ifade etmiştir.

Kişi, iyinin ne olduğunu bilse bile, tercihini kötüden veya kendi menfaatinden yana kullanırsa erdemsizliğinin işaretini vermiş olur. Erdemli kişiler aynı zamanda iyi, doğru, güzel, umuma faydalı olanları tercih etmeleriyle kendilerini gösterirler.

Tercihini erdemden güzellikten yana kullananların bu güzelliklerle karşılaşma ihtimalleri çok daha yüksektir.

Bizim tercihimiz aynı zamanda sorumluluğumuzu doğurmaktadır. İnsan iradesi bu noktada devreye girmekte insanlar bazı durumlarda yaptıklarından, bazı durumlar da yapmadıklarından sorumlu olmaktadırlar.

Eylemlerimiz daha ziyade yıkılmaya yüz tutmuş virane binalar gibi meylimizi yansıtmaktadır. Meylimiz ise niyetimizi, devamında akıbetimizi belirlemektedir. Meylimizi yapmaya giderken yapmış olduğumuz hata bizi sorumluluktan kurtarmamaktadır.

İşte bu durum,  insanlara akıllarının, dikkatlerinin her daim devrede olması gerektiğini ihtar etmektedir. İnsanlar yaptıklarının karşılığını hemen görecekleri gibi başka bir zemin ve zaman da bu bunun karşılığını alabilirler.

“Bugün elimize batan dikenler ya zamanında ektiklerimiz ya da zamanında biçmediklerimizdir” sözü tam da bu hakikati yansıtmaktadır.

İnsanlarda akıl ve eylem uyuşmazlığı olabilir. İnsanların eylemleri bazen gönüllerinin, bazen heveslerinin, bazen zaaflarının yönünde de gerçekleşebilir. Tercihler (eylemler) sahibinin eseridir, sorumluluk da onlara aittir. Mathama Gandi’nin “Sözünüze dikkat edeniz duygularınıza, duygularınıza dikkat edeniz düşüncelerinize, düşüncelerinize dikkat edeniz davranışınıza, davranışınıza dikkat edeniz alışkanlıklarınıza, alışkanlıklarınıza dikkat edeniz değerlerinize, değerlerinize dikkat ediniz karakterinize, karakterinize dikkat edeniz kaderinize dönüşür sözü, tam da bu durumu yansıtmaktadır.

İnsanlar yaptıkları kötü eyleme bir bahane bulmaya, kendilerini aklamaya karşı bir zaafları vardır. Hatta ilk dönemlerde bu eylemlerini kötülük Tanrılarına bağlamışlardır

 Zerdüştlerde Ehrimen, Budistlerde Mârâ, yine Türk mitolojisinde Erlik Han kötülük Tanrısı olarak algılanmıştır. Eski Ahit’te ise Havva’nın Hz. Adem’i yoldan çıkarmasına sebep olan yılan figürü kullanılmış, yılanların şu anda yüzüstü sürünerek hareket etmelerinin de Tanrı’nın onlara vermiş olduğu bir cezanın neticesi olduğunu ileri sürmüşlerdir.

Çok Tanrılı dinlerden tek Tanrılı dinlere geçişlerde kötülük Tanrılarının görevi şeytana yüklenmiştir.

İnsanlar hatalarının sebebini bir başka nedene bağlamayarak kendi sorumlukları ile yüzleştikleri vakit, hayatın anlamını daha kolay çözmüş olacaklardır. Aksi takdirde aynı hata ile karşılaşmaları kaçınılmaz olacaktır.