Sevgili Okurlarım, Ben, Rize’nin Ardeşen ilçesine bağlı Yukarıdurak köyündenim.
45 yıl öncesini hatırlarım. 
Siz, bakmayın 25 yıldan beri Ankara’da yaşadığıma.
Köyleri ve köy yaşantılarına bayılırım.
Ankara’da Bahçeli-Emek Mahallesi’nde yaşıyorum.
Geçtiğim Salı günü, semt pazarına gidip alış-veriş yaptım.
Pazar yerleri ucuz ya, herkes oradan alış-veriş yapıyor ya.
Fiyatlar ateş pahası. Türkiye geneli böyle..
Dolma biber:10,Salata: 4, Domates:6, Taze Fasulye: 8, Elma, Portakal:5, Soğan-Patates:2 TL. Diğerlerini saymama gerek yok. Market ve manavları aratmıyor.
Bu iyi günlerimiz.
Nedenlerini yazayım mı?
***
Köyde yaşayanların yüzde sekseni tarım ve hayvancılıkla uğraşırdı. 
Kendi etini, sütünü yapar, tarımını eker, biçerdi.
Hormonsuz, gerçek tohumlar kullanırdık.
Ekilen, biçilenlerden en iyileri tohum olarak saklanır, gelecek yıl kullanılırdı.
Yüz yıllar böyle sürüp giderdi.
 Okuma-yazma yoktu, ama gelenek, görenek her şeyin üzerindeydi
Bu gelenekler, dededen babaya, babadan çocuğa geçerdi.
Kaçkar-Sırt yayla’da 300 hanelik köyde, herkese kendine yetecek kadar hayvanları vardı.
Tereyağı-peynir çeşitleri olurdu. Şimdi, bir kolosunu bulamasınız. Onlarda şehirden alıp, yaylada yiyorlar.
Şehir sevdası uğruna, köyleri bu hale getirdik.

***
Şehirden sadece; şeker-tuz-un-sabun gibi temel gıda maddeler alınırdı. 
Son 30 yıldır; köyde hayvancılık yapan tek aile kalmadı. 
Mısır tarlalarımız olurdu. 
Bahçemizde lahana, fasulye, patates ve meyve sebze yetişirdi. 
Her ailenin geçim kaynağı kendi bahçesiydi. 
Ve kendi kendine yetiyordu. 
Dikenli-kokulu salatalar, altı ay bozulmayan meyveler, sebzeler.
Ev yapımı, fasulye, lahana pazı ve diğer turşular.
Teneke, teneke kavurmalar.
Hilesiz, hormonsuz taze sebzeler.
Gerçek, katkısız un’dan yapılan mayalı ekmekler.
Çay ektik, suni gübre vurduk ve uygulanan politikalar yüzünden tarımı, hayvancılığı bitirdik.
Tütünü, Fındığı da toprağa gömdük. 
Şehirdeki kölelere özendik, yaşantılarını örnek aldık.
Cennet gibi köyleri bırakıp, büyükşehirlerdeki, bodrum katlarında, mahkûm hayatlarını yaşadık.
Billur gibi suları bıraktık, kireçli suları içtik, ne olduğu belli olmayan etleri, yemekleri yedik.
Mis gibi temiz hava yerine egzozları tenefus ettik.
Başlıkları istediğiniz kadar çoğaltın.
Bu tablodan hepimiz sorumluyuz.

****
Bizde tarımı bitiren; kuraklık, affet falan değil, IMF ve Dünya Bankası güdümlü yanlış politikalarıdır. 

Çiftçi ürün bazında desteklenmeyecek, ucuz kredi verilmeyecek, gübrede ve diğer girdilerde destekler azaltılacak, tarım politikalarına son verilecek, destekleme alım fiyatları enflasyonun altında olacak gibi, IMF’nin dayatmaları sonucu bu noktaya geldik. 

Dünya’da yedinci tarım ülkesiydik, kendi kendimize yetiyorduk. 
Şimdi doğalgazdan tarıma, elektriğe kadar her konuda bağımlı bir ülke olduk.
Toplam 600 milyon dolarlık kredi karşılığında, 2002 yılında imzalanan ‘ARIP Tarımsal destekleme ve Tarım Reformu Uygulaması Projesi’ kapsamında elin gâvuruna muhtaç olduk.
Özümüze dönmeliyiz… 
Köylere ağırlık vermeliyiz.