Futbol tarihinin ofsayt kuralından sonraki en reformist hareketidir bana göre VAR sistemi. Alametifarikası; Bir hakemin saniyeler içinde vermesi gereken kararı 3-5 hakemin video kaydını bir ileri bir geri sararak defalarca izlemesidir. Sistem, hakemin teknolojinin nimetlerinden maksimum faydalanarak hata yapma ihtimalini minimuma indirmek üzerine kurgulanmıştır.

İçerisinde 1 VAR hakemi, 1 AVAR denilen yardımcı hakem, birde görüntüyü defalarca ileri geri sarıp izlemeye olanak sağlayan teknisyen var.

Bir bakıyorlar, anlamazlarsa bir daha bakıyorlar, çözemezseler bir daha bakıyorlar. En sonunda da bir ihlale kanaat getirirseler hakeme TAVSİYE niteliğinde ‘’İZLE’’ tavsiyesinde bulunuyorlar.

Nereden bakarsanız bakın kusursuza yakın bir sistem.

Peki kusursuz iyi midir?

Evet, işte şimdi geldik zurnanın zırt dediği yere, sıkıntı tam da burada başlıyor!

Adaletten ziyade ayrıcalık bekleyen 3 büyükler bundan rahatsız. Yıllardır Türk futbolunu demir yumrukla idare eden, biat edenleri yukarı çıkarıp, etmeyenleri aşağı indiren bu ayrıcalıklı zümre ekmeğini bölüşmek istemiyor. İmtiyazları devam etsin, saltanatları sürsün istiyorlar.

Bunu yapabilmek için de VAR’ı ortadan kaldırmak, en azından etkisizleştirmek istiyorlar. Bu sayede tahakküm altında tutabilecekleri hakemlerin tam otorite olarak devam etmesinin önünü açacaklar. Bu sebeple VAR’ın müdahalelerini yerli yersiz eleştirerek itibarsızlaştırıyorlar. Başını Fenerbahçe’nin çektiği devamında Beşiktaş ve Galatasaray’ın devam ettirdiği söylemler VAR sistemini kuşkulu hatta mimli konuma getirmiştir.

Velhasıl aleti bozarak başarıyı yakalamak istiyorlar. Oysa Osmanlı’da çok güzel bir söz vardır. Tam da böyle bir an için söylenmiş gibidir. 

‘’Kem âlât ile kemâlât olmaz’’

Ne güzel bir söz değil mi? Anlamı ‘’Kötü, yanlış vasıtalar ile maksada/olgunluğa ulaşılmaz’’ Gerçi kime diyorum ben, bu ülkede şike ile kazanılmış şampiyonluğu müzesinde sergileyen bir kulüp var.

İnşallah nasihatim bir yerlere ulaşır diyerek geçelim gecenin maçına

Kadrolar açıkladığında Abdullah hocanın Visca'nin yokluğunda arayışlarını sürdürdüğünü gördük. Ömür,  Yazıcı derken bu maç o bölgeye Umut Bozok monte edilmiş…

Trabzonspor maça tabiri caizse fırtına gibi başladı. Erken skor bulmaya yönelik hamle kısa sürede meyvesini verdi ve Hamsik'in güzel golüyle Fırtına maça neredeyse önde başladı.

Golden sonra frene basan, baskılı oyunu bir kenara bırakan ve geçiş oyunundan, kontra toplarda kolay gol arzulayan bir takım gördük sahada.

Ön alan baskısının gevşetilmesi ile rakip daha kolay pozisyona girmeye ve Trabzonspor kalesine gelmeye başladı. Zaman zaman tedirgin edecek derecede kalemizi zorlasalarda bu yarı 1-0 Trabzonspor'un üstünlüğünde sonuçlandı.

İkinci yarıya da aynı on birle başladı Fırtına. Maxi Gomez'in şutunda rakip kaleci Ali Şaşal Vural güzel bir kurtarışa imza atmasa ilk yarının kopyası bir gölde içten bile değildi. 

Bu gollük girişimi takıp eden 20 dakika ilk yarıdan farksızdı. Kısaca sınır harbi diyebiliriz.

Bu tatsız oyunu durdurma adına Abdullah hoca önce Umut'un yerine Ömür'ü sonra Hamsik ile Bakasetas'ın yerine Siopis ile Bardhi'yi oyuna dâhil etti.

Bu değişiklikler kısmen etki etse de oyunu kopardı diyemeyiz. Hakemin sertliğe prim tanıyan tutumu, farkı açamamanın baskısı coşkulu, tempolu oyunu baskılasa da uzun maç maratonunda, UEFA maçı öncesinde 3 puan kıymetliydi.

Teşekkürler çocuklar