Bu soru bazen küçük, basit bir sohbet gibi görünür. Ama cevabı çoğumuz için karmaşıktır. Çünkü birçok insan, anlatmak istese bile nereden başlayacağını bilemez. Duygularını ifade etmenin kolay olmadığı anlar olur.
Peki, neden?
Bazı insanlar çocukluklarında duygularını ifade etmeye dair yeterince destekleyici deneyimler yaşamamış olabilir. Bazılarımız ise “anlatırsam yargılanırım, yük olurum, abartmış gibi görünürüm” diye düşünür. İçimize atarız.
Zamanla kelimeler yerine suskunluk alışkanlık olur. Ve bir noktadan sonra, kendimizi bile anlayamaz hale geliriz.
Anlatamadığımız duygular, yok olmaz. Bastırılan her his bir yerlerde kendini hatırlatır. Gerginlik, mide ağrısı, huzursuzluk, uyku bozuklukları...
Çünkü zihin suskun kalırken, beden konuşmaya başlar.
Bu durum psikolojide “duyguların somatizasyonu” olarak bilinir. Yani hissedilen ama ifade edilemeyen duygular, fiziksel belirtilerle dışa vurulabilir.
Peki, çözüm sadece “anlatmak” mı?
Hayır, anlatmak bir başlangıç. Ama önemli olan, önce kendine dürüst olabilmek.
Gerçekten ne hissediyorum?
Ne zamandır bunu taşıyorum?
Bu duygunun kökeni ne olabilir?
Ve belki de en önemlisi: Biri beni dinlemeye hazır olsa, nereden başlardım?
Psikolojik danışmanlık tam olarak bu noktada devreye girer.
Bazen duygularını adlandırmak bile başlı başına bir dönüşümdür. Çünkü anlatmak, sadece paylaşmak değil; fark etmek, anlamlandırmak ve kabullenmek demektir.
Ve bu yolculukta biriyle birlikte yürümek, süreci daha güvenli ve yapılandırılmış hale getirir.
Sen de zaman zaman içinden geçenleri tutmakta zorlanıyorsan, yalnız değilsin. Bu durum düşündüğünden çok daha yaygın.
Önemli olan, bir yerde durup kendini duymayı seçmen.
Anlatmaya nereden başlayacağını bilmesen de, bu niyeti taşıman bile yeterli olabilir.
Belki bugün, sadece bu sorunun cevabını düşünmek bile ilk adımdır:
Kendinle ilgili ilk ne anlatırdın?