Stanford anaokulunun dört yaşındaki öğrencileri teker teker bir odaya alınmış önlerindeki masaya bir lokum konulmuş ve onlara “İstersen bu lokumu hemen yiyebilirsin ama ben işimi bitirip dönene kadar beklersen, iki lokum birden senin olacak,” denilmişti. Bundan on dört yıl sonra liseden mezun olduklarında verilen lokumu hemen yiyen çocuklar, bekleyip iki lokum birden yiyen çocuklarla karşılaştırıldı. Lokumu kapanların strese yenik düşme ihtimalleri bekleyenlere göre daha fazlaydı. Bunlar sinirlenmeye ve kavga çıkarmaya daha yatkındılar ve hedeflerinin peşinde koşarken yoldan çıkarıcı dürtülere daha az direniyorlardı.

Dört yaşında baştan çıkmaya karşı koyanlar, ergenliğe ulaştıklarında sosyal açıdan daha yeterliydiler; kişisel olarak etkiliydiler, kendini ortaya koyabiliyor, hayatta karşılaştıkları açmazlarla daha iyi mücadele ediyordu. Ayrıca bu çocuklar stresli durumlarda çözülmeye, donup kalmaya, çocuksulaşmaya ya da baskı altında aklı karışmaya, dağılmaya daha az eğilimle; mücadeleden kaçmayan ve zorluklar karşısında bile direnen; kendine karşı güvenli ve güvenilir; inisiyatif alan, projelerin üzerine atlayan gençler olmuşlardı. Ayrıca on yıldan uzun bir süre sonra bile hedeflerine ulaşmak için hâlâ anlık doyumu erteleyebiliyorlardı. Çocukların lokumu hemen kapan üçte birinin ise, bu niteliklerin daha azına sahip oldukları ve ortak özellik olarak psikolojik açıdan daha sorunlu bir görünüm sundukları görülüyordu.

Hayatın ilk dönemlerinde ufak ufak başlayan şeyler, zaman içinde büyüyüp gelişerek çok çeşitli sosyal ve duygusal beceriler halini alır. Bazı çocuklar henüz dört yaşındayken temel becerileri kazanmış olabiliyor: Ertelemenin avantajlı olacağı durumların farkına varabilmek, dikkatini baştan çıkarıcı şeylere odaklanmaktan kurtarabilmek ve hedefe -iki lokuma- ulaşmakta gerekli sebatı gösterirken dikkatlerini, kendilerini hedeften alıkoyacak şeylerden başka yere kaydırabilmek gibi…

Bundan dolayı çocukların hiç olmazsa 4 yaşına kadar anne-babanın kucağında yetiştirilmesi çok büyük önem taşımaktadır. 4 yaşına kadar çocuğun kişiliğinin neredeyse %65’i şekillenmektedir. Bu durum ailenin çocuğun kişi olmasında ne kadar önemli olduğunu açıkça göstermektedir. Dört yaşındaki çocukların duygularına sahip olma durumları, çocuklar  büyüdükçe artarak devam ediyor. Dört yaşında duygularına yenik düşenler, büyüdüklerinde de duygularına yenik düşüyorlar. Nitekim bu çocuklar, liseyi bitirirken tekrar değerlendirildiğinde, dört yaşındayken sabırla bekleyenlerin öğrenci olarak da beklemeyenlere kıyasla çok daha üstün oldukları anlaşılıyordu. Ailelerin değerlendirmelerine göre bu çocuklar, akademik açıdan da daha yeterli olmuşlardı: Fikirlerini daha iyi ifade edebiliyor, plan yapıp bunu uygulayabiliyorlardı ve öğrenmeye daha hevesliydiler. Dört yaşında lokumları hevesle kapanların üçte birlik gurubun ortalama sözel puanı 524, sayısal puanı 528 iken, lokumları uzun süre bekleyebilen üçte birlik gurubun ortalama puanları sırasıyla 610 ve 652 idi. Bu da toplamda 210 puanlık bir fark demekti.

Lokumları hevesle kapanların büyüdüklerinde hem duygusal zeka bakımdan hem de akademik hayat bakımdan diğer çocuklara kıyasla daha kötü durumda oldukları görülmüştür. Bu durum, çocuğun ilk yaşlarındaki aile ortamının onun kişilik geliştirmesine ne kadar etkili olduğunu ortaya koymaktadır. Duygusal zekânın öğrenilebileceğini unutmadan ailelerin çocukları ile daha iyi iletişim kurmaları ve onların duygusal zekâlarını geliştirmeleri için çaba sarf etmeleri önem taşımaktadır.