Zehra İskender, ağlayarak aradı:
“Ahmet öldü” diyorlar, inanmak istemiyorum” dedi.
Önce inanmadım ama tahminlerim vardı.
Midesi’nden rahatsız olduğunu biliyordum.
Ankara’ya geldiğinde konuşmuştuk.
Onun moral gücü, yaşama azmi, bu hastalığı
Zehra İskender, ağlayarak aradı:
“
Ahmet öldü” diyorlar, inanmak istemiyorum” dedi.
Önce inanmadım ama tahminlerim vardı.
Midesi’nden rahatsız olduğunu biliyordum.
Ankara’ya geldiğinde konuşmuştuk.
Onun moral gücü, yaşama azmi, bu hastalığı yeneceğine inanıyordum.
Ama yanıldım.
Erken yaşta sevenlerinden ayrıldı.
Bir dostun arkasında ne yazılır, nasıl anlatılır bilemiyorum.
Ölüm,artık bizim kuşağa geldi..
Gazeteciler zaten fazla yaşamaz.
Sonbahar yaprakları gibi bir bir dökülüyoruz..
Ahmet, hep öndeydi, habercilikte de öndeydi, hiçbirimiz yetişemezdik onu..
Erken bizi terk etti, şaşırttı hepimizi.
Bölgedeki her haberde, dağındaki her çiçeğinde, uçan kuşlarda, balta girmemiş ormanlarda, dağın ortasında akan sularda, yaşamın bütününde, bütün güzelliklerde;
Hep sevgili Ahmet vardı.
Bu özelliğinden dolayı hep kıskanırdım onu..
*
Ahmet Kayacık ile 1980 yıllarda tanıştık.
O,
Giresun ‘dan ben ise
Rize’den
Trabzon’a gelmiştik.
İkimizde garibandık, köylüydük
Arkamızda kimse yoktu.
Çok defa horlandık, dışlandık, eleştirildik.
Karadeniz Gazetesi’nde kader birliği yapmıştık.
“
Kader birliği” diyorum, çünkü ikimizin kaderi aynıydı.
El ele verdik, omuz omuza çalıştık.
Bazen çorba içecek paramız olmazdı.
50 gram kaşarlı çeyrek ekmeği bölüşürdük..
Bir simit bizim için çok önemliydi.
Aç yattığımız geceleri biliyorum.
Matbaadaki aynı yatağı paylaştık.
Haberimizin çıkacağı gazeteyi bekler, öyle yatardık.
Fakirdik ama mutluyduk..Heyecan doluyduk..
*
Polat Usta’dan (Çınar lokantası) çok veresiye yemek yedik.
Çaycımız
Atilla’dan çok çay markaları yürüttük.
Çünkü bize hep kazık atıyordu.(işin şakası)
Ahmet’in kalemi güçlüydü, çok yazılarımı düzeltti,
Bana çok destek oldu, korudu.
Kurtlar sofrasında hiç yalnız bırakmadı.
Birçok haberine benim imzamı attı.
Yazı İşleri müdürümüzden Mustafa
Noyan ile
Musa Alioğlu ile çok anılarımız oldu.
Ortak dostumuz
Tacettin Çebi ile olan tantanamız kitaplara sığmaz.
Baba, Alı Rıza Kalaycıoğlu’nu yaylım ateşine tutardık. Çok ekmeğini yedik.
Karadeniz’e
Yazı İşleri Müdürü olduğumda bana çok destek verdi.
Çok haberin peşinden koştuk.
Habercilikte çok heyecanlıydı. İlk günkü heyecanı vardı onda.
*
Ahmet, paraya pula hiç değer vermedi.
İlkelerinden asla taviz vermedi.
Bükülmedi, eğilmedi, rüzgâra göre esmedi.
Aç kaldı, parasız kaldı, onurunu çiğnetmedi
Haber ve doğa uğruna sevgili eşi
Hülya’yı ve çocuklarını ihmal etti.
Her aradığımda ”
kolundan vuruldu” dalgasını geçerdi.(Bununla ilgili anılarımız var)
Bana mal edilen “
Ördek, noktalı mı, noktasız mı” pazarlaması
Ahmet’e aittir.
Trabzon’daki ilk aşklarımın, heyecanlarımın, hatalarımın, günahlarımın hep şahidiydi.
Ne günlerdi ama o günler..
Keşke imkan olsa da o günlere geri dönebilsek.
Çeyrek ekmeği paylaşsak..
Polat usta’dan yarım çorba ile bir sepet ekmek yesek.
Kumsallara uzansak..
Kaçkarın zirvesine çıksak, bulutlara karışsak.
Entrikasız, hormonsuz, senedin sepetin olmadığı bir yaşama geri dönsek.
Karşılıksız dostluğu paylaşsak.
Paraya pula tapmasak..
Hiçbir beklenti olmadan birbirimizi sevsek..
Yok mu bunun çaresi..
Bir araya geldiğimizde hep bunları konuşurduk.
Artvin’e giderken
Pazar’daki evimde misafir etmiştim.
Unutulmaz bir geceydi.
Sabaha kadar balkondan oturmuştuk.
Sevgili eşim bile bu dostluğa hayran kalmıştı.
Anlaşmıştık onunla..
Ben anlatacaktım, o yazacaktı beni..
Hayatımı kitaplaştıracaktı.
“
Bizim Osman nereye koşuyor” Veya ”
Süzme Laz nereye koşuyor ”Başlığını koyacaktık, kitabımıza..
*
Sevgili
Ahmet’e ölüm yakışmadı..Hepimize kazık attı.Ailesine,meslektaşlarımıza,sevenlerine başsağlığı diliyorum.
Kendisine rahmet diliyorum..