Hayatımda ilk kez görev alacağım için heyecanlıyım. Hayret yaşlansam da heyecan mekanizmamın aynı işlediğini fark ediyorum. Midemde kelebekler uçuşuyor. Yüreğim, yükseklerden sanki büyük bir boşluğa düşüyor gibi. Uyku tutmuyor. Tam uykuya daldığım sırada

Hayatımda ilk kez görev alacağım için heyecanlıyım. Hayret yaşlansam da heyecan mekanizmamın aynı işlediğini fark ediyorum. Midemde kelebekler uçuşuyor. Yüreğim, yükseklerden sanki büyük bir boşluğa düşüyor gibi. Uyku tutmuyor. Tam uykuya daldığım sırada da telefonumun alarmı çalıyor. Telaşla kalkıyorum. Gecikmemeliyim. Henüz kargaların bile kahvaltısına teşrif etmediği bir saatte düşüyorum yollara. Hava hala karanlık. Kalbim kıpır kıpır… Yok, öyle Oscar töreni falan değil, altı üstü seçim görevlisiyim… Görevli olduğum okula geldiğimde, okul bahçesinin büyük demir kapısının kapalı oluşuna şaşırarak okulu açacak birisini bekliyorum. Beklediğim atlı prens geliyor. Tuhaf tuhaf inceliyor beni. –Ne iş sabahın köründe ne arıyorsun burada? Der gibi bakıyor yüzüme… Anlam vermiyorum müstahdem prensin bakışlarına. Hala etrafta kimseler yok. Şaşkınım. Yanlış mı geldim? Diye önce görevli olduğum okulun tabelasına bakıyorum… Sonra saatime… Hayır, her şey normal. Doğru yer, doğru zaman… Peki, bu insanlar nerede? Darbe mi oldu acaba? Diye düşünmeye başladığım sırada bir görevlinin daha okuldan içeriye doğru girdiğini görüyorum. Sonra bir tane daha. Bir tane daha… Anlıyorum ki, akıllı telefonum bana sormadan saatini bir saat ileri alarak Dünya saati uygulamasına geçmiş… Aptal telefon! Diyerek kısa bir öfke nöbetinden sonra, görevli olduğum kata geçiyorum. 3 katlı okulun 3. Katında konuşlanıyorum. Başlıyorum geleni geçeni izlemeye. Benim gibi yazar olanlar için bulunmaz nimettir farklı insanların doluştuğu mekânlar. Bu okul da böyle. Kim bilir hangisinin yüzü romanıma ilham verecek? Kısacası benim için harika bir fırsatı yaşıyorum. Neredeyse bütün parti görevlileri aynı saatte okula geliyor. Sadece bir fark var. Chp’nin sandık görevlileri resmen bir ordu gibi. Aşırı derecede kalabalıklar. Başkanlarının verdiği ültimatomla okul bahçesinde toplaşıyorlar. Ellerinde bir çuval var. Merakla yukarıdan seyrediyorum çuvaldan çıkacağı. Onlarca kırmızı kaşkol! Hepsi tek tek alarak boynuna doluyor çuvaldan çıkan kaşkolleri. Sonra okullara dağılıyorlar. Her sandıkta en az 5 Chp’li var. Abartısız en az 5! Katlarda 3-4, okul bahçesinde ise onlarca kırmızı kaşkollu dolaşıyor.( Bunca kalabalığa rağmen hala nasıl haklarının yenildiğini söyleyebildiklerine anlayamıyorum) Ak Parti sandık başına bir görevli yerleştiriyor. Katlarda 1, okul bahçesinde de 1 ya da 2 görevli var. Oldukça sakinler. Mhp’nin sandık başına yerleştirdiği görevli sayısı 1 kişiden ibaret. Katlarda da 2 kişi dönüşümlü, okul bahçesinde de 3-4 kişi var. Nispeten onlar da sakin. Yüksek Seçim Kurulundan gelen ve Chp’li olduğu 6 ok gibi belli olan sandık başkanı başlıyor, bir sandık başında görev alanlara görev tanımlaması yapmaya. Uzaktan izlemedeyim. Herkese günaydın diyorum. Fakat Chp’nin ne sandık görevlileri, ne de kat görevlileri selamımı almıyor. Sandık görevlileri böyle ise birazdan oy kullanmaya gelecek Chp’nin yönetiminde ki Bakırköy’lü seçmen kim bilir hangi ruh hali ile oy vermeye gelecek? Yanılmıyorum… Sabah 08…Seçmen barut fıçısı gibi! Hiçbir şeye tahammülü yok! Yanı başında bekleyen komşusuna bile. Ortalıkta kızılca kıyamet kopuyor. Alt komşusuyla ağız dalaşına giren amcaların tartışmalarını yatıştırmak için aralarına giriyorum. Sinirden deliye dönmüş gibiler. -Neden bu kadar öfkelisin amcacığım? Allah korusun şuradan biriniz inerken merdivenden ayağınız kayıp düşse ve beyin kanaması geçirseniz hoşunuza mı gidecek? Neden böyle kırıyorsunuz birbirinizi? Diyorum. İki amca da susuyor. Yeniden sıralarına dönüyorlar. Bir başka sandıkta, başı açık kadınla, başı türbanlı kadın birbirine giriyor. İnanılır gibi değil birbirlerine söylediği sözler. En son başı açık kadın, başı türbanlı olan kadına- Dışarı çık orada görüşeceğiz! Deyince kadının kızgınlıkla istemeyeceği bir yanlışı yapma ihtimaline karşılık güvenliği çağırıyorum. Polis bile yatıştıramıyor onları. Ben çekiliyorum… Herkes korkunç gergin! Her bir insan patlamaya hazır bomba gibi. Kimsenin kimseye tahammülü yok. Bunalıyorum insanların bu hallerinden. Hepsine acıyorum. Evet, acıyorum. Ne ara bu kadar merhametsiz oldunuz? Diyorum içimden. Hepiniz aynı mahallelerin sakinlerisiniz. “ Ev alma komşu al!” diyen atalarımızın kemiklerinin sızlayışını hissediyor gibiyim. “ Oysa siz komşusunuz! “ diyerek avaz avaz bağırmak geliyor içimden. Yapamıyorum… Cama doğru yöneliyorum. Aman Allahım! O da ne? Kolunda serumu, kafasında bandajı, bacağında alçısı olan hatta yeni ameliyattan çıkmış olan herkes sabahın erken saati olmasına rağmen okulun bahçesini doldurmuş durumda. Oy kullanma esnasında -Evimde hastam var. Diyen teyzeye hemen Chp’li gençler yardımcı oluyor. Evinden alınmak üzere teyzenin evine araç gönderiliyor. Merakla gelecek olan teyzeyi bekliyorum. Teyze bağıra bağıra geliyor. Şivesinden anlıyorum ki teyze Karadenizli. “Habu uşaklar Chp’ ye oy verecesun diyiyler. Ben Başbakanumuza vereceoğum oyimi ”. Teyzenin deformasyona uğramamış şivesine gülümsüyorum. Chp’li gençler bakıyor teyzeden oy-moy yok, bırakıyorlar onu öylece oracıkta. Devreye başkaları giriyor. Yiyecek saati geldiğinde Ak Parti Bakırköy İlçe Teşkilatı bütün sandık görevlilerine yiyecek, su, meyve suyu, kek dağıtıyor. Kimseyi ayırmıyor. İkram eşit… Sonra Chp’li yemek dağıtan arkadaş geliyor. Sadece kendi görevlilerine yiyecek veriyor. Cömert değiller anlayacağınız. Yiyeceğini alan Chp’li gençler yine aynı somurtkan ifade ile yiyeceklerini tüketiyorlar. Onların bu haline içerleniyorum. Chp’li seçmenin neden bu kadar agresif olduğunu daha iyi anlıyorum. Birbirleriyle etkileşim halindeler. Gülümsemek bu kadar mı zor? Hiç gülmüyorlar. Ne genç kardeşlerimiz ne de daha olgunları yanımızdan geçerken bile tebessüm etmiyorlar. Gülümsememeye hep bir ağızdan yemin etmiş gibiler. Akşam 5 sonrası bir bir sandıklar açılmaya başlıyor. Bakırköy’den Chp ezici bir çoğunlukla birinci parti olarak çıkıyor yeniden.  Normalde sevinmeleri gereken görevliler yine gülümsemiyorlar. Karalar bağlamış gibiler. Sonradan anlıyorum ki, Sarıgül İstanbul’u alamıyor… 1)    Demek ki Bakırköy’lü Chp’den memnunmuş! Diyenler, demek ki İstanbul’da Kadir Topbaş’dan memnunmuş… Demek ki halk Başbakandan memnunmuş… 2)    Bu seçimden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Kırılan ve telafisi asla olmayan binlerce kalp var… Sırf hırsınızdan. Sırf sizin gibi davranmadığı için hırpaladığınız onlarca insan… 3)   İstanbul ve birçok yerde silinen bir Mhp gerçeğine karşı Bahçeli’nin tavrını merak ediyordum ki; dün bir açıklama yaptı. “ Mhp oy oranına ve yüzdelere bakılarak anlaşılamaz! “.Vallahi pes diyorum! Bir partiyi eritip tükettiniz ve halaaaaa konuşuyorsunuz. Sayın Bahçeli Mhp neye bakılarak anlaşılır? Fala mı? Yoksa Chp’nin oy pusulalarına mı? 4)    Ak Partili seçmenden oy isteyen Kılıçdaroğlu, hiç şampiyonluk görmemiş taraftar gibi kızgın olan kendi seçmenine, Ak Partili seçmenlere de saygı çerçevesi içinde şefkatle davranmaları gerektiğini söylemeli. 5)    Aylin Kotil… Madem eski eşi… E yaşanmış yılların hatırı da vardı mutlaka. Ak Partinin kazanacağı kesin olan Beyoğlu yerine Chp’nin banko kazanacağı ilçe olan Beşiktaş’tan aday gösteremez miydi?  Torpil yapmaktan mı çekindi? Sarıgül işte… Yine giderayak yaptı yapacağını. 6)    Ve Levent Kırca… Sanırım duvara tosladı. Kankaları Müjdat Gezen, Uğru Dündar acaba kendisine oy verdi mi? Pek sanmıyorum. Siyaset böyle bir şey… Olacaaaaaak, olacaaak, olacak o kadaaaaaar…