Kökeni İslamiyet öncesine dayanan âşıklık geleneği Türklerin İslamiyet’i kabulünden sonra da yaşamaya devam etmiştir.
Din dışı şiirler söyleyen saz şairlerinin âşık ismini almaları ise XVII. Yüzyıldan itibaren görülmeye başlanmış, böylece doğmaca şiir söyleyen saz çalan, atışma yapabilen halk şairleri, kendilerine “âşık” adını vermişlerdir.
Sözü edilen geleneğin Trabzon’daki temsilcilerinden biri de “Baba Salim” lakaplı Salim Öğütcen’dir. Baba Salim 1887 yılında Tabakhane Mahallesinde dünyaya gelmiştir. Babası Vâizoğlu Yüzbaşı Abdürrezzak Efendi’dir. Baba Salim beş-altı yaşlarında iken mahalle mektebine başlamış ve burada Fatma Hanım adlı bir bayan öğretmenden Kuran okumayı öğrenmiştir.
Baba Salim’in tahsil hayatının oldukça kısa sürmesi onun cahil, bilgisiz bir kimse olduğu anlamına gelmemektedir.
Baba Salim ilk şiirini çok küçük yaşlarda yazdığını ifade etmiştir. Babasıyla birlikte yolda yürümekte olan Baba Salim’in üstüne yoldan çamur sıçramıştır. Baldırına çamur sıçrayan Baba Salim bilmeyerek şu sözleri mırıldanmıştır:
“Çamur atladı, yapıştı baldırıma
Baba geçelim karşıki kaldırıma”
Salim’in gençlik yılları oldukça hareketli geçmiş, bazı kaynaklarda 15 yaşından itibaren karnalcılık yaptığı, bazen dondurma sattığı hatta bu işi yaparken mani ve türkü söylemeye başladığı belirtilmiştir.
Fakat ciddi anlamda ticari hayatı babasının Zağnos Mevkiinde açtığı küçük bir attar dükkânında başlamıştır. Ayrıca, tatlıcılık, şerbetçilik, dondurmacılık, tabaklık ve çapulacılık gibi meslekleri yapmıştır. Yine Zağnos Mevkiinde bir kahve açan Baba Salim kahvecilik de yapmıştır.
“Baba” lakabını almasına gelince, İstiklal Harbi yıllarında, Büyük Taarruz harekâtı başlamıştı. O süreçte Trabzon Muallimler Birliği’nde ordu mensupları yararına bir müsamere verilmişti ve o sırada sahneye halk ozanı Salim çıkmış ve büyük heyecanın tesiriyle oracıkta hazırladığı uzun bir manzumeyi okumuş ve izleyicileri adeta mest etmişti:
“Ecdadının namı bugün dünyalara sığmaz
Ceht eyle de kat sende anın namına bir şan
Ölmezsin ey kahraman ırkım ölmeyeceksin
Dünyalar eğer, baştanbaşa olsa da viran”
Alkışların sona ermesiyle birlikte davetlilerden Hacı Ahmet Barutçu: “Arkadaşlar, şairimiz Salim Efendi bu manzumesiyle bizim milli heyecanlarımızı yeniden taşırdı. Ben onu bugünden itibaren bu memleketin babası olarak kabul ediyorum ve koşmalarında “Baba” ismini kullanmasını teklif ediyorum” demiştir. İşte bundan sonra Salim Efendi, Baba Salim olarak anılmaya ve tanınmaya başlamıştır.
Yaşadığı süre boyunca Trabzonlular tarafından sevilen, saygı gören, uzun kış gecelerinin aranılan adamı olan Baba Salim, zamanla kentin kültür ve sanat hayatının vazgeçilmez ismi haline gelmiştir. Her türlü etkinlikte Baba Salim’in yer aldığı görülmüştür.
İşin garip tarafı ise herkesin tanıdığı ve bildiği bu kişi, geçim derdinde ve maddi zorluklar içerisinde Trabzon’un en büyük mezarlığı olan Sülüklü mezarlığında küçük dereceli bir memur olarak çalışmasıdır.
Bir süre sonra doğduğu, yetiştiği şehirden ayrılan Baba Salim, Eskişehir’e kızının yanına taşınmıştır. Burada Baba Salim Divanı adlı eserini neşretmiştir.
Daha sonra İstanbul’a taşınan Baba Salim, ömrünün son yıllarını, yine burada yani memleketinden çok uzakta geçirmiş ve 1956 yılında hayata gözlerini yummuştur.
Günümüzde birçok Trabzonlunun adını dahi bilmediği bu büyük saz şairinin adını yaşatmak ve gelecek nesillere taşımak, şehrimizin kültür tarihi bağlamında büyük bir gerekliliktir.