Kayserispor maçı geride kalmış iken gazetelerin köşe yazarlarından, televizyonların yorumcularına herkes sözünü söyledi, yazısını yazdı köşesine çekildi, bir ben hariç.

Bu hafta maç yazımı milli arayı da bahane ederek biraz geriye bıraktım. Bıraktım bırakmasına ama haklı bir sebebim vardı. İstedim ki hazır milli araya giriyoruz geride kalan 8 maçlık serüveni topluca değerlendireyim.

O zaman lafı uzatmadan kaseti başa sarıyor ve geçiyorum sezon başından başlayarak Fırtına’yı değerlendirmeye.

Trabzonspor lige transfer dönemine girdiği hızla fırtına gibi girdi. Malatyaspor'u 5-1, Sivasspor'u 2-1 yenerek bir anda tüm gözleri üzerine çevirmeyi başardı. Hatta bununla da yetinmedi Norveç liginin güçlü ekiplerinden Molde’yi de UEFA Ligi 3'üncü ön eleme turunda saf dışı etmeyi başardı. Başardı başarmasına lakin kaderin de kendine özgü planları vardı ve Trabzonspor taraftarını rahat bir sezon izletmeye hiçte niyetli değildi.

Fırtına, UEFA Kupası’nda öyle bir kura çekti ki Mourinho bile bu karşılaşma bu platformda olmamalıydı dedi. Hiç kimse UEFA Kupası 2’nci ön eleme turunda İtalyan devi ROMA ile karşılaşmayı hayal etmez. Roma ile karşılaşılacak ise Şampiyonlar Ligi çeyrek ya da yarı finali akla gelir. Ama dedim ya kaderin de planları vardı. Zamanın efendisi, hayat filminin yönetmeni PERDE demişti bir kere.

İki maçta da oyun olarak rakibe boyun eğmeyen Fırtına tecrübesizliğine boyun eğdi ve elendi. Keşke tüm kaybımız bununla sınırlı kalsaydı ama öyle olmadı. Neredeyse alternatifsiz tabir edebileceğimiz oyuncularımız; Gervinho, Peres ve Cornelius da yüksek tempo ve sert İtalyan futbolunun kurbanı oldu.

Takip eden maçta zayıf rakip Giresunspor'a karşı tüm futbol camiasının ortak beklentisi bol gollü bir galibiyet idi. Aynı kanadın iki oyuncusunu (Peres-Gervinho) ve bir de santraforunu (Cornelius) kaybeden fırtına beklentinin uzağında bir futbol ortaya koyunca ancak zoraki bir galibiyet ile yetindi.

Sonrasında mı? Sonrasında kader bir kez daha sahne aldı ve Fırtına için işler iyice kötüleşti. Hem hocanın hem oyuncuların formsuzluğun dibine vurdukları bir periyoda girdi.

Galatasaray maçının ilk 30 dakikası; Hem Trabzonspor, hem Abdülkadir Ömür, hem de İsmail için hatırlamak istemeyecekleri bir gece olarak tarihte yerini aldı. 30’ncu dakikaya 2-0 geride giren Abdullah hoca hatasından geri dönmek, maçı çevirmek adına iki oyuncuyu daha devre olmadan ıslıklar eşliğinde dışarı aldı. Takım efsane bir geri dönüşe imza atsa da 2 puan Akyazı’nın yeşil çimlerinde kayboldu gitti.

Devamında zoraki bir Kasımpaşa galibiyetini, Konyaspor ve Alanyaspor beraberlikleri takip etti. Üstelik bu iki maçta da birer oyuncu kırmızı kartla oyun dışında kaldı. 10 kişi kalan Fırtına 1 puanı kurtarabilmek ve yenilmezlik serisini sürdürebilmek adına olağanüstü bir mücadeleye imza atmak zorunda kaldı, yıprandı.

Son olarak Kayserispor maçı, yine 3 puanla buluşmak adına kıymetli ama son dakikaya kadar huzur vermemesi, tek farklı galibiyet nedeniyle stresli bir maç olarak kayıtlarımız arasındaki yerini aldı.

Sonuç olarak 8 hafta itibariyle rakiplerin Avrupa'da mücadele ettiği dikkate alındığında; ikinciliği büyük bir başarı olarak kabul edemem, lakin; hakemlerin çifte standardı, rakiplerin kollandığı gerçeği de bir realite olarak önümüzde duruyor iken ikinciliğin başarısızlık gibi nitelendirilmesine de müsaade edemem.

Tüm bu bilgiler ışığında; Bugün karne günü olsa Fırtına’nın karne notuna 6,5'dan 7 olurdu diyebiliriz. Ne eksik ne fazla.

Bu oyun şampiyon olmak için yeterli değil ama gelişmek ve üstüne koymak kaydıyla bir maratonun başlangıcı olarak kabul edilebilir.