Ziyad Nemli'nin üzerinde kazı (tahlil) yapmak istediğim hikâyelerinden biri de "Dişi"dir. Nemli, "Dişi" hikâyesinde hayata bir kadının nazarıyla bakıyor. Adı açıkça verilmeyen hikâye kahramanı kadın "Bu gece konuşmak, bildiklerimi, bilmediklerimi, düşündüklerimi niçin düşünemediğimi sıralamak ihtiyacıyla doluyum." diyerek söze giriş yapıyor. Bir anlamda eteğindeki taşları dökerek o ağırlıktan kurtulmak istiyor.

Daha evvel evlenip sudan sebeplerle boşandığı anlaşılan kadın kahraman, söylenenlere bakılırsa pek dağınık olduğu anlaşılan kendi odasını önce okuyucuya anlatıyor. Sonra karşı binadaki, aklının kaldığı sevdiği erkeğin odasını hayal ediyor. İsmi verilmeyen bu erkeğin vurdumduymazlığı, kadının ilgisine karşılık vermeyişi onu çileden çıkarmaya yetiyor. Kızgınlığını, söz konusu erkeğe "budala", "uyku tulumu" ve sünepe diyerek gösteriyor. "Perdeleri benim odamın aydınlığına inik, karanlık olan odasının uykusunu uyuyan akılsız sersemin erkek gözlerine bir susamışlık var içimde." ifadesinden erkek delisi bir kadın olduğu anlaşılıyor. Devamında "Bu gecemi ona vermeye can attığımı bilse uykusunu böler mi bu saat?" sözüyle de gerçek niyetini ortaya koyuyor. Bahsi geçen erkeğin ilgisizliği karşısında ona ağız dolusu kötü sözler sarf ederek erkeklerle ilgili kanaatini şöyle dile getiriyor: "Erkek dediğin göz diktiği kadını ayartmak için her çareye başvurmalı." Karşı komşusu olan erkeğe olan düşkünlüğünü derinden bir âh çekerek "Âh ben onun karısı olsam, yalnız bir gecelik olsam...", "Benim olmalı bu erkek yahut ben onun olmalıyım." sözleriyle sürdürüyor. Görünen o ki hem seven hem de kızan kadın rolündedir. Onun bu hâli, sevgisine karşılık bulamayışındandır. Bu duygular içerisinde dünle bugün arasında gidip gelirken çok samimi olduğu arkadaşı (kahramanın deyimiyle) Ağsuman (Asuman) gelir aklına. Onunla yaşadıkları bir film şeridi gibi geçer gözlerinin önünden. "Kocamdan niçin ayrıldığımı kendilerine söylesem beni taşa tutarlar her Allah'ın günü." diyerek liseli bir gence âşık olduğunu hatırlatır. Körpe liseli bir çocukla yaşadıklarını mâzinin aynasından seyredercesine anlatır okuyucuya. Hikâyenin sonunda da genç liseliyle, bir türlü elde edemediği karşı apartmanda uyuyan delikanlıyı karşılaştırır. Toy liseliye özlemini yineleyerek karşı dairede oturan sevdiğine "Budala, sen uyu ömrünce" der. Bu, güzelliği fark edilememiş bir kadının doğal tepkisidir.

"Dişi" hikâyesinde "eşyaların yerini yadırgaması, ten sızısı, gözlerine susamak, ölüce uzanmak, kanı kanına işlemek, karanlık düşünceler, hürriyetsizlikten çatlamak, erkekçe bakmak, karanlık perde, azgın azgın bakmak, dişiliğini haykırmak istemek, sesin sıcaklığı, rüzgârın pencerenin camlarını şamarlaması, akılsız rüzgâr, hoyratlığını sevmek, bakmasını iyi bilmek, dil döndürmek, odanın ışığının sızması, kadını tatmak, sevmesini becerememek, ömrünce uyumak, azgın ateş" ifadeleri özgün ve sıra dışı anlatımlar olarak karşımıza çıkıyor.

Yine hikâyede kullanılan "alt üst etmek, çileden çıkmak, yere bakandan kork, kalbi onun için atmak, akıl erdirmek, aklından geçirmek, maskara olmak, yerli yerine oturtmak, tefe koymak, haz duymak, taşa tutmak, ders vermek, kazanç sağlamak, borçlu olmak, gelişi güzel, yabana atmak, göz dikmek, ayartmak, şımartılmak, pişman olmak, sözünü etmek, şaşırıp kalmak, dua etmek, Allah'ın günü, arzu etmek, yetip de artmak, eli değmek, tatmak istemek" gibi deyimler ve halk sözleri metne bambaşka bir sıcaklık ve samimiyet katıyor.

"Dişi" hikâyesinde yaşanan ân'ın yanı sıra, içinde bulunulan zamandan geçmişe doğru gidip gelmeler de dikkat çekiyor. Hikâyenin özellikle son kısmında kadın kahramanın kocasından ayrılışı ve bu ayrılışa sebep olarak gösterdiği körpe bir liseli çocukla yaşadıkları, zamanlar arası yolculukların varlığını somut olarak gösterir. Buna biz hikâye terminolojisinde "Geriye Dönüş" deriz. Bu gibi geriye dönüşler hikâyenin çerçevesini genişleterek okuyucunun hadiselere bakış açısını artırır. Bununla birlikte söz konusu hikâyede "İç Konuşma (İç Monolog )" tekniğinin de başarıyla kullanıldığını görüyoruz. Kadın kahramanın büyük bir hazla bağlandığı erkekle ilgili değerlendirmeleri bunun ete kemiğe bürünmüş somut hâlidir.

"Dişi" hikâyesinde konunun nerede geçtiğine dair herhangi bir ipucu yoktur. Dikkat ederseniz konu diyorum; çünkü hikâyede olay diyebileceğimiz ciddiyette bir şey yoktur. Hikâyenin başından sonuna kadar kadın kahramanın erkek açlığı ve hasreti anlatılıyor. Metne konu derinliği ve ruh tahlilleri açısından baktığımızda Çehov (Durum) hikâyesine yakın olduğu görülür. Zira Çehov tarzı hikâyelerde olay değil, duygu ve hayaller ön plana çıkar.

"Dişi " hikâyesinde muğlak bir zaman (günün ân'ları) olsa da zamana vurgu yoktur. Vurgulanmak istenen zaman ve mekân değil, anlatılanlardır. Metnin genelinde bir iç dökme havası vardır. Kadın kahraman, içinde biriktirdiklerini anlatarak rahatlamaktadır. Olayın kahramanları, anlatıcı/yazar ve yazarın deyimiyle vurdumduymaz ve kendini beğenmiş budala sevdiğidir. Yazar hikâyenin sonunda eski arkadaşı Ağsuman'la yaşadıklarından da bahsetmektedir. Daha çok kahramanın/yazarın iç konuşmaları metne hâkimdir.

Bu hikâyede anlatım ben ağzından (birinci kişili anlatım) yapılmaktadır. Kip olarak da Şimdiki Zaman kullanılmıştır. Devrik cümlelere yer verilerek metne şiirsel bir hava katılmıştır. Hikâyenin dili, yaşayan Türkçe olduğu için okuyucuyu zorlamamaktadır.